Dışişleri Bakanı "Kıbrıs için bedel ödemek durumunda kalabiliriz" dedi. Ardından Başbakan Yardımcısı sayın Bahçeli "Kıbrıs için her türlü bedeli ödemeye hazırız" dedi ve ekledi; "Kıbrıs'ta taviz yok".
Öncelikle şunu ifade edelim ki bu sözlere ilk bakışta katılmamak elbette mümkün değil.
Ancak başta Kıbrıs konusu olmak üzere bugüne kadar takip edilen dış politikalara ve içteki gelişmelere bakılırsa bu sözlerin çok fazla bir şey ifade ettiği de söylenemez.
Sadece ABD ve AB'ye endeksli tek taraflı politiklarla Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Türk dünyasında ve nihayet Afganistan'da kalelerini bir bir kaybeden Türkiye Kıbrıs için bedel ödeme noktasına geldi ise bunun ne demek olduğunu çok iyi anlamak gerekir.
Şunu hemen sormak gerekir ki; bugüne kadar ne yaptınız ve bedel ödemek için biraz değil çok geç kalmadınız mı?
Bir adım daha ileri giderek bugüne kadar Kıbrıs'a sahip olmak için neler yaptık ki şimdi bütün bunlara karşılık bedel ödemeyi düşünüyoruz.
Ve dahası Türkiye'nin bağımsızlık ve egemenliğinin tartışıldığı bir dönemde Kıbrıs'a ne kadar sahipsiniz ki gerektiğinde bedel ödeyebilirsiniz.
Yoksa bu bedel elden giden Kıbrıs için diş kirası olarak mı düşünülüyor? Veya artık gerçekler gizlenemez hale geldi ve Kıbrıs elden gidiyor, hamasi nutuklarla vatandaşın gözü mü boyanmak isteniyor?
Bizim elbette siyasilerimzden ön yargı ile endişe etmemiz söz konusu olamaz. Ancak içte ve dışta yaşanan olaylara bakılırsa insanın aklına bazı sualler gelmiyor değil.
Bugün en son olarak Afganistan'da da görüldüğü gibi tam bir cadı kazanına dönen dünyada 1974'ten beri Kıbrıs esasen tam bir barış adası örneği sergilemektedir. İki farklı toplumun kendi sınırları içinde kendi hayatını yaşamasının en güzeli gerçekleştirilmiş iken orayı tekrar bilinmezliklerin, açmazların, çıkmazların içine sürüklemek dünya barışına ne katkıda bulunacaktır?
Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Ortadoğu'da, Türk dünyasında ve Kıbrıs'ta hak ve söz sahibi olmayan, buralarda kendi geleceğini değil de ABD ve AB'yi düşünen bir Türk dış politikası Türkiye'de söz sahibi olabilse idi bugün ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği tartışılmazdı.
Kendi milli, manevi, tarihi ve coğrafi değerlerine sahip çıkamayanların bedel ödemekle diş kirasını karıştırmaları kaçınılmaz bir netice olmakla beraber Türkiye ve Türk milleti adına, onun tarihi misyonu adına kahredici bir talihsizlik değil mi?
Öncelikle şunu ifade edelim ki bu sözlere ilk bakışta katılmamak elbette mümkün değil.
Ancak başta Kıbrıs konusu olmak üzere bugüne kadar takip edilen dış politikalara ve içteki gelişmelere bakılırsa bu sözlerin çok fazla bir şey ifade ettiği de söylenemez.
Sadece ABD ve AB'ye endeksli tek taraflı politiklarla Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Türk dünyasında ve nihayet Afganistan'da kalelerini bir bir kaybeden Türkiye Kıbrıs için bedel ödeme noktasına geldi ise bunun ne demek olduğunu çok iyi anlamak gerekir.
Şunu hemen sormak gerekir ki; bugüne kadar ne yaptınız ve bedel ödemek için biraz değil çok geç kalmadınız mı?
Bir adım daha ileri giderek bugüne kadar Kıbrıs'a sahip olmak için neler yaptık ki şimdi bütün bunlara karşılık bedel ödemeyi düşünüyoruz.
Ve dahası Türkiye'nin bağımsızlık ve egemenliğinin tartışıldığı bir dönemde Kıbrıs'a ne kadar sahipsiniz ki gerektiğinde bedel ödeyebilirsiniz.
Yoksa bu bedel elden giden Kıbrıs için diş kirası olarak mı düşünülüyor? Veya artık gerçekler gizlenemez hale geldi ve Kıbrıs elden gidiyor, hamasi nutuklarla vatandaşın gözü mü boyanmak isteniyor?
Bizim elbette siyasilerimzden ön yargı ile endişe etmemiz söz konusu olamaz. Ancak içte ve dışta yaşanan olaylara bakılırsa insanın aklına bazı sualler gelmiyor değil.
Bugün en son olarak Afganistan'da da görüldüğü gibi tam bir cadı kazanına dönen dünyada 1974'ten beri Kıbrıs esasen tam bir barış adası örneği sergilemektedir. İki farklı toplumun kendi sınırları içinde kendi hayatını yaşamasının en güzeli gerçekleştirilmiş iken orayı tekrar bilinmezliklerin, açmazların, çıkmazların içine sürüklemek dünya barışına ne katkıda bulunacaktır?
Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Ortadoğu'da, Türk dünyasında ve Kıbrıs'ta hak ve söz sahibi olmayan, buralarda kendi geleceğini değil de ABD ve AB'yi düşünen bir Türk dış politikası Türkiye'de söz sahibi olabilse idi bugün ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği tartışılmazdı.
Kendi milli, manevi, tarihi ve coğrafi değerlerine sahip çıkamayanların bedel ödemekle diş kirasını karıştırmaları kaçınılmaz bir netice olmakla beraber Türkiye ve Türk milleti adına, onun tarihi misyonu adına kahredici bir talihsizlik değil mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010