"Mü'minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler." (Müslim, Birr, 66).
Bu hadis?i şeriften anlaşılacağı gibi, bir olmak beraber olmak, yaşanan mutlulukları da üzüntüleri de birlikte, hatta kendi içinde yaşamak demektir.
Çemberi içten dışa doğru ele alalım. Aile, dost?arkadaş ve çevre hepsinden sorumlu olduğumuz gibi duygusal olarak da iç içeyiz.
Çocuğumuz hastalandığında üzülmüyor muyuz?
Eşimizin başarısından gurur duymuyor muyuz?
Komşumuz bir sıkıntı yaşasa kapısını çalmıyor muyuz?
Ülkemizde terör olayları olduğunda canımız yanmıyor mu?
Bu özelliğimiz biz Müslüman Türklerin en temel yapısıdır. Bu mantıkla gittiğimiz her yere sevgi, saygı, vefa, birlik, merhamet ve şefkat götürmüşüzdür. Anadolu coğrafyasını, Türkleştiren İslam âlimleri de bu anlayışla insanları bir ve beraber kıldı.
Hacı Bektaş dergâhına gittiniz mi hiç? Oradaki insanların misafirperverliğini size karşı açık olan gönüllerini hissettiniz mi?
Peki ya Yunus Emre'nin irşadındaki vefayı biliyor musunuz? Eğri odun getirmekten hayâ eden Yunus?
Kendisini öldüreceğini bildiği halde talebesini eğitmekten vazgeçmeyen Pir Sultan Abdal'a ne demeli?
Ve hayatını bu milleti kurtarmaya adamış, ömrü cephelerde geçmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk?
Biz kabul etsek de etmesek de, genlerimizde onların kanı var. Biz istesek de istemesek de bir olmalıyız. Birbirimizi sevmeliyiz, merhamet göstermeliyiz.
Çünkü biz Müslüman Türk'üz. Maide suresi 54 ayet?i kerimede buyrulduğu gibi: "Onlar birbirlerine karşı şefkatli, merhametli ve alçak gönüllülerdir."
Şimdi kendimize gelme vakti. Ölen her şehidi, kendi evladımız abimiz, olarak görmeli, bu anlayışla terör olaylarına son verecek politikaları izlemeliyiz.
Cinnet ve depresyonların çoğaldığı bu dönemde toplumsal ve sosyal olguları yeniden gözden geçirmeli, gençlerimizi kötü alışkanlıklardan korumalıyız.
Bizi birbirimizle, karşı karşıya getirecek olan, her türlü algı operasyonlarına karşı uyanık olmalıyız.
Her zamanki gibi inancımızdan güç alarak insan sevgisiyle ayağa kalkıp, bu duygularla birbirimize kenetlenmeli, her türlü fitne ve fesattan uzak durmalıyız.
Bu hadis?i şeriften anlaşılacağı gibi, bir olmak beraber olmak, yaşanan mutlulukları da üzüntüleri de birlikte, hatta kendi içinde yaşamak demektir.
Çemberi içten dışa doğru ele alalım. Aile, dost?arkadaş ve çevre hepsinden sorumlu olduğumuz gibi duygusal olarak da iç içeyiz.
Çocuğumuz hastalandığında üzülmüyor muyuz?
Eşimizin başarısından gurur duymuyor muyuz?
Komşumuz bir sıkıntı yaşasa kapısını çalmıyor muyuz?
Ülkemizde terör olayları olduğunda canımız yanmıyor mu?
Bu özelliğimiz biz Müslüman Türklerin en temel yapısıdır. Bu mantıkla gittiğimiz her yere sevgi, saygı, vefa, birlik, merhamet ve şefkat götürmüşüzdür. Anadolu coğrafyasını, Türkleştiren İslam âlimleri de bu anlayışla insanları bir ve beraber kıldı.
Hacı Bektaş dergâhına gittiniz mi hiç? Oradaki insanların misafirperverliğini size karşı açık olan gönüllerini hissettiniz mi?
Peki ya Yunus Emre'nin irşadındaki vefayı biliyor musunuz? Eğri odun getirmekten hayâ eden Yunus?
Kendisini öldüreceğini bildiği halde talebesini eğitmekten vazgeçmeyen Pir Sultan Abdal'a ne demeli?
Ve hayatını bu milleti kurtarmaya adamış, ömrü cephelerde geçmiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk?
Biz kabul etsek de etmesek de, genlerimizde onların kanı var. Biz istesek de istemesek de bir olmalıyız. Birbirimizi sevmeliyiz, merhamet göstermeliyiz.
Çünkü biz Müslüman Türk'üz. Maide suresi 54 ayet?i kerimede buyrulduğu gibi: "Onlar birbirlerine karşı şefkatli, merhametli ve alçak gönüllülerdir."
Şimdi kendimize gelme vakti. Ölen her şehidi, kendi evladımız abimiz, olarak görmeli, bu anlayışla terör olaylarına son verecek politikaları izlemeliyiz.
Cinnet ve depresyonların çoğaldığı bu dönemde toplumsal ve sosyal olguları yeniden gözden geçirmeli, gençlerimizi kötü alışkanlıklardan korumalıyız.
Bizi birbirimizle, karşı karşıya getirecek olan, her türlü algı operasyonlarına karşı uyanık olmalıyız.
Her zamanki gibi inancımızdan güç alarak insan sevgisiyle ayağa kalkıp, bu duygularla birbirimize kenetlenmeli, her türlü fitne ve fesattan uzak durmalıyız.
Behiye İnekçioğlu / diğer yazıları
- Bir olma vakti / 17.01.2018
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014
- Görmeyene göstermek / 03.10.2014
- Yaparak ve yaşayarak öğrenme süreci / 21.09.2014
- İçimizde kalsın! / 15.09.2014
- Bir parmağı eksik olanlar! / 08.09.2014
- Davaya ram olabilmek / 29.08.2014
- Bu inancın adı nedir? / 24.08.2014
- Haydi, kızlar okula! / 11.08.2014
- İhanet, esaret, asalet ve vicdan / 31.07.2014
- Hoş geldin ya şehr-i Ramazan! / 30.06.2014