Ekonomik ve siyasi krizlerden bunalan insanımız, haftasonu kafa dinlemek için Pazar gününü iple çeker. Hele Haziranın kavurucu güneşinde aileler şehrin yakıcı, bunaltıcı, gürültülü havasından kurtulmak için sakin bir liman arar.
Ama bu hafta yüz binlerce insan öyle yapmadı. Kavurucu güneşe, bunaltıcı sıcağa meydan okurcasına 400 bini aşkın insan Ankara Tandoğan meydanında ay yıldızlı bayrağımızın gölgesine sığındık.
Bayrak şairi merhum Arif Nihat Asya'nın "Savaş bizi dağlara düşürdüğü gün kızıllığında ısındık, dağlardan çöllere düşürdüğü gün gölgene sığındık" dercesine, krizden, güneşten bunalan Tandoğan'da Türk Bayrağının gölgesine sığınarak ulusal bağımsızlık andı içti.
Birilerinin, 7 Nisan'da Trabzon'un, 20 Mayıs'ta İstanbul'un ve Haziran'da Ankara'nın ellerinde bayraklar yüzbinlerce insanın iştiraki ile gelincik tarlasına dönüşen Kuvayı Milliye mitinglerinden fena halde rahatsız olduklarını görüyoruz.
"Ne yani bağımsızlığımız tehlikede miymiş? Bu kadar bayrağa ne lüzum var? Bayrak sallamakla ülke kurtulur mu? Hem ülkeye düzgün sakallı, güzel Kur'an okuyan değil, iyi idareci lazım", tamtamları ile birileri bu güzel manzarayı bulandırmaya çalışıyor.
İhanettekilerin halini ortaya koyunca gaflettekiler de dersini alır herhalde.
Önce bir tabloyu ortaya koyalım. Geçtiğimiz hafta ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, Türkiye'ye geldiği zaman Genelkurmay Başkanımız Çin'e uçarak ABD'ye mesafe koyuyor, bununla da yetinmeyerek ABD Bakanının en önemli görüşme konusu olan Avrupa Savunma Kimliği konusunda Türkiye'nin vereceği cevabı görüşme öncesinde basına dağıtıyor.
Milletçe bunun anlamını düşünmeliyiz. Niçin Genelkurmay Başkanı bunu önceden başına sızdırmak durumunda kaldı? Sebebi şu; Hükümetin bu konuda ABD'ye taviz vereceğinden korktuğu için. Çünkü Dışişleri Bakanı olduktan sonra adeta Batı başkentlerinde mülteci gibi dolanan İsmail Cem, bu konuda Avrupa ile anlaştıklarını iddia ederek Batılı ülkelere koz vermişti. Bu yöndeki manipülasyonların Türkiye'yi iteceği tehlikeleri gören Genelkurmay Nice Zirvesi öncesinde olduğu gibi devlet politikasını kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymuştu.
Bu konuda verilecek bir taviz bağımsızlığımızı gölgeleyebilirdi.
Sadece bu mu? IMF dayatması ile fiilen egemenliğini devreden meclis, Anayasal değişiklik ile hukuken egemenliğin devrine hazırlanıyor. Egemenliğin devri demek, ayyıldızlı bayrağımız yerine, 12 havariyi sembolize eden 12 haçlı AB bayrağını benimsemek demektir. Zaten bir çok şirket, sanayi kuruluşu, AB bayrağını gönderine çekmeye başladı bile...
Anayasa koyucu, sanki bu günleri görmüş gibi, Anayasamızın 3.maddesinde bayrağımızın beyaz ay yıldızlı al bayrak olduğunu, 4. maddede de "bunun değiştirilemeyeceğini" belirtmiş.
Durum bu olunca, kimi yeni oluşumlara göre "bayrağın bir bez parçası, kimi AB'cilere göre, bayrak sallamakla ülkenin kurtulmaması" doğaldı.
Çünkü onlar kendi ikballeri uğruna, şehit kanı ile kazanılan egemenliği devretmeye, kırmızı zemini ile şehit kanını, hilali ile tevhidi, yıldızı ile Hz. Muhammed (sav)'i sembolize eden bayrağımızı değiştirmeye karar vermişler.
Onlar yabancı çizmelerinden hoşnut olabilir. Onlar bayraksız yapabilir. Ancak 70 milyon Türk insanı Arif Nihat Asya'nın şu dizilerini gönülden paylaşıyor. Paylaşıyor ki, önceki gün 400 bin kişi Muharrem Bey'in okuduğu bu şiire koro halinde iştirak etti:
"Bir çocuksam kucaksız, oyuncaksız
Bir delikanlıysam atsız, pusatsız olabilirim
BAYRAKSIZ OLAMAM
Taşıp 20 yaş dileklerimden ufuk ufuk süzülen bir gemiyim
Rüzgarsız kalabilirim, yelkensiz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Eşsizsem, yalnızsam, kısmetini bekleyen bir genç kızsam ve gelirse eğer mutlu günüm
yapılırsa düğünüm duvaksız olabilirim BAYRAKSIZ OLAMAM.
İster erkek, ister kadın çocuğuyum bu vatanın
ve gazada can borcuyum, serhatte kale burcuyum
susuz olabilirim, uykusuz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Ölürsem taşım yazım kaygı olmasın yakınlarıma
Bir şey istemem yeter ki ay doğsun mezarıma
Taşsız olabilirim, yazısız kalabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Konaksız, saraysız, evsiz, yuvasız, köysüz kalabilirim, sevdiklerim gidebilir Sevenlerim ihanet edebilir, herşeysiz kalabilirim
Herşeysiz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Bizans önlerinde bir yeniçeri
Kılıç tutar bayrak tutar elleri
Bu kimdir diye sorarsan
Benim Ulubatlı Hasan benim
Elim kesilebilir, ayağım eksilebilir ve oklar
delebilir ateşler eriyip yakabilir beni kollarım, kanatlarım bir bir bırakabilir beni,
Kolsuz olabilirim, kanatsız olabilirim BAYRAKSIZ OLAMAM, BAYRAKSIZ OLAMAM..."
Onun için şairin üzülmesine gerek yok. Al Bayrağımız dalgalanmak için rüzgarını buldu.
Bu rüzgar sizsiniz.
Bu rüzgar Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in estirdiği Kuvayı Milliye rüzgarıdır.
Bu rüzgar Sevr zifiri karanlığını aydınlığa çeviren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1918'de estirdiği bağımsızlık rüzgarıdır.
Bu rüzgar tüm Türkiye'yi sardı artık. Öyleyse güzel günler yakındır. Hep birlikte güzel Türkiye için bayraklarımızı sallamaya devam edelim.
Ezanlar okunsun, Kur'an'lar susmasın. Sakallı dedelerimiz ile bıyığı terlememiş çocuklarımız Kuvayı Milliye ruhu ile Prof. Dr. Haydar Baş'ın etrafında kenetlensin.
Varsın birileri yeni oluşum adına İncilsever olsun, varsın düzgün mü'min sakalı yerine patriklerin, hahamların kirli sakallarını sıvazlayarak kendine ikbal arasın.
Ama bu hafta yüz binlerce insan öyle yapmadı. Kavurucu güneşe, bunaltıcı sıcağa meydan okurcasına 400 bini aşkın insan Ankara Tandoğan meydanında ay yıldızlı bayrağımızın gölgesine sığındık.
Bayrak şairi merhum Arif Nihat Asya'nın "Savaş bizi dağlara düşürdüğü gün kızıllığında ısındık, dağlardan çöllere düşürdüğü gün gölgene sığındık" dercesine, krizden, güneşten bunalan Tandoğan'da Türk Bayrağının gölgesine sığınarak ulusal bağımsızlık andı içti.
Birilerinin, 7 Nisan'da Trabzon'un, 20 Mayıs'ta İstanbul'un ve Haziran'da Ankara'nın ellerinde bayraklar yüzbinlerce insanın iştiraki ile gelincik tarlasına dönüşen Kuvayı Milliye mitinglerinden fena halde rahatsız olduklarını görüyoruz.
"Ne yani bağımsızlığımız tehlikede miymiş? Bu kadar bayrağa ne lüzum var? Bayrak sallamakla ülke kurtulur mu? Hem ülkeye düzgün sakallı, güzel Kur'an okuyan değil, iyi idareci lazım", tamtamları ile birileri bu güzel manzarayı bulandırmaya çalışıyor.
İhanettekilerin halini ortaya koyunca gaflettekiler de dersini alır herhalde.
Önce bir tabloyu ortaya koyalım. Geçtiğimiz hafta ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, Türkiye'ye geldiği zaman Genelkurmay Başkanımız Çin'e uçarak ABD'ye mesafe koyuyor, bununla da yetinmeyerek ABD Bakanının en önemli görüşme konusu olan Avrupa Savunma Kimliği konusunda Türkiye'nin vereceği cevabı görüşme öncesinde basına dağıtıyor.
Milletçe bunun anlamını düşünmeliyiz. Niçin Genelkurmay Başkanı bunu önceden başına sızdırmak durumunda kaldı? Sebebi şu; Hükümetin bu konuda ABD'ye taviz vereceğinden korktuğu için. Çünkü Dışişleri Bakanı olduktan sonra adeta Batı başkentlerinde mülteci gibi dolanan İsmail Cem, bu konuda Avrupa ile anlaştıklarını iddia ederek Batılı ülkelere koz vermişti. Bu yöndeki manipülasyonların Türkiye'yi iteceği tehlikeleri gören Genelkurmay Nice Zirvesi öncesinde olduğu gibi devlet politikasını kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymuştu.
Bu konuda verilecek bir taviz bağımsızlığımızı gölgeleyebilirdi.
Sadece bu mu? IMF dayatması ile fiilen egemenliğini devreden meclis, Anayasal değişiklik ile hukuken egemenliğin devrine hazırlanıyor. Egemenliğin devri demek, ayyıldızlı bayrağımız yerine, 12 havariyi sembolize eden 12 haçlı AB bayrağını benimsemek demektir. Zaten bir çok şirket, sanayi kuruluşu, AB bayrağını gönderine çekmeye başladı bile...
Anayasa koyucu, sanki bu günleri görmüş gibi, Anayasamızın 3.maddesinde bayrağımızın beyaz ay yıldızlı al bayrak olduğunu, 4. maddede de "bunun değiştirilemeyeceğini" belirtmiş.
Durum bu olunca, kimi yeni oluşumlara göre "bayrağın bir bez parçası, kimi AB'cilere göre, bayrak sallamakla ülkenin kurtulmaması" doğaldı.
Çünkü onlar kendi ikballeri uğruna, şehit kanı ile kazanılan egemenliği devretmeye, kırmızı zemini ile şehit kanını, hilali ile tevhidi, yıldızı ile Hz. Muhammed (sav)'i sembolize eden bayrağımızı değiştirmeye karar vermişler.
Onlar yabancı çizmelerinden hoşnut olabilir. Onlar bayraksız yapabilir. Ancak 70 milyon Türk insanı Arif Nihat Asya'nın şu dizilerini gönülden paylaşıyor. Paylaşıyor ki, önceki gün 400 bin kişi Muharrem Bey'in okuduğu bu şiire koro halinde iştirak etti:
"Bir çocuksam kucaksız, oyuncaksız
Bir delikanlıysam atsız, pusatsız olabilirim
BAYRAKSIZ OLAMAM
Taşıp 20 yaş dileklerimden ufuk ufuk süzülen bir gemiyim
Rüzgarsız kalabilirim, yelkensiz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Eşsizsem, yalnızsam, kısmetini bekleyen bir genç kızsam ve gelirse eğer mutlu günüm
yapılırsa düğünüm duvaksız olabilirim BAYRAKSIZ OLAMAM.
İster erkek, ister kadın çocuğuyum bu vatanın
ve gazada can borcuyum, serhatte kale burcuyum
susuz olabilirim, uykusuz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Ölürsem taşım yazım kaygı olmasın yakınlarıma
Bir şey istemem yeter ki ay doğsun mezarıma
Taşsız olabilirim, yazısız kalabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Konaksız, saraysız, evsiz, yuvasız, köysüz kalabilirim, sevdiklerim gidebilir Sevenlerim ihanet edebilir, herşeysiz kalabilirim
Herşeysiz olabilirim, BAYRAKSIZ OLAMAM
Bizans önlerinde bir yeniçeri
Kılıç tutar bayrak tutar elleri
Bu kimdir diye sorarsan
Benim Ulubatlı Hasan benim
Elim kesilebilir, ayağım eksilebilir ve oklar
delebilir ateşler eriyip yakabilir beni kollarım, kanatlarım bir bir bırakabilir beni,
Kolsuz olabilirim, kanatsız olabilirim BAYRAKSIZ OLAMAM, BAYRAKSIZ OLAMAM..."
Onun için şairin üzülmesine gerek yok. Al Bayrağımız dalgalanmak için rüzgarını buldu.
Bu rüzgar sizsiniz.
Bu rüzgar Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in estirdiği Kuvayı Milliye rüzgarıdır.
Bu rüzgar Sevr zifiri karanlığını aydınlığa çeviren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1918'de estirdiği bağımsızlık rüzgarıdır.
Bu rüzgar tüm Türkiye'yi sardı artık. Öyleyse güzel günler yakındır. Hep birlikte güzel Türkiye için bayraklarımızı sallamaya devam edelim.
Ezanlar okunsun, Kur'an'lar susmasın. Sakallı dedelerimiz ile bıyığı terlememiş çocuklarımız Kuvayı Milliye ruhu ile Prof. Dr. Haydar Baş'ın etrafında kenetlensin.
Varsın birileri yeni oluşum adına İncilsever olsun, varsın düzgün mü'min sakalı yerine patriklerin, hahamların kirli sakallarını sıvazlayarak kendine ikbal arasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014