Krizli 2001 yılını ikmal ederek, 2002'ye merhaba dedik. Gündemde yine ekonomi var. Ümitvar olmak, önümü görebilmek istiyorum. Ancak... Nasıl olacak bu? Türk ekonomisinin 2001 yılından 2002'ye miras bıraktığı göstergeleri görünce, ümitlenebilmek mümkün mü?
Geçtiğimiz yıl 1 Ocak'ta iç borcumuz ABD Doları cinsinden yaklaşık 53 milyardı. Bu yıl yüzde 140'lık devalüasyona rağmen, iç borcumuz 80 milyar dolara sıçradı. Yüzde 48'lik bir artış. Sadece bu rakama bakarak, bu ülkede işlerin iy gitmediği hükmüne varabilmek mümkün.
Ama diyeceksiniz ki, ülkede iktidarı elinde bulunduranlar 'işlerin iyi gittiğini' söylüyorlar. Mesela, iktidarın ortanca ortağı Devlet Bahçeli, işlerin yolunda olduğunu, reformlara devam edeceklerini söylüyor. İngilizlerin güzel bir atasözü vardır: "Actions speak better than words - Fiiller, icraatlar sözlerden evladır." Bu sözü ekonomi yönetimi ile irtibatlandırırsak, "rakamlar hükümet edenlerin sözlerinden kat be kat önemlidir." Rakamların ne kadar iç karartıcı ve kasvetli olduğu ise ortada.
Hikaye odur ki, İspanya Kralı 4. Filip, Portekiz'i kaybedince "Büyük Filip" unvanını almak ister. Bunu duyan komutanlarından biri şu veciz kelamda bulunur: "Kralımız deliğe benziyor. Yer kaybettikçe, büyüyor." Ben kimi iktidar partisi mensuplarının açıklamalarını bu bağlamda değerlendiriyorum!
Yukarıda zikrettiğimiz bu iç açıcı olmayan göstergelere, Türk halkının ağzı bankalardan, bankacılık sektöründen yanmasına, devletin belini iki büklüm eden hortumlamalara rağmen, hükümet bankacılık sektörü içindeki payı yüzde 1 ve üzerinde olan bankalara kaynak aktarılmasını öngören bir yasa tasarısını fırına sürdü! Buna "peşkeş çekme yasası" mı dersiniz yoksa başka bir isim mi bulursunuz, takdiri size kalmış.
Hükümetin başı olarak Sayın Ecevit, başta SSK olmak üzere bazı "kara delikler"den şikayet ederken, kendisi başlı başına yeni bir kara delik açıyor. Hem de ne kara delik. Türkiye'yi 'hüüp' diye içine çekse, doymayacak bir kara delik! Sen, 67 milyonu doyuran çiftçiye bir kuruş destek vermeyeceksin, 'hortumcu' bankalara 10 katrilyon lira aktaracaksın!
Olayın içyüzü
Bildiğiniz gibi, zor duruma düşen bankalar daha önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devrediliyordu. Şu anda 5 tane bankanın da çok zor durumda olduğu söyleniyor. Bankalar Kanunu'nun 22. maddesi ağır müeyyideler getirdiği için, bunların isimlerini burada veremiyoruz. Ancak bu bankalardan birisi koalisyon liderlerinden biriyle çok sıkı ilişki içinde. Hatta 'kurtarılacak bankanın sahibi' en zor günde bile bu parti liderine tam destek verdi. Demek ki ortada imtiyazlı kişiler var!
Meselenin nirengi noktası
Prof.Dr. Haydar Baş'ın bankaların içlerinin boşaltılmasıyla ilgili olarak ekonomik krizin ilk günlerinde ifade ettiği tarihi bir tespiti var: "Bankaların içi Türkiye'yi içten kuşatma operasyonu çerçevesinde planlı bir şekilde boşaltıldı." Gerçekten de öyle. IMF'nin Türkiye'ye açtığı yaklaşık 30 milyar dolarlık kredinin en azından ekonomik göstergelere olumlu katkısı olmalıydı. Yani ya iç ya da dış borcumuz azalmalıydı. Ama ne yazık ki, her ikisi de arttı! Özellikle, IMF gönderdiği kredilerin bankacılık sektörüne aktarılması şartını koştu. Bunlar manidar gelişmeler değil mi?
Bir Rus araştırmacı, 1998 yılında yazdığı kitabında şu ibretli hikayeyi anlatıyor: "Rus polisinde vazifeli bir komiser, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, uygulama ağırlıklı bir eğitim kursu sebebiyle ABD'ye giden ekibin arasındaydı. Kurs bittikten sonra ülkelerine dönerken, bir Amerikalı komiser, onlara şunları söylüyordu:
"Kapitalist bir devlet olmak istiyorsunuz... Bunun için ilk merhalede hırsızlığa göz yummalı, enerjinizi diğer suç alanlarına yönlendirmelisiniz. Zira, bütün ekonomik faaliyet ve müesseselere devlet sahip olduğu müddetçe, sermâyedâr bir zümre yeşeremez, çalıp çırpamaz. Bu zümrenin ekonomik hâkimiyeti gerçekleşirse, sizlerin uygulamakla mükellef olduğunuz kanunları, onlar (zaten kendiliklerinden) icraata sokacaktır."
(Mûnis Rezzas, Re'y gazetesi, Ağustos 2000, Amman/Ürdün)
Kapitalizm'in gelişme metodu,sistemin bir mensubu tarafından, "soyguna göz yumarak kalkınmak!" diye hulasa ediliyor.
Ama bizim gibi asırlarca birçok ülkeye hak-hukuk-hakkaniyet ve adâlet mefhumlarını götürmüş, bunların bayraktarlığını yapıp oralarda da bu hasletleri hayata geçirmiş bir millet için, herhalde böyle bir kalkınma modeli örnek olamaz, olmamalı...
Vergi ve yine vergi...
Malum, IMF'nin tavsiye ettiği bir programı uyguluyoruz. Malum IMF'nin ülkeleri yıkıma götüren 4 aşamalı bir programı var. Son MGK'da da ele alındı bu tuzak. Planın birinci aşamasında özelleştirme var. Özellikle Telekom ve elektrik santralleri gibi stratejik kurumların özelleştirilmesi. Kemal Derviş, bunun için habire çalışıyor. İkinci aşamada ise sermaye piyasalarının liberalizasyonu yer alıyor. Bizim 'finansal pazarlarımız' cümle alem spekülatörlere açık. Bu konuda sıkıntı yok. Üçüncü aşamada ise kamu malları olan su, doğal gaz gibi ürünlerin fahiş fiyatla satılması, dördüncü aşamada ticaretin serbestleşmesi geliyor. Türkiye'nin yıkım planının hangi aşamasında olduğu tartışmalı. kimine göre 2.5'tayız, kimine göre 3.5'ta. Fakat hepimizin iliklerimize kadar hissettiğimiz ciddi bir sorun var: IMF'nin talimatları doğrultusunda doğalgaz ve elektrik gibi kamu mallarına aşırı zamların yapılması meselesi bu. Burada 1655-1716 yılları arasında yaşamış Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın sözlerini hatırlatmak isterim: "İşleri yürüten akıllıların(!), giderleri karşılamak için, fakir halkın tahammüllerini aşan vergi toplaması, bir evin temelinden toprak alıp üstüne sarf etmeye benzer...
Temelden alınan toprak ile temele zayıflık gelir. Yükü çekmeye kudreti kalmaz. Üstün yani yukarıdakilerin de büsbütün yıkılmasına ve harap olmasına yol açar."
Maalesef geldiğimiz noktada da durum aynı. Fakir halktan şu veya bu ad altında habire vergi toplanıyor, yukarıdaki hortumculara aktarılıyor. Ama 'hortumzadeler' bilsinler ki, bir gün temelden alınan toprak, onları da göçük altında bırakacaktır!
Geçtiğimiz yıl 1 Ocak'ta iç borcumuz ABD Doları cinsinden yaklaşık 53 milyardı. Bu yıl yüzde 140'lık devalüasyona rağmen, iç borcumuz 80 milyar dolara sıçradı. Yüzde 48'lik bir artış. Sadece bu rakama bakarak, bu ülkede işlerin iy gitmediği hükmüne varabilmek mümkün.
Ama diyeceksiniz ki, ülkede iktidarı elinde bulunduranlar 'işlerin iyi gittiğini' söylüyorlar. Mesela, iktidarın ortanca ortağı Devlet Bahçeli, işlerin yolunda olduğunu, reformlara devam edeceklerini söylüyor. İngilizlerin güzel bir atasözü vardır: "Actions speak better than words - Fiiller, icraatlar sözlerden evladır." Bu sözü ekonomi yönetimi ile irtibatlandırırsak, "rakamlar hükümet edenlerin sözlerinden kat be kat önemlidir." Rakamların ne kadar iç karartıcı ve kasvetli olduğu ise ortada.
Hikaye odur ki, İspanya Kralı 4. Filip, Portekiz'i kaybedince "Büyük Filip" unvanını almak ister. Bunu duyan komutanlarından biri şu veciz kelamda bulunur: "Kralımız deliğe benziyor. Yer kaybettikçe, büyüyor." Ben kimi iktidar partisi mensuplarının açıklamalarını bu bağlamda değerlendiriyorum!
Yukarıda zikrettiğimiz bu iç açıcı olmayan göstergelere, Türk halkının ağzı bankalardan, bankacılık sektöründen yanmasına, devletin belini iki büklüm eden hortumlamalara rağmen, hükümet bankacılık sektörü içindeki payı yüzde 1 ve üzerinde olan bankalara kaynak aktarılmasını öngören bir yasa tasarısını fırına sürdü! Buna "peşkeş çekme yasası" mı dersiniz yoksa başka bir isim mi bulursunuz, takdiri size kalmış.
Hükümetin başı olarak Sayın Ecevit, başta SSK olmak üzere bazı "kara delikler"den şikayet ederken, kendisi başlı başına yeni bir kara delik açıyor. Hem de ne kara delik. Türkiye'yi 'hüüp' diye içine çekse, doymayacak bir kara delik! Sen, 67 milyonu doyuran çiftçiye bir kuruş destek vermeyeceksin, 'hortumcu' bankalara 10 katrilyon lira aktaracaksın!
Olayın içyüzü
Bildiğiniz gibi, zor duruma düşen bankalar daha önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devrediliyordu. Şu anda 5 tane bankanın da çok zor durumda olduğu söyleniyor. Bankalar Kanunu'nun 22. maddesi ağır müeyyideler getirdiği için, bunların isimlerini burada veremiyoruz. Ancak bu bankalardan birisi koalisyon liderlerinden biriyle çok sıkı ilişki içinde. Hatta 'kurtarılacak bankanın sahibi' en zor günde bile bu parti liderine tam destek verdi. Demek ki ortada imtiyazlı kişiler var!
Meselenin nirengi noktası
Prof.Dr. Haydar Baş'ın bankaların içlerinin boşaltılmasıyla ilgili olarak ekonomik krizin ilk günlerinde ifade ettiği tarihi bir tespiti var: "Bankaların içi Türkiye'yi içten kuşatma operasyonu çerçevesinde planlı bir şekilde boşaltıldı." Gerçekten de öyle. IMF'nin Türkiye'ye açtığı yaklaşık 30 milyar dolarlık kredinin en azından ekonomik göstergelere olumlu katkısı olmalıydı. Yani ya iç ya da dış borcumuz azalmalıydı. Ama ne yazık ki, her ikisi de arttı! Özellikle, IMF gönderdiği kredilerin bankacılık sektörüne aktarılması şartını koştu. Bunlar manidar gelişmeler değil mi?
Bir Rus araştırmacı, 1998 yılında yazdığı kitabında şu ibretli hikayeyi anlatıyor: "Rus polisinde vazifeli bir komiser, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, uygulama ağırlıklı bir eğitim kursu sebebiyle ABD'ye giden ekibin arasındaydı. Kurs bittikten sonra ülkelerine dönerken, bir Amerikalı komiser, onlara şunları söylüyordu:
"Kapitalist bir devlet olmak istiyorsunuz... Bunun için ilk merhalede hırsızlığa göz yummalı, enerjinizi diğer suç alanlarına yönlendirmelisiniz. Zira, bütün ekonomik faaliyet ve müesseselere devlet sahip olduğu müddetçe, sermâyedâr bir zümre yeşeremez, çalıp çırpamaz. Bu zümrenin ekonomik hâkimiyeti gerçekleşirse, sizlerin uygulamakla mükellef olduğunuz kanunları, onlar (zaten kendiliklerinden) icraata sokacaktır."
(Mûnis Rezzas, Re'y gazetesi, Ağustos 2000, Amman/Ürdün)
Kapitalizm'in gelişme metodu,sistemin bir mensubu tarafından, "soyguna göz yumarak kalkınmak!" diye hulasa ediliyor.
Ama bizim gibi asırlarca birçok ülkeye hak-hukuk-hakkaniyet ve adâlet mefhumlarını götürmüş, bunların bayraktarlığını yapıp oralarda da bu hasletleri hayata geçirmiş bir millet için, herhalde böyle bir kalkınma modeli örnek olamaz, olmamalı...
Vergi ve yine vergi...
Malum, IMF'nin tavsiye ettiği bir programı uyguluyoruz. Malum IMF'nin ülkeleri yıkıma götüren 4 aşamalı bir programı var. Son MGK'da da ele alındı bu tuzak. Planın birinci aşamasında özelleştirme var. Özellikle Telekom ve elektrik santralleri gibi stratejik kurumların özelleştirilmesi. Kemal Derviş, bunun için habire çalışıyor. İkinci aşamada ise sermaye piyasalarının liberalizasyonu yer alıyor. Bizim 'finansal pazarlarımız' cümle alem spekülatörlere açık. Bu konuda sıkıntı yok. Üçüncü aşamada ise kamu malları olan su, doğal gaz gibi ürünlerin fahiş fiyatla satılması, dördüncü aşamada ticaretin serbestleşmesi geliyor. Türkiye'nin yıkım planının hangi aşamasında olduğu tartışmalı. kimine göre 2.5'tayız, kimine göre 3.5'ta. Fakat hepimizin iliklerimize kadar hissettiğimiz ciddi bir sorun var: IMF'nin talimatları doğrultusunda doğalgaz ve elektrik gibi kamu mallarına aşırı zamların yapılması meselesi bu. Burada 1655-1716 yılları arasında yaşamış Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın sözlerini hatırlatmak isterim: "İşleri yürüten akıllıların(!), giderleri karşılamak için, fakir halkın tahammüllerini aşan vergi toplaması, bir evin temelinden toprak alıp üstüne sarf etmeye benzer...
Temelden alınan toprak ile temele zayıflık gelir. Yükü çekmeye kudreti kalmaz. Üstün yani yukarıdakilerin de büsbütün yıkılmasına ve harap olmasına yol açar."
Maalesef geldiğimiz noktada da durum aynı. Fakir halktan şu veya bu ad altında habire vergi toplanıyor, yukarıdaki hortumculara aktarılıyor. Ama 'hortumzadeler' bilsinler ki, bir gün temelden alınan toprak, onları da göçük altında bırakacaktır!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016