Ülkemizin genel manzarasına baktığımızda iç politikada, dış politikada, ekonomide, hukukta, askeri konularda kısaca her sahada büyük tavizlere imza atıldığını görmekteyiz.
Dünkü yazımızda detaylı bir şekilde Türkiye’nin NATO toprağı haline geldiğini ifade ettik. Artık Türkiye’de sadece Türk Silahlı Kuvvetleri yok, kontrolü bizde olmayan ve işin garip tarafı ülkemiz üzerinde hesabı olanların oluşturduğu silahlı güçler NATO adı altında Türkiye’nin hemen hemen her tarafını kaplamış durumda…
Yabancı askerlerin, kontrolü bizde olmayan füzelerin, savaş uçaklarının ve askeri teçhizatların sayısı hızla artarken, bizim askerimiz, batının taşeronluğuna soyunmuş olan siyasi iradenin potasında eritilmektedir.
Güvenliğimiz, dün Kurtuluş Savaşı verdiğimiz iradelere teslim edilmiş durumdadır.
NATO kılıfıyla ülkemizde örtülü bir işgal gerçekleştirilirken, diğer taraftan da destek alabileceğimiz ülkeleri de bir bir kaybetmekteyiz. Kurtuluş mücadelemizde bize destek olan ülkeler, Atatürk’ün sonradan Sadabad Paktı’nı imzaladığı ülkelerdir. Bunlar Irak, İran, Afganistan ve Pakistan’dır. Bunların üçü bizim desteğimizle işgal edildi, dördüncüsü içinse bizzat Türk askerinin kullanılması planlanıyor.
Kurtuluş Savaş’ında Rusya’nın da desteklerini göz ardı edemeyiz. ABD talimatlı uyguladığımız politikalar neticesinde Rusya ile aramız açılmış durumda… Füze kalkanı, Patriotlar, Suriye gerilimi derken, Rusya’nın güvenini tamamen kaybetmiş durumdayız.
Bugün örtülü bir şekilde yürütülen işgal, yarın farklı bir noktaya geldiğinde, yeniden bir kurtuluş mücadelesi gerektiğinde maalesef yanımızda hiçbir ülkeyi bulamayacağız.
Zaten batının planı da budur; Türkiye’yi yalnızlaştırmak ve yalnızken avlamak…
Türkiye Suriye konusunda, dün Saddam’ın düştüğü tuzağa düşürülüyor; BM’nin, NATO’nun, ABD’nin ve AB ülkelerinin resmiyette müdahil olmadığı hukuksuz bir savaşın içine çekiliyor. Putin ve Lavrov, “Suriye, Libya olmayacak” diyor. Türkiye, Suriye’yle çatışırsa, karşısında Rusya’yı bulacak. BM kararı çıkmadığı için de Türkiye bu konuda yalnız kalacak.
Bütün bunlar yaşanırken, PKK terörü Türkiye’yi vurmaya devam ediyor. Terör, Türkiye’de siyasi bir zemin de bulduğu için, yaptığı her bir saldırı, eylem daha etkin oluyor.
ABD ile istihbarat paylaşımı terörün ekmeğine yağ sürdüğünden, daha kilit noktalara saldırı düzenliyorlar, bazı yerlerde alan savunması bile yapabiliyorlar.
Ülkemiz örtülü bir işgal içindeyken, bir savaşa doğru çekilirken ve de terör hem eylemlerle hem de siyasi faaliyetlerle daha etkin iken başkanlık sistemi adı altında federatif bir yapıya geçiş gündeme gelmiştir. Ülkemizin mevcut manzarasında üniter yapının daha da sağlamlaştırılıp tek bilek tek yürek olunması gerekirken, parçalara ayrılmanın adımları atılmaktadır.
Yabancıların sadece örtülü bir askeri işgali söz konusu değil elbette… Yabancılara toprak satışının müsaade edilmesiyle başlanan sivil işgal, satış oranlarının kat kat artırılmasıyla büyük ivme kazanmıştır.
Topraklarımızın üstü, resmi ya da gayrı resmi talan edilirken, yine kanuni düzenlemelerle yeraltındaki madenlerimiz de yabancıların talanına maruz kalmıştır.
Soru şu: Ülkenin manzarası hiç de hoş değilken, aziz Türk milleti ne yapıyor?
İşçisi, memuru, çalışanı çalışmayanı, emeklisi, 7’den 70’e herkes borç batağında…
Topyekun millet borçlu, onu koruması gereken devlet de borçlu…
Millet günü kurtarmanın derdinde, faizli borca sahip olduğu için, kredi faizlerinin artmamasını “istikrar” olarak kabul ediyor. Seçim zamanlarında “istikrar bozulmasın” ifadesindeki kasıt bu… Millet, milli değerlerinden her geçen gün kopartılıyor, manevi değerlerinin ise içi boşaltılıyor.
Dünkü sorumu tekrar edeyim: Söyleyin, Büyük Ortadoğu Projesi’nde gerçekten sıra hangi ülkede?
Dünkü yazımızda detaylı bir şekilde Türkiye’nin NATO toprağı haline geldiğini ifade ettik. Artık Türkiye’de sadece Türk Silahlı Kuvvetleri yok, kontrolü bizde olmayan ve işin garip tarafı ülkemiz üzerinde hesabı olanların oluşturduğu silahlı güçler NATO adı altında Türkiye’nin hemen hemen her tarafını kaplamış durumda…
Yabancı askerlerin, kontrolü bizde olmayan füzelerin, savaş uçaklarının ve askeri teçhizatların sayısı hızla artarken, bizim askerimiz, batının taşeronluğuna soyunmuş olan siyasi iradenin potasında eritilmektedir.
Güvenliğimiz, dün Kurtuluş Savaşı verdiğimiz iradelere teslim edilmiş durumdadır.
NATO kılıfıyla ülkemizde örtülü bir işgal gerçekleştirilirken, diğer taraftan da destek alabileceğimiz ülkeleri de bir bir kaybetmekteyiz. Kurtuluş mücadelemizde bize destek olan ülkeler, Atatürk’ün sonradan Sadabad Paktı’nı imzaladığı ülkelerdir. Bunlar Irak, İran, Afganistan ve Pakistan’dır. Bunların üçü bizim desteğimizle işgal edildi, dördüncüsü içinse bizzat Türk askerinin kullanılması planlanıyor.
Kurtuluş Savaş’ında Rusya’nın da desteklerini göz ardı edemeyiz. ABD talimatlı uyguladığımız politikalar neticesinde Rusya ile aramız açılmış durumda… Füze kalkanı, Patriotlar, Suriye gerilimi derken, Rusya’nın güvenini tamamen kaybetmiş durumdayız.
Bugün örtülü bir şekilde yürütülen işgal, yarın farklı bir noktaya geldiğinde, yeniden bir kurtuluş mücadelesi gerektiğinde maalesef yanımızda hiçbir ülkeyi bulamayacağız.
Zaten batının planı da budur; Türkiye’yi yalnızlaştırmak ve yalnızken avlamak…
Türkiye Suriye konusunda, dün Saddam’ın düştüğü tuzağa düşürülüyor; BM’nin, NATO’nun, ABD’nin ve AB ülkelerinin resmiyette müdahil olmadığı hukuksuz bir savaşın içine çekiliyor. Putin ve Lavrov, “Suriye, Libya olmayacak” diyor. Türkiye, Suriye’yle çatışırsa, karşısında Rusya’yı bulacak. BM kararı çıkmadığı için de Türkiye bu konuda yalnız kalacak.
Bütün bunlar yaşanırken, PKK terörü Türkiye’yi vurmaya devam ediyor. Terör, Türkiye’de siyasi bir zemin de bulduğu için, yaptığı her bir saldırı, eylem daha etkin oluyor.
ABD ile istihbarat paylaşımı terörün ekmeğine yağ sürdüğünden, daha kilit noktalara saldırı düzenliyorlar, bazı yerlerde alan savunması bile yapabiliyorlar.
Ülkemiz örtülü bir işgal içindeyken, bir savaşa doğru çekilirken ve de terör hem eylemlerle hem de siyasi faaliyetlerle daha etkin iken başkanlık sistemi adı altında federatif bir yapıya geçiş gündeme gelmiştir. Ülkemizin mevcut manzarasında üniter yapının daha da sağlamlaştırılıp tek bilek tek yürek olunması gerekirken, parçalara ayrılmanın adımları atılmaktadır.
Yabancıların sadece örtülü bir askeri işgali söz konusu değil elbette… Yabancılara toprak satışının müsaade edilmesiyle başlanan sivil işgal, satış oranlarının kat kat artırılmasıyla büyük ivme kazanmıştır.
Topraklarımızın üstü, resmi ya da gayrı resmi talan edilirken, yine kanuni düzenlemelerle yeraltındaki madenlerimiz de yabancıların talanına maruz kalmıştır.
Soru şu: Ülkenin manzarası hiç de hoş değilken, aziz Türk milleti ne yapıyor?
İşçisi, memuru, çalışanı çalışmayanı, emeklisi, 7’den 70’e herkes borç batağında…
Topyekun millet borçlu, onu koruması gereken devlet de borçlu…
Millet günü kurtarmanın derdinde, faizli borca sahip olduğu için, kredi faizlerinin artmamasını “istikrar” olarak kabul ediyor. Seçim zamanlarında “istikrar bozulmasın” ifadesindeki kasıt bu… Millet, milli değerlerinden her geçen gün kopartılıyor, manevi değerlerinin ise içi boşaltılıyor.
Dünkü sorumu tekrar edeyim: Söyleyin, Büyük Ortadoğu Projesi’nde gerçekten sıra hangi ülkede?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025