Uzun yıllardan beri mum üreterek geçimini sağlamıştı. Bu yüzden adı " Mumcu" olarak anılır olmuştu. Herkes onu "Mumcu buraya gel, Mumcu şuraya git" diye çağırır ve kimse onu adam yerine koymazdı.
Bu aşağılanmalar Mumcu'ya çok ağır gelir, onun üzülmesine sebep olurdu. İçten içe kendisini aşağılayanlara karşı hırslanır ve "bir fırsatını bulduğumda bunların hesabını tek tek soracağım" diye içinden geçirirdi.
Günlerden bir gün çok şaşırtıcı bir davet aldı. ABD'nin etkili lobilerinden olan bir teşkilat Mumcu'yu ABD'ye davet ediyordu. Bu lobinin adını daha önce de duymuştu.
O günlerde iktidarda olan partinin lideri yani başbakan olan kişi de son seçimlerden önce bu lobi tarafından ABD'ye davet edilip görüşülmüştü. Bu görüşmeden sonra bu parti liderinin yıldızı bir anda parlamış ve nihayet başbakan oluvermişti. Sonra da her fırsatta "ABD stratejik müttefikimiz" demeye başlamıştı.
Mumcu'yu da ABD'ye önemli bir görüşme yapmak için davet ediyorlardı. Tam da kurban bayramı arifesinde bu daveti almıştı. Kurban bayramında ABD'de olacaktı.
Mumcu, ürettiği mumlar için davet edildiğini düşündü. Ama kendisi bile bu ürettiği mumların beş para etmediğinin farkındaydı. Zaten en iyi yaptığı iş mum üretmek olduğu halde bunu da beceremediğini çok iyi biliyordu. Ürettiği mumlar yakıldığında bir süre sonra kendiliğinden sönüyordu. Hatta bir defasında çok ilgin bir şey olmuş ve ürettiği bir mum yakıldığında patlamış ve elini kolunu yakmıştı. Nasıl olup ta o mumun patladığını hala anlayabilmiş değildi.
Mumcu niçin çağrıldığını merak ederek ABD'ye gidip bu etkili lobiyle görüştü.
Bu lobi, Mumcu'ya Türkiye'de büyümekte olan ve her geçen gün Türk milleti tarafından rağbet gören Kuvay-ı milliye hareketinin önlenmesi için kendisinin seçildiğini ve bu görevi başarıyla yerine getirirse bütün kapılar önünde açılacağını Başbakan hatta Cumhurbaşkanı bile olabileceğini söylediler. Bunun için yeni bir siyasi parti kuracak veya eski bir partinin başına geçeceksin şeklinde ona yol gösterdiler. "Sen bizim emrimizin dışına çıkmazsan bütün medya senin emrinde olacak ve bu Amerikan rüzgârıyla seni istediğimiz noktaya çok kısa zamanda getireceğiz" dediler. Mumcu da kendisine yeni bir iş arayışına girmişti zaten. Bugüne kadar girdiği bütün işleri eline yüzüne bulaştırmış bir türlü başarılı olamamıştı.
Mumcu önce biraz korktu. Sonra içindeki bu korku yerini heyecana bıraktı. Ömrü boyunca beklediği fırsat önüne gelmişti. Artık bu teklifi kabul edip kendisiyle alay edip dalga geçenlere hesap sorabilecekti.
Bu düşünceleri biraz çocukça bulup kendine kızdı ama bu teklifi reddetmeyi aklının ucundan bile geçirmedi. Zaten kendisi reddetse ülkede bu teklifi düşünmeden kabul edecek yüzlerce politikacı bulunabilirdi.
ABD'nin bu etkin lobisiyle görüşüp Türkiye'ye gelir gelmez politikaya atılma kararını basına açıkladı.
"Yıllardan bu yana sahip olduğum mum üretim bilgilerimi kullanarak Türkiye'yi bir mum cennetine çevireceğim" vaatleriyle meydanlara çıkmak için kolları sıvadı. Ama yaptığı ilk basın toplantısında bir gazetecinin "mumunuz sönerse ne yapacaksınız? sorusuna verecek hiçbir cevap bulamadı.
Arkasındaki ABD rüzgârı var olduğu sürece mumunun hiç sönmeyeceğini düşünerek kendini avutmaya çalıştı.
Ama Mumcu'nun bilmediği bir gerçek vardı.
Bu da; "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" gerçeğiydi.
Bu aşağılanmalar Mumcu'ya çok ağır gelir, onun üzülmesine sebep olurdu. İçten içe kendisini aşağılayanlara karşı hırslanır ve "bir fırsatını bulduğumda bunların hesabını tek tek soracağım" diye içinden geçirirdi.
Günlerden bir gün çok şaşırtıcı bir davet aldı. ABD'nin etkili lobilerinden olan bir teşkilat Mumcu'yu ABD'ye davet ediyordu. Bu lobinin adını daha önce de duymuştu.
O günlerde iktidarda olan partinin lideri yani başbakan olan kişi de son seçimlerden önce bu lobi tarafından ABD'ye davet edilip görüşülmüştü. Bu görüşmeden sonra bu parti liderinin yıldızı bir anda parlamış ve nihayet başbakan oluvermişti. Sonra da her fırsatta "ABD stratejik müttefikimiz" demeye başlamıştı.
Mumcu'yu da ABD'ye önemli bir görüşme yapmak için davet ediyorlardı. Tam da kurban bayramı arifesinde bu daveti almıştı. Kurban bayramında ABD'de olacaktı.
Mumcu, ürettiği mumlar için davet edildiğini düşündü. Ama kendisi bile bu ürettiği mumların beş para etmediğinin farkındaydı. Zaten en iyi yaptığı iş mum üretmek olduğu halde bunu da beceremediğini çok iyi biliyordu. Ürettiği mumlar yakıldığında bir süre sonra kendiliğinden sönüyordu. Hatta bir defasında çok ilgin bir şey olmuş ve ürettiği bir mum yakıldığında patlamış ve elini kolunu yakmıştı. Nasıl olup ta o mumun patladığını hala anlayabilmiş değildi.
Mumcu niçin çağrıldığını merak ederek ABD'ye gidip bu etkili lobiyle görüştü.
Bu lobi, Mumcu'ya Türkiye'de büyümekte olan ve her geçen gün Türk milleti tarafından rağbet gören Kuvay-ı milliye hareketinin önlenmesi için kendisinin seçildiğini ve bu görevi başarıyla yerine getirirse bütün kapılar önünde açılacağını Başbakan hatta Cumhurbaşkanı bile olabileceğini söylediler. Bunun için yeni bir siyasi parti kuracak veya eski bir partinin başına geçeceksin şeklinde ona yol gösterdiler. "Sen bizim emrimizin dışına çıkmazsan bütün medya senin emrinde olacak ve bu Amerikan rüzgârıyla seni istediğimiz noktaya çok kısa zamanda getireceğiz" dediler. Mumcu da kendisine yeni bir iş arayışına girmişti zaten. Bugüne kadar girdiği bütün işleri eline yüzüne bulaştırmış bir türlü başarılı olamamıştı.
Mumcu önce biraz korktu. Sonra içindeki bu korku yerini heyecana bıraktı. Ömrü boyunca beklediği fırsat önüne gelmişti. Artık bu teklifi kabul edip kendisiyle alay edip dalga geçenlere hesap sorabilecekti.
Bu düşünceleri biraz çocukça bulup kendine kızdı ama bu teklifi reddetmeyi aklının ucundan bile geçirmedi. Zaten kendisi reddetse ülkede bu teklifi düşünmeden kabul edecek yüzlerce politikacı bulunabilirdi.
ABD'nin bu etkin lobisiyle görüşüp Türkiye'ye gelir gelmez politikaya atılma kararını basına açıkladı.
"Yıllardan bu yana sahip olduğum mum üretim bilgilerimi kullanarak Türkiye'yi bir mum cennetine çevireceğim" vaatleriyle meydanlara çıkmak için kolları sıvadı. Ama yaptığı ilk basın toplantısında bir gazetecinin "mumunuz sönerse ne yapacaksınız? sorusuna verecek hiçbir cevap bulamadı.
Arkasındaki ABD rüzgârı var olduğu sürece mumunun hiç sönmeyeceğini düşünerek kendini avutmaya çalıştı.
Ama Mumcu'nun bilmediği bir gerçek vardı.
Bu da; "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" gerçeğiydi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Enerji masasında Türkiye neden yok? / 08.11.2025
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024




















































































