Erzurumlu bir amcamız banka kredisi ile traktör alır. Bir iki taksitini ödese de işler ters gider krizler ard arda gelir, faizler katlanır borç bir iken bin olur.
Amcamız deli tavuk gibi dolaşıp durmaktadır, ne yediğinden tad, ne de ibadetinden lezzet almaktadır. Günlerden bir gün yolu İstanbul'a düşer ve Sultanahmet'te bir vakit namaz kılar. Göz ucuyla namaz kılışını takip eden bir alim yanına yaklaşır, nereli olduğunu ne iş yaptığını sorup öğrendikten sonra, asıl merak ettiği konuyu sorar:
- Amca hangi mezheptensin?
- Maliki.
- Ben bu konuları biraz bilirim, hem Erzurum'da maliki mezhebi mensubu yoktur, hem de maliki mezhebinde senin kıldığın şekilde bir namaz tarifi yoktur.
- Evladım ben karıştırdım herhalde, Hanbeli mezhebindenim:
- Amca, bu kıldığın namaz şekli Hanbeli fıkhına da uymuyor.
Amca dertleşecek birini bulmuş olmanın şevki ile başlar anlatmaya;
- Evladım, belli ki sen okumuş bir kimsesin. Ben banka kredisi ile traktör aldım. Faizler yükseldi, borcumu ödeyemedim, hayatımın tadı-tuzu gitti ve gördüğün gibi hangi mezhepten olduğumu da unuttum.
Bizim Müslim Karabacak gibi, heybesinde buna benzer yüzlerce hikaye bulunan Mucip Küçükoğlu'na ait bu hikaye.
Sırtına binen borç kamburu yüzünden nasıl namaz kıldığını, nasıl kılması gerektiğini şaşıran ve hangi mezhepten olduğunu da unutan amcamız gibi, insanımızın büyük kısmı küresel ve global planlar ve uygulamalar sonucu sağlıklı düşünebilme melekesini kaybetti, dik duruşunu, delikanlı tavrını kaybetti. Şartlar ne denli namüsait olursa olsun dört elle sarılmamız gereken dini ve milli değerlerimize sahip olma, savunma gayreti, şecaati, cesareti kaybolmaya yüztuttu, pörsüdü, soldu.
Hükümeti destekleyen, attığı her adımı, çıkardığı her yasayı savunmaya çalışan arkadaşlarımız; kimliğimize, kültürümüze, geleneğimize ve geleceğimize yüzde yüz ters ve bir o kadar da zararlı icraatları hatırlattığımızda, çok borçlu bir ülke olduğumuzu, yapılacak başka bir şeyin olmadığını söylüyorlar. Yani hangi vakti kıldıklarını, hangi mezhepten olduklarını unutuyorlar.
Dünyanın borçlu olan tek ülkesi biz değiliz, kaldı ki IMF'ye, Dünya Bankası'na borçlu olmamız onların her dediğini yapmamızı, her yıkıcı tekliflerini, geleceğimizi dinamitleyecek olan planlarını meclisimize taşıyıp kanun yapmamızı gerektirmez, haklı çıkarmaz.
Gelecek nesillerinizin elini-kolunu bağlayıcı, istikbalimizi ve istiklalimizi tehlikeye sokacak düzenlemeler yapıp, yasalar çıkardıktan sonra borçlarınız sıfırlansa bile ne kıymeti var? Siz, siz olmaktan çıkmışsınız, vatan topraklarını parsel parsel yabancılara satmışsınız, çok hayati kurumlarınızı özelleştirme adı altında bu ülkenin can düşmanlarına teslim etmişsiniz, bütün bu kendi kendini bitirme adımlarını da "ne yapalım, borçluyuz" gibi gülünç bir gerekçe ile savunmaya geçmişsiniz.
Bütün bu yapılanlar, borç yüzünden kıldığı namazı unutan ve hangi mezhepten olduğunu karıştıran amcanın düştüğü acınası durumu andırıyor.
Borçlu olabilirsiniz, aç olabilirsiniz, ayakkabınız delik olabilir ama şahsiyetinizden, vakarınızdan, özellikle dininizden taviz verme lüksünüz yoktur.
Amcamız deli tavuk gibi dolaşıp durmaktadır, ne yediğinden tad, ne de ibadetinden lezzet almaktadır. Günlerden bir gün yolu İstanbul'a düşer ve Sultanahmet'te bir vakit namaz kılar. Göz ucuyla namaz kılışını takip eden bir alim yanına yaklaşır, nereli olduğunu ne iş yaptığını sorup öğrendikten sonra, asıl merak ettiği konuyu sorar:
- Amca hangi mezheptensin?
- Maliki.
- Ben bu konuları biraz bilirim, hem Erzurum'da maliki mezhebi mensubu yoktur, hem de maliki mezhebinde senin kıldığın şekilde bir namaz tarifi yoktur.
- Evladım ben karıştırdım herhalde, Hanbeli mezhebindenim:
- Amca, bu kıldığın namaz şekli Hanbeli fıkhına da uymuyor.
Amca dertleşecek birini bulmuş olmanın şevki ile başlar anlatmaya;
- Evladım, belli ki sen okumuş bir kimsesin. Ben banka kredisi ile traktör aldım. Faizler yükseldi, borcumu ödeyemedim, hayatımın tadı-tuzu gitti ve gördüğün gibi hangi mezhepten olduğumu da unuttum.
Bizim Müslim Karabacak gibi, heybesinde buna benzer yüzlerce hikaye bulunan Mucip Küçükoğlu'na ait bu hikaye.
Sırtına binen borç kamburu yüzünden nasıl namaz kıldığını, nasıl kılması gerektiğini şaşıran ve hangi mezhepten olduğunu da unutan amcamız gibi, insanımızın büyük kısmı küresel ve global planlar ve uygulamalar sonucu sağlıklı düşünebilme melekesini kaybetti, dik duruşunu, delikanlı tavrını kaybetti. Şartlar ne denli namüsait olursa olsun dört elle sarılmamız gereken dini ve milli değerlerimize sahip olma, savunma gayreti, şecaati, cesareti kaybolmaya yüztuttu, pörsüdü, soldu.
Hükümeti destekleyen, attığı her adımı, çıkardığı her yasayı savunmaya çalışan arkadaşlarımız; kimliğimize, kültürümüze, geleneğimize ve geleceğimize yüzde yüz ters ve bir o kadar da zararlı icraatları hatırlattığımızda, çok borçlu bir ülke olduğumuzu, yapılacak başka bir şeyin olmadığını söylüyorlar. Yani hangi vakti kıldıklarını, hangi mezhepten olduklarını unutuyorlar.
Dünyanın borçlu olan tek ülkesi biz değiliz, kaldı ki IMF'ye, Dünya Bankası'na borçlu olmamız onların her dediğini yapmamızı, her yıkıcı tekliflerini, geleceğimizi dinamitleyecek olan planlarını meclisimize taşıyıp kanun yapmamızı gerektirmez, haklı çıkarmaz.
Gelecek nesillerinizin elini-kolunu bağlayıcı, istikbalimizi ve istiklalimizi tehlikeye sokacak düzenlemeler yapıp, yasalar çıkardıktan sonra borçlarınız sıfırlansa bile ne kıymeti var? Siz, siz olmaktan çıkmışsınız, vatan topraklarını parsel parsel yabancılara satmışsınız, çok hayati kurumlarınızı özelleştirme adı altında bu ülkenin can düşmanlarına teslim etmişsiniz, bütün bu kendi kendini bitirme adımlarını da "ne yapalım, borçluyuz" gibi gülünç bir gerekçe ile savunmaya geçmişsiniz.
Bütün bu yapılanlar, borç yüzünden kıldığı namazı unutan ve hangi mezhepten olduğunu karıştıran amcanın düştüğü acınası durumu andırıyor.
Borçlu olabilirsiniz, aç olabilirsiniz, ayakkabınız delik olabilir ama şahsiyetinizden, vakarınızdan, özellikle dininizden taviz verme lüksünüz yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025