Yüce Türk milletinin zaferlerle dolu mazisine baktığınızda sadece kahramanlık destanlarına rastlamazsınız, yedi düvelin ordularını darmadağın eden askerî dehasının ve tüm dünyaya hükmeden siyasi başarılarının yanında, Türk milletinin engin medeni vasıflarını ve milli seciyesini de tarih sayfaları arasında hayranlıkla görebilirsiniz. Fazla uzağa gitmeden, sadece yakın tarihimizde dahi bunun eşsiz örneklerini ibretle ve iftiharla okumak mümkündür. Bu cümleden olarak Çanakkale'de cereyan eden Hak-batıl, Hilal-haç, Tevhid-teslis, Şark-garb mücadelelerinin birinde tecelli eden unutulmaz bir hatırayı nakletmek istiyorum...Müslüman Türklerin temeyyüz eden bir başka unutulmaz medenî vasfı da şanlı bayrağımıza olan hürmeti ve bağlılığıdır. Bayrak, bir milletin namusunu, şerefini, bağımsızlığını ve hakimiyetini temsil eder. Kahraman ordumuz, düşmanla çarpışma esnasında dahi bu hassasiyeti ne pahasına olursa olsun kaybetmemiştir. Bunun en güzel örneği Gelibolu'da Yıldırım Beyazıt döneminde yaşanmış Bayraklı Baba olayıdır.
Rivayet şöyledir:Asıl adı "Karaca Bey" olan Bayraklı Baba, Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı Ordusu'nun sancaktarlarındandır. Bir savaş anında Karacabey elinde bayrağı olduğu halde çarpışmaktadır. Ancak düşman çok kalabalıktır. Osmanlı kuvvetlerinin çevresi sarılmıştır. Karacabey'in etrafındaki tüm arkadaşları birer birer şehit düşer. Kendisi de ya şahadete erecek ya da bayrağını düşmana teslim edip, esir düşecektir.Milletin ve ordunun namusu, haysiyeti sayılan şanlı bayrağımızı namahrem ellere teslim etmemek için aklına gelen son çareyi gerçekleştirir. Bayrağı parçalara ayırarak yutar. Daha sonra da en yüksek mertebeye ulaşmak, şehit olmak için son kez bütün gücüyle düşmanın üstüne atılarak savaşa devam eder. Ancak o sırada takviye kuvvetler yetişir ve ileri bir saldırıyla düşmanı püskürtmeye muvaffak olurlar.Gelgelelim bayrağa... Savaş bitmiştir. Savaş meydanı mahşer yeri gibi. Düşmana galebe çalınmıştır, vatanın namusu hıfz-u emin, devletin, milletin zaferi kavî, bayrağın haysiyeti kâim olmuştur. Kâim olmuştur olmasına ama, lakin Türk ordusunun bayrağı ortada yoktur. Sancaktar efendi aranır, komutanlar ve arkadaşları sancağı ne yaptığını sorarlar... Karacabey, olanı biteni bir bir anlatır. Herkes onun çok dürüst biri olduğunu bilmelerine rağmen bu hikayeye inanmak istemezler. Bayrağın, kaçan düşmanın eline geçtiğini düşünürler. Ömrünü milletin sancaktarı, bayraktarı olarak geçiren Karacabey bu duruma çok üzülür. Yıllarca namusundan aziz bildiği şanlı bayrağımızla alakalı bu töhmet altında onuru ezilir. İzzetine ağır gelir. Zira o, vatanın, milletin, bayrağın şerefini herşeyin üzerinde tutmuştu, bir an olsun mukaddesatına leke getirmemişti.Karacabey kendisine yönelmiş bakışların arasında, ani bir hareketle hançerine davranır. Karnını yarar ve akan kanlara bulanmış bir şekilde karnından sancak parçalarını çıkarır. Ancak artık ayakta zor durmaktadır. Son bir gayretle salavat-ı şerife okuyup vasiyetini söyler: "Komutanım, bayrak bizim yüreğimize gömülmüştür. Bayrak namustur. Asla düşmana teslim edilmez... Benim mezarımı buraya kazın. Ve kabrimi bayraksız bırakmayın" sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapatır... Bu kahraman askerin adı o günden sonra Bayraklı Baba olarak anılır. Ve, vasiyeti gereği her duaya giden, her dileği tutan, bir bayrak götürür asar türbeye... * * *Ceddimiz, "Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi!" uyarısıyla sesleniyor yıllar ötesinden bugünlere. Şartlar ne kadar vahim olursa olsun, kuşatılmışlık hangi boyutlara ulaşırsa ulaşsın, şanlı geçmişimiz gücümüze güç katacak derecede kahramanlıklarla ve bize yol gösterecek mahiyette tecrübelerle doludur. Yeter ki, ibret almasını bilelim; yeter ki, atalarımızın en kesif düşmanlara karşı nasıl dimdik durabildiklerini, inanılmaz saldırılara karşı nasıl yılmadan, bıkmadan, usanmadan, pes etmeden yıllarca direnerek canla başla mücadele verdiklerini tekrar tekrar hatırlayalım.
Oğuz Köroğlu / diğer yazıları
- Nereden geldiğini unutma ki Nereye gideceğini unutmayasın / 22.01.2012
- İmam Hüseyin'in şehadetine ağlamak / 06.12.2011
- "Ben Kerbelâ şehidiyim" / 05.12.2011
- İmam Hüseyin'in kıyamı ve şehadeti / 04.12.2011
- İmam Hüseyin'in kıyamı ve şehadeti / 02.12.2011
- Türk Milleti'ne açık mektup / 11.06.2011
- Milli Ekonomi Modeli mutlaka meclise girmeli / 10.06.2011
- Prof. Dr. Haydar Baş'ın projeleri iktidar olmalıdır / 09.06.2011
- Baba devlete giden yol: Milli Ekonomi Modeli / 08.06.2011
- Küresel oyunları bozacak tek lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 04.06.2011
- İmam Hüseyin'in şehadetine ağlamak / 06.12.2011
- "Ben Kerbelâ şehidiyim" / 05.12.2011
- İmam Hüseyin'in kıyamı ve şehadeti / 04.12.2011
- İmam Hüseyin'in kıyamı ve şehadeti / 02.12.2011
- Türk Milleti'ne açık mektup / 11.06.2011
- Milli Ekonomi Modeli mutlaka meclise girmeli / 10.06.2011
- Prof. Dr. Haydar Baş'ın projeleri iktidar olmalıdır / 09.06.2011
- Baba devlete giden yol: Milli Ekonomi Modeli / 08.06.2011
- Küresel oyunları bozacak tek lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 04.06.2011