Ehl-i Beyt sempozyumlarının beşincisi Avrupa’nın, AB’nin kalbi Berlin’de gerçekleşti
Bu sempozyumdan sonra internet sitelerinden kusulan cahiline saldırı aslında Prof. Dr. Haydar Baş’ın hayatı boyunca ileri görüşlülüğü neticesi ifade ettiği, altını çizdiği batı perspektifini de ortaya koydu.
Sayın Baş, AB’ye üyeliğin gündem edildiği ilk andan itibaren, “Müslüman Türk’ü aralarına almazlar” demiştir.
Yarım asrı geçen üye adaylığı serüvenimiz bu öngörüyü doğrulamaktadır.
Sayın Baş’ın, “esas mücadele inançlar üzerinden devam eder” öngörüsü de bu sempozyumla bir kez daha doğruluğunu ispatladı.
Berlin’den yükselen Ehl-i Beyt nefesi ve İslam muhabbeti elbette ki Hıristiyan batıyı ürküttü.
Ehl-i Beyt açılımı ile sayın Baş, bir dönüm noktası gerçekleştirmiştir.
Ehl-i Beyt, Şii-Sünni ayrılığı olarak devamlı surette gündem edilen İslam içi kavgayı bitirmenin formülü olmuş, ilk sempozyumda Müslüman dünyanın daha önce görmediği Şii -Sünni âlimlerin yan yana oturduğu tablo, bunun gerçekleşebileceğinin işareti olmuştu.
Eğer mezhepsel kavga olmazsa, dışarıdan uydurulan bu senaryonun amacına ulaşması da söz konusu olamayacaktı.
İşte dördü yapıldığında sesleri çıkmayanlar, beşincisi yurt dışında hem de Avrupa’nın lokomotifi Berlin’de gerçekleşince bu sebeple paniğe kapıldılar.
Ehl-i Beyt sempozyumları, bugüne kadar rayında giden ve her defasında tutan bir oyunu bozmuştu.
Yoksa delilsiz ve ilmi bir ifadeden uzak basit yorumlar hakkında konuşmaya bile değmez.
Ancak, gelinen nokta Sayın Baş’ın tek başına kadrosu ile verdiği mücadelenin başarısını ortaya koymak açısından önemlidir.
Bu cahil cesaretinin Hz. Hüseyin’i bugüne kadar tek bir satır dahi okumadığına eminim.
O mübarek şahsı okuyabilmek bile bir nasiptir.
Bu mesnetsiz saldırılar ile batının belki de bedava avukatlığını yapan güruh muhtemelen bilmeden, Ehl-i Beyt davasına büyük bir hizmet yapmıştır.
Zira, Ehl-i Beyt külliyatının müellifi Sayın Baş, siyasi hayatında veya ilmi kariyerinde hiçbir zaman kişileri itham etmemiş, isim vererek polemiğe girmemiştir.
Devlet, millet, ordu ve aile kavramları üzerinden prim yapmaya çalışmamıştır.
Ancak dışarıdakilerin yuvasına sokulan çomak misali canları yanmaya başlayanlar, yerli piyonlar ile çamur atmaya başlayınca, Sayın Baş, bu kişilerin asıl yüzlerini son derece veciz ifadelerle ortaya dökmüştür.
Bu malum kadrolar, İslam adına yola çıkmış, geldiği noktada Haçlının tetikçiliğine soyunmuştur.
Bu malum kadrolar, İslam adına yola çıkmış, Müslüman’ın zekât paraları ile dünyalığını yapmıştır.
Bu malum kadrolar din, iman demiş, artından Haça ve Siyon yıldızına demir atmıştır.
Bu malum kadrolar İslam demiş, evlerinde papazlar yetiştirmiştir.
Bu malum kadrolar, İslam birliği diyerek kandırmış, bugün Haçlının safında, Müslüman’ın akan gözyaşının, kirlenen namusunun müsebbibi olmuştur.
Bu sebeple, onların Ehl-i Beyt’in göz nuru Hz. Hüseyin sahip çıkar görünmeleri veya Ehl-i Beyt nefesi ile İslam’ı tekrar gönüllere muhabbet kaynağı haline getiren Prof. Dr. Haydar Baş Bey hakkında atıp tutmaları bir şey ifade etmez.
Acınır o kimselere ki, bir avuç dünya menfaati için dinlerini ve en değerli varlıklarını satmışlardır.
Acınır o kimselere ki, yaptıkları bu yanlış seçim ahiretlerini de mahvetmiştir.
Bu sempozyumdan sonra internet sitelerinden kusulan cahiline saldırı aslında Prof. Dr. Haydar Baş’ın hayatı boyunca ileri görüşlülüğü neticesi ifade ettiği, altını çizdiği batı perspektifini de ortaya koydu.
Sayın Baş, AB’ye üyeliğin gündem edildiği ilk andan itibaren, “Müslüman Türk’ü aralarına almazlar” demiştir.
Yarım asrı geçen üye adaylığı serüvenimiz bu öngörüyü doğrulamaktadır.
Sayın Baş’ın, “esas mücadele inançlar üzerinden devam eder” öngörüsü de bu sempozyumla bir kez daha doğruluğunu ispatladı.
Berlin’den yükselen Ehl-i Beyt nefesi ve İslam muhabbeti elbette ki Hıristiyan batıyı ürküttü.
Ehl-i Beyt açılımı ile sayın Baş, bir dönüm noktası gerçekleştirmiştir.
Ehl-i Beyt, Şii-Sünni ayrılığı olarak devamlı surette gündem edilen İslam içi kavgayı bitirmenin formülü olmuş, ilk sempozyumda Müslüman dünyanın daha önce görmediği Şii -Sünni âlimlerin yan yana oturduğu tablo, bunun gerçekleşebileceğinin işareti olmuştu.
Eğer mezhepsel kavga olmazsa, dışarıdan uydurulan bu senaryonun amacına ulaşması da söz konusu olamayacaktı.
İşte dördü yapıldığında sesleri çıkmayanlar, beşincisi yurt dışında hem de Avrupa’nın lokomotifi Berlin’de gerçekleşince bu sebeple paniğe kapıldılar.
Ehl-i Beyt sempozyumları, bugüne kadar rayında giden ve her defasında tutan bir oyunu bozmuştu.
Yoksa delilsiz ve ilmi bir ifadeden uzak basit yorumlar hakkında konuşmaya bile değmez.
Ancak, gelinen nokta Sayın Baş’ın tek başına kadrosu ile verdiği mücadelenin başarısını ortaya koymak açısından önemlidir.
Bu cahil cesaretinin Hz. Hüseyin’i bugüne kadar tek bir satır dahi okumadığına eminim.
O mübarek şahsı okuyabilmek bile bir nasiptir.
Bu mesnetsiz saldırılar ile batının belki de bedava avukatlığını yapan güruh muhtemelen bilmeden, Ehl-i Beyt davasına büyük bir hizmet yapmıştır.
Zira, Ehl-i Beyt külliyatının müellifi Sayın Baş, siyasi hayatında veya ilmi kariyerinde hiçbir zaman kişileri itham etmemiş, isim vererek polemiğe girmemiştir.
Devlet, millet, ordu ve aile kavramları üzerinden prim yapmaya çalışmamıştır.
Ancak dışarıdakilerin yuvasına sokulan çomak misali canları yanmaya başlayanlar, yerli piyonlar ile çamur atmaya başlayınca, Sayın Baş, bu kişilerin asıl yüzlerini son derece veciz ifadelerle ortaya dökmüştür.
Bu malum kadrolar, İslam adına yola çıkmış, geldiği noktada Haçlının tetikçiliğine soyunmuştur.
Bu malum kadrolar, İslam adına yola çıkmış, Müslüman’ın zekât paraları ile dünyalığını yapmıştır.
Bu malum kadrolar din, iman demiş, artından Haça ve Siyon yıldızına demir atmıştır.
Bu malum kadrolar İslam demiş, evlerinde papazlar yetiştirmiştir.
Bu malum kadrolar, İslam birliği diyerek kandırmış, bugün Haçlının safında, Müslüman’ın akan gözyaşının, kirlenen namusunun müsebbibi olmuştur.
Bu sebeple, onların Ehl-i Beyt’in göz nuru Hz. Hüseyin sahip çıkar görünmeleri veya Ehl-i Beyt nefesi ile İslam’ı tekrar gönüllere muhabbet kaynağı haline getiren Prof. Dr. Haydar Baş Bey hakkında atıp tutmaları bir şey ifade etmez.
Acınır o kimselere ki, bir avuç dünya menfaati için dinlerini ve en değerli varlıklarını satmışlardır.
Acınır o kimselere ki, yaptıkları bu yanlış seçim ahiretlerini de mahvetmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018