'Biz iman ettik, siz inkâr ettiniz'
Hz. Ali (a.s.), Muaviye'ye yazdığı bir mektupta buyurdu ki: "Biz ve siz (İslam'dan önce) uzlaşmış bir toplumduk. Fakat dün (İslam sebebiyle) sizinle bizim aramızda ayrılık ortaya çıktı. Biz iman ettik; siz inkâr ettiniz. Biz doğru yoldayız; siz aldandınız. Müslüman olanınız ancak, eşrafın hepsi Resûlullah'a uyduktan sonra zoraki Müslüman oldu"
24.10.2016 00:00:00
Kûfe valisi Ebu Musa El Eş'ari'nin, halkı Cemel Savaşı'na katılmaktan men ettiğini duyunca Hz. Ali (a.s.) şöyle bir mektup yazdı:
"Allah'ın kulu, Mü'minlerin Emiri Ali'den Abdullah b. Kays'a... Hem lehinde, hem aleyhinde olan bir sözünü bana bildirdiler. Elçim geldiği zaman eteğini topla, kuşağını bağla, deliğinden çık. Seninle beraber olanları da topla; bana itaat etmen gerektiğini kabullenirsen bize gel; yok eğer şek ediyorsan (sana bıraktığım makamı bırak) uzaklaş!
Allah'a yemin olsun ki, seni nerede olursan ol gelir bulurum. Yağını sütüne, yanığını çiğine katmadıkça seni bırakmam. Sonunda oturma fırsatı bile bulamaz, arkandan korktuğun gibi önünden de korkar durursun. Bu sandığın gibi basit bir olay değil; aksine, devesine binip zorluğunu yenmek, dağını aşmak gereken büyük bir bela. Aklını başına devşir, işine sarıl, nasibinin hazzını al. Gelmeyi hoş görmezsen işten ayrıl, kurtuluş yolunun kapalı olduğu daracık köşene çekil. Bu işi senden başkaları hakkıyla yapınca, sen uyu. İyi uyu da filan nerede diyen olmasın!
Vallahi bu savaş hak üzere bir savaştır ve hak üzere olan biri iledir. O mülhitlerin yaptıklarından asla korkmaz! Ve's-Selam."
***
Hz. Ali (a.s.), Muaviye'nin bir mektubuna cevaben şöyle yazmıştır:
"Senin de zikrettiğin gibi, biz ve siz (İslam'dan önce) uzlaşmış bir toplumduk. Fakat dün (İslam sebebiyle) sizinle bizim aramızda ayrılık ortaya çıktı. Biz iman ettik; siz inkâr ettiniz. Biz doğru yoldayız; siz aldandınız. Müslüman olanınız ancak, eşrafın hepsi Resûlullah'a uyduktan sonra zoraki Müslüman oldu.
(Ey Muaviye) Talha'yı ve Zübeyr'i öldürdüğümü, Aişe'yi sürdüğümü ve iki şehrin (Basra ve Kûfe) arasında konakladığımı söylüyorsun. Bu sen yokken olan bir iştir, sana bir sorumluluk yoktur. Bu sebepten, sana mazeret bildirmeye de gerek yok.
Muhacirler ve Ensar'dan oluşan bir orduyla üzerime geleceğini söylüyorsun; kardeşinin esir alındığı gün hicret bitmişti. Acele ediyorsan, az dur, sakin ol. Benim sana doğru hareket etmem daha iyidir, Allah beni, seni cezalandırmam için gönderdi. Eğer bana doğru hareket edersen, Ben-i Esedli kardeşin söylediğini söylerim. 'Yaz rüzgârının karşısında durdular, rüzgârlar yüzlerine çakıl savurur. Onlar alçak topraklara ve kayalara tutuldular.'
Aynı yerde dedeni, dayını, kardeşini, öldürdüğüm kılıç yanımda duruyor. Vallahi, sen hala benim bildiğim kalbi kilitli, aklı eksik ve zayıf kişiysen sana şöyle söylenmesi evladır; sen merdivene tırmanıp yukarı çıktın ama orada kötü manzaralar görüyorsun. Gördüklerin lehine değil, aleyhinedir. Çünkü sen kendine ait olmayan bir yitiği arıyorsun, başkasının hayvanını otlatıyorsun. Ehli olmadığın, madeninde olmadığın şeyi istiyorsun. Sözün, yaptığına ne kadar da uzak! Kötülük ve bâtıl arzuları sebebiyle, Muhammed'in (s.a.a) risaletini inkar eden amca ve dayılarına ne kadar da benziyorsun! Bildiğin gibi, onlar nerede öldülerse oraya serildiler. Onlar savaş meydanlarını dolduran ve savaşta gevşeklik göstermeyen savaşçıların karşısında yer aldılar.
Osman'ı katledenler hakkında çok laf ettin, evvela bana biat hususunda halkın yaptığı gibi yapmalısın. Sonra Allah'ın Kitabı üzere senin de onların da hakkını vereyim. Ama senin istediğin, sütten yeni kesilen çocuğu ilk anda kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Selam ehlinedir."
(Nehcü'l-Belağa'dan?
"Allah'ın kulu, Mü'minlerin Emiri Ali'den Abdullah b. Kays'a... Hem lehinde, hem aleyhinde olan bir sözünü bana bildirdiler. Elçim geldiği zaman eteğini topla, kuşağını bağla, deliğinden çık. Seninle beraber olanları da topla; bana itaat etmen gerektiğini kabullenirsen bize gel; yok eğer şek ediyorsan (sana bıraktığım makamı bırak) uzaklaş!
Allah'a yemin olsun ki, seni nerede olursan ol gelir bulurum. Yağını sütüne, yanığını çiğine katmadıkça seni bırakmam. Sonunda oturma fırsatı bile bulamaz, arkandan korktuğun gibi önünden de korkar durursun. Bu sandığın gibi basit bir olay değil; aksine, devesine binip zorluğunu yenmek, dağını aşmak gereken büyük bir bela. Aklını başına devşir, işine sarıl, nasibinin hazzını al. Gelmeyi hoş görmezsen işten ayrıl, kurtuluş yolunun kapalı olduğu daracık köşene çekil. Bu işi senden başkaları hakkıyla yapınca, sen uyu. İyi uyu da filan nerede diyen olmasın!
Vallahi bu savaş hak üzere bir savaştır ve hak üzere olan biri iledir. O mülhitlerin yaptıklarından asla korkmaz! Ve's-Selam."
***
Hz. Ali (a.s.), Muaviye'nin bir mektubuna cevaben şöyle yazmıştır:
"Senin de zikrettiğin gibi, biz ve siz (İslam'dan önce) uzlaşmış bir toplumduk. Fakat dün (İslam sebebiyle) sizinle bizim aramızda ayrılık ortaya çıktı. Biz iman ettik; siz inkâr ettiniz. Biz doğru yoldayız; siz aldandınız. Müslüman olanınız ancak, eşrafın hepsi Resûlullah'a uyduktan sonra zoraki Müslüman oldu.
(Ey Muaviye) Talha'yı ve Zübeyr'i öldürdüğümü, Aişe'yi sürdüğümü ve iki şehrin (Basra ve Kûfe) arasında konakladığımı söylüyorsun. Bu sen yokken olan bir iştir, sana bir sorumluluk yoktur. Bu sebepten, sana mazeret bildirmeye de gerek yok.
Muhacirler ve Ensar'dan oluşan bir orduyla üzerime geleceğini söylüyorsun; kardeşinin esir alındığı gün hicret bitmişti. Acele ediyorsan, az dur, sakin ol. Benim sana doğru hareket etmem daha iyidir, Allah beni, seni cezalandırmam için gönderdi. Eğer bana doğru hareket edersen, Ben-i Esedli kardeşin söylediğini söylerim. 'Yaz rüzgârının karşısında durdular, rüzgârlar yüzlerine çakıl savurur. Onlar alçak topraklara ve kayalara tutuldular.'
Aynı yerde dedeni, dayını, kardeşini, öldürdüğüm kılıç yanımda duruyor. Vallahi, sen hala benim bildiğim kalbi kilitli, aklı eksik ve zayıf kişiysen sana şöyle söylenmesi evladır; sen merdivene tırmanıp yukarı çıktın ama orada kötü manzaralar görüyorsun. Gördüklerin lehine değil, aleyhinedir. Çünkü sen kendine ait olmayan bir yitiği arıyorsun, başkasının hayvanını otlatıyorsun. Ehli olmadığın, madeninde olmadığın şeyi istiyorsun. Sözün, yaptığına ne kadar da uzak! Kötülük ve bâtıl arzuları sebebiyle, Muhammed'in (s.a.a) risaletini inkar eden amca ve dayılarına ne kadar da benziyorsun! Bildiğin gibi, onlar nerede öldülerse oraya serildiler. Onlar savaş meydanlarını dolduran ve savaşta gevşeklik göstermeyen savaşçıların karşısında yer aldılar.
Osman'ı katledenler hakkında çok laf ettin, evvela bana biat hususunda halkın yaptığı gibi yapmalısın. Sonra Allah'ın Kitabı üzere senin de onların da hakkını vereyim. Ama senin istediğin, sütten yeni kesilen çocuğu ilk anda kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Selam ehlinedir."
(Nehcü'l-Belağa'dan?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.