10 Haziran 2001. Bir meydan. Bir koşuş. Bir bakış. Bir heyecan.
Bu meydana bir gidiş vardı ki; memleketimizin dört bir yanından maldan evlattan yardan geçerek "gönül ferman dinlemezin" menziline akışa koşuldu...
Kundaktaki yavrular kucaklara alınmış, paytak paytak yürüyen bebelerin elinden tutulmuş, yaşlısı, genci dermanını yüklenmiş yürüyorlar bu meydana. "Yürüyüşümüz devam edecek" diyen gönül ve fikir adamı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in tarihi hakikatler yumağındaki oluşlara, milletin özündeki hasretin izharına (açığa çıkmasına), iman edemeyenlerin anlayamayacağı himmet çağlayanına, eşsiz başarı ve gayrete varabilmenin coşkusu ile gidildi bu meydana.
Güneş tepe noktasından ışıklarını yayarken, bulutlar çekilip gölgeler kaybolurken, rüzgar serinliğini gizleyip yüreklerin cesareti seyredilirken, kulluk sırrındaki imtihanı her nefes yaşayan bu eğitilmiş milletin evlatları dudakları kurusa da, belleri kırılsa da, ayakları uyuşsa da boynunu bükmeden, meydanı terk etmeden bayrağı elinden düşürmeden durdu bu meydanda...
Bir nine şunu söylüyordu: "Aman aman sakın meydanı boş bırakmayın ben iki şehit anasıyım. Şehitlerimin ruhunu sevindirmek için koştum bu meydana".
Hani Muharrem Bayraktar'ın "şu şehit fotoğraflarını tutan anneleri çekin kameralar..." diye işaret ettiği şehit anneleri koşmuştu bu meydana, sadece vatanın birliği, bağımsızlığı, gavurların sinsi emellerine karşı meydanlara yürekleriyle koşanları gören annelerdi en öndekiler. Vatan için şehitlerine, söyledikleri ninnileri hatırlamak için. "Güle güle vatan sağ olsun" diyerek bayraklara sarılı tabutları cennnetlere uğurlayan eller bayrakları bu ruhla dalgalandırıyorlardı.
Siyasi, ekonomik, ahlaki bir takım gaflet, sıkıntı, ihmal ve ihanetlerle yüreği sızlamış, dili yanmış, gözleri dolmuş insanımız bir nefese, bir sese, bir çareye koştu... Koştu da Ankara'nın ortasından gösterdi... İçeriden ve dışarıdan vatanın sahipsiz olmadığını, insanının dipdiri uyanık olduğunu haykırdı bu meydanda.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın etrafında kenetlenmiş, hazırlanmış genç ve heyecan dolu, gayretli, bilgili kadro bayraklarla süslü sahnede Kuvayı Milliye fotoğrafını öyle güzel gösterdiler ki düşmanları, hainleri çatlatıyordu... Ve onların etrafında bayraklarıyla "biz de biz de varız, beraberiz" diyerek tek yürekle, tek bilekle coşan milli heyecan Tandoğan Meydanından dünyaya yayılmaya başlamıştır...
Zonguldak'ta bir büyüğümüz şunu demişti: "Çağlayan mitingini seyrettim. Prof. Dr. Haydar Baş Bey bir milli ruha milli heyecana çağırıyordu. Eğer bana görev verirse işte buradan en önde koşmaya hazırım."
Vatanın birliği, dirliği, bağımsızlığı uğruna yakılan Kuvayı Milliye meşalesi bütün yurdu kapladı artık...
Bu meşaleyi taşıyanlar kendilerine, ailelerine, milletine hizmete kavuşarak tarihi bir fırsatı değerlendirip nasipleneceklerdir.
Böylesine heybetle doğan Kuvayı Milliye güneşinin önüne bulutlar da çıkacaktır. Kara homurtular, haset dağları, fitne suları, nifak tohumları, korkak cılız sesler daha bir çok maksatlı, bozguncu fiiller engel olmaya çalışacaktır. Lakin milletin bağrından çıkmış, saf ve hedefi şaşmaz gayretlerin önüne çıkan engeller sade şahlanmaya sebep olur, büyüyüp yayılmaya, salınıp haykırmaya basamak olur.
Ankara "Gündoğan" meydanından dönüp geldik... Gördük ki, Anadolu'nun bağrında "Bu vatan bizimdir, bizim kalacak" diye haykırdığımız o veciz söz yüreğimizde çağlamaktadır. O nasıl haykırıştı ki gönüllere nakşolmuş. O öyle berrak duygularla seslendirilmiş, bestelenmişti ki sevenlerin yüreğini serinletip güller açtırır. Düşmanların hesaplarını alt üst eder.
Alkışlar, heyecanlar, sevgiler, sevdalar, fedakarlıklar, konuşmalar, türküler, bayraklar, milli irade ve şahlanışlar, bayram yeri panayır meydanı, göz yaşları, güneş altında beş saatlik bekleyiş, Hasan Çakır'ın şiir okuması, Muharrem Bayraktar'ın "kolsuz, duvaksız olurum bayraksız olamam" dediği andaki hissiyat sadece o meydanda çağlamadı. Ekranlar vesilesiyle milyonların hanesinde aynı duygular yaşanıp görüldü.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın "sizin kolunuz benim kolum benim kolum sizin kolunuz" dediği veciz sözü kuşatan yüzlerde tomurcuklar açtı...
Bu meydan unutulmayacak...
Hayırlara vesile olacak inşallah...
Bu meydana bir gidiş vardı ki; memleketimizin dört bir yanından maldan evlattan yardan geçerek "gönül ferman dinlemezin" menziline akışa koşuldu...
Kundaktaki yavrular kucaklara alınmış, paytak paytak yürüyen bebelerin elinden tutulmuş, yaşlısı, genci dermanını yüklenmiş yürüyorlar bu meydana. "Yürüyüşümüz devam edecek" diyen gönül ve fikir adamı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in tarihi hakikatler yumağındaki oluşlara, milletin özündeki hasretin izharına (açığa çıkmasına), iman edemeyenlerin anlayamayacağı himmet çağlayanına, eşsiz başarı ve gayrete varabilmenin coşkusu ile gidildi bu meydana.
Güneş tepe noktasından ışıklarını yayarken, bulutlar çekilip gölgeler kaybolurken, rüzgar serinliğini gizleyip yüreklerin cesareti seyredilirken, kulluk sırrındaki imtihanı her nefes yaşayan bu eğitilmiş milletin evlatları dudakları kurusa da, belleri kırılsa da, ayakları uyuşsa da boynunu bükmeden, meydanı terk etmeden bayrağı elinden düşürmeden durdu bu meydanda...
Bir nine şunu söylüyordu: "Aman aman sakın meydanı boş bırakmayın ben iki şehit anasıyım. Şehitlerimin ruhunu sevindirmek için koştum bu meydana".
Hani Muharrem Bayraktar'ın "şu şehit fotoğraflarını tutan anneleri çekin kameralar..." diye işaret ettiği şehit anneleri koşmuştu bu meydana, sadece vatanın birliği, bağımsızlığı, gavurların sinsi emellerine karşı meydanlara yürekleriyle koşanları gören annelerdi en öndekiler. Vatan için şehitlerine, söyledikleri ninnileri hatırlamak için. "Güle güle vatan sağ olsun" diyerek bayraklara sarılı tabutları cennnetlere uğurlayan eller bayrakları bu ruhla dalgalandırıyorlardı.
Siyasi, ekonomik, ahlaki bir takım gaflet, sıkıntı, ihmal ve ihanetlerle yüreği sızlamış, dili yanmış, gözleri dolmuş insanımız bir nefese, bir sese, bir çareye koştu... Koştu da Ankara'nın ortasından gösterdi... İçeriden ve dışarıdan vatanın sahipsiz olmadığını, insanının dipdiri uyanık olduğunu haykırdı bu meydanda.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın etrafında kenetlenmiş, hazırlanmış genç ve heyecan dolu, gayretli, bilgili kadro bayraklarla süslü sahnede Kuvayı Milliye fotoğrafını öyle güzel gösterdiler ki düşmanları, hainleri çatlatıyordu... Ve onların etrafında bayraklarıyla "biz de biz de varız, beraberiz" diyerek tek yürekle, tek bilekle coşan milli heyecan Tandoğan Meydanından dünyaya yayılmaya başlamıştır...
Zonguldak'ta bir büyüğümüz şunu demişti: "Çağlayan mitingini seyrettim. Prof. Dr. Haydar Baş Bey bir milli ruha milli heyecana çağırıyordu. Eğer bana görev verirse işte buradan en önde koşmaya hazırım."
Vatanın birliği, dirliği, bağımsızlığı uğruna yakılan Kuvayı Milliye meşalesi bütün yurdu kapladı artık...
Bu meşaleyi taşıyanlar kendilerine, ailelerine, milletine hizmete kavuşarak tarihi bir fırsatı değerlendirip nasipleneceklerdir.
Böylesine heybetle doğan Kuvayı Milliye güneşinin önüne bulutlar da çıkacaktır. Kara homurtular, haset dağları, fitne suları, nifak tohumları, korkak cılız sesler daha bir çok maksatlı, bozguncu fiiller engel olmaya çalışacaktır. Lakin milletin bağrından çıkmış, saf ve hedefi şaşmaz gayretlerin önüne çıkan engeller sade şahlanmaya sebep olur, büyüyüp yayılmaya, salınıp haykırmaya basamak olur.
Ankara "Gündoğan" meydanından dönüp geldik... Gördük ki, Anadolu'nun bağrında "Bu vatan bizimdir, bizim kalacak" diye haykırdığımız o veciz söz yüreğimizde çağlamaktadır. O nasıl haykırıştı ki gönüllere nakşolmuş. O öyle berrak duygularla seslendirilmiş, bestelenmişti ki sevenlerin yüreğini serinletip güller açtırır. Düşmanların hesaplarını alt üst eder.
Alkışlar, heyecanlar, sevgiler, sevdalar, fedakarlıklar, konuşmalar, türküler, bayraklar, milli irade ve şahlanışlar, bayram yeri panayır meydanı, göz yaşları, güneş altında beş saatlik bekleyiş, Hasan Çakır'ın şiir okuması, Muharrem Bayraktar'ın "kolsuz, duvaksız olurum bayraksız olamam" dediği andaki hissiyat sadece o meydanda çağlamadı. Ekranlar vesilesiyle milyonların hanesinde aynı duygular yaşanıp görüldü.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın "sizin kolunuz benim kolum benim kolum sizin kolunuz" dediği veciz sözü kuşatan yüzlerde tomurcuklar açtı...
Bu meydan unutulmayacak...
Hayırlara vesile olacak inşallah...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021