Neresinden bakarsanız bakın dönüşü olmayan bir garabete yolculuk olanca hızıyla sürmektedir. Elbette kıyametin ayak sesleri açıkça duyulduğu şu zamanlarda bu yaşanan olayların vukû bulması normaldir. Ancak asıl mesele bu gelişen olayların karşısında millet ve bireyler olarak yapılan reaksiyondur.
Eğer ülkemiz ve Ortadoğu bölünüp parçalanmak üzereyken yapılan mücadele birlik, beraberlik ve Müslümanın Müslümanın kardeşi olduğu yönünde ise korkacak bir şey yoktur diyebiliriz. Her platformda yapılan mücadele hıristiyan ve yahudilerin oyunlarını bozma mücadelesi ise peşin peşin kazanan taraftan oldunuz demektir. Cenab-ı Hakkın rızası istikametinde olan bir anlayışın dünya sahnesinde sıkıntıları olsa da imtihan vesilesi ile çektiği sıkıntılardır. Ancak sonunda kazanan bu anlayış olacaktır. Aslında meseleyi çok kısa özetleyecek olursak bu savaş sadece Müslüman ve Müslüman olmayanların savaşı değil, gerçek Müslümanlarla haçlıların safında olup da Müslüman olduklarını iddia edenlerin savaşıdır.
Açık açık bâtılın yanında olduklarını söylemeye ne hacet. Derler ya sözün tamamı deliye söylenir. Yaptıkları tüm icraatler haçlı batı anlayışının lehinde olduktan sonra, hıristiyan ve yahudilere payanda olduktan sonra insanın Müslüman olduğunu söylemesinin ya da adının Müslüman adı olmasının hiçbir önemi yok.
Haçlı batının Müslümanı Müslümana kırdırmak için belli şifreleri vardır. Bunlardan biri de, mezhep savaşını kızıştırıp el değdirmeden hedefine ulaşmaktır. Bu aşamada dışları sözde sünnet kıyafeti ancak kalpleri emre amade haçlısever olan medyatik hoca müsveddeleri ile planlarını uygulamak istemektedirler. Maalesef bunda da başarılı olmaktadırlar.
Eğer mezhep savaşı anlamında Şii-Sünni diye ayırarak Müslümanın Müslümanı öldürmesine taraf olarak savaşa destek veriliyorsa bunu yapanlar, haçlının cübbeli askerleridir.
Neden derseniz, cevabı çok açıktır. Cenab-ı Hak Müslümanı Müslümana kardeş etmişken ne hakla Müslüman katline fetva verebiliyorsunuz. Ne haddinize Cenab-ı Hakkın çizdiği sınırları aşmak. Bu açıdan bakıldığı zaman gerçekler daha açık görülecektir.
Bir misalle şunu söyleyebiliriz; içimizdeki ajanlar mesabesinde olan bu insanların yapmak istediklerini anlayabilmek için, binilen vasıtayı değil, o vasıtanın götürdüğü istikameti anlamak gerekir. Eğer bunu anlayabiliyorsanız, bindiğiniz aracın istikameti haçlıların istikametinde ise tez elden o araçtan ininiz ve kurtuluşun tek adresi Ehl-i Beyt gemisine bininiz.
Eğer ülkemiz ve Ortadoğu bölünüp parçalanmak üzereyken yapılan mücadele birlik, beraberlik ve Müslümanın Müslümanın kardeşi olduğu yönünde ise korkacak bir şey yoktur diyebiliriz. Her platformda yapılan mücadele hıristiyan ve yahudilerin oyunlarını bozma mücadelesi ise peşin peşin kazanan taraftan oldunuz demektir. Cenab-ı Hakkın rızası istikametinde olan bir anlayışın dünya sahnesinde sıkıntıları olsa da imtihan vesilesi ile çektiği sıkıntılardır. Ancak sonunda kazanan bu anlayış olacaktır. Aslında meseleyi çok kısa özetleyecek olursak bu savaş sadece Müslüman ve Müslüman olmayanların savaşı değil, gerçek Müslümanlarla haçlıların safında olup da Müslüman olduklarını iddia edenlerin savaşıdır.
Açık açık bâtılın yanında olduklarını söylemeye ne hacet. Derler ya sözün tamamı deliye söylenir. Yaptıkları tüm icraatler haçlı batı anlayışının lehinde olduktan sonra, hıristiyan ve yahudilere payanda olduktan sonra insanın Müslüman olduğunu söylemesinin ya da adının Müslüman adı olmasının hiçbir önemi yok.
Haçlı batının Müslümanı Müslümana kırdırmak için belli şifreleri vardır. Bunlardan biri de, mezhep savaşını kızıştırıp el değdirmeden hedefine ulaşmaktır. Bu aşamada dışları sözde sünnet kıyafeti ancak kalpleri emre amade haçlısever olan medyatik hoca müsveddeleri ile planlarını uygulamak istemektedirler. Maalesef bunda da başarılı olmaktadırlar.
Eğer mezhep savaşı anlamında Şii-Sünni diye ayırarak Müslümanın Müslümanı öldürmesine taraf olarak savaşa destek veriliyorsa bunu yapanlar, haçlının cübbeli askerleridir.
Neden derseniz, cevabı çok açıktır. Cenab-ı Hak Müslümanı Müslümana kardeş etmişken ne hakla Müslüman katline fetva verebiliyorsunuz. Ne haddinize Cenab-ı Hakkın çizdiği sınırları aşmak. Bu açıdan bakıldığı zaman gerçekler daha açık görülecektir.
Bir misalle şunu söyleyebiliriz; içimizdeki ajanlar mesabesinde olan bu insanların yapmak istediklerini anlayabilmek için, binilen vasıtayı değil, o vasıtanın götürdüğü istikameti anlamak gerekir. Eğer bunu anlayabiliyorsanız, bindiğiniz aracın istikameti haçlıların istikametinde ise tez elden o araçtan ininiz ve kurtuluşun tek adresi Ehl-i Beyt gemisine bininiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
H. İbrahim TALAY / diğer yazıları
- Kısır politika ve milli siyaset / 31.05.2020
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018
- Asıl zavallı kim? / 22.05.2020
- İstikamet / 08.05.2020
- Sahte kahramanlar / 28.04.2020
- Şehr-i emin ve liyakat / 04.02.2019
- Suç, ceza ve adalet / 20.01.2019
- Çözümün adresi belli / 08.05.2018
- Tren gecikmez raydan çıkar / 05.05.2018
- Kul hakkı ve Milli Ekonomi Modeli / 28.04.2018
- Yağmur duası ve Milli Ekonomi Modeli / 27.02.2018