Em.Alb. Yıldır BİLEN
Bir devleti ve milleti temsil eden bayrak; (Tam bağımsızlığın simgesi olmalıdır, uğrunda eğer ölebilen varsa), diğer bütün bayrak, sancak ve flamaların üzerinde bir temsil simgesidir. Eğer bir kurum veya kuruluşun önünde iki direk (aynı yükseklikte olması gerekli) varsa; binaya sırtımızı döndüğümüzde sağ tarafta bulunan direğe, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden ay yıldızlı bayrağımız çekilir. Çekme işleminin nasıl olacağı Bayrak Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Sol taraftaki direğe de ilgili kurum ve kuruluşu temsil eden alamet-i farika (yani flama) çekilir. Şöyle alıcı gözle baktığınızda sınırlarımız içinde (Bütün Türkiye'de) ne kadar çok ihlal olduğunu görebilirsiniz!.. Peki bu işlemin doğru olarak uygulanmasından ve denetiminden kim sorumlu? Sizlerin takdirlerinize arz ediyorum.
Yine makam odalarında bulunan bayrak ve flamaların da aynı şekilde bulundurulması gerekmektedir. (Bayrak kanun ve yönetmeliklerine göre).
Bu ne vurdumduymazlıktır anlayamıyorum. Son günlerde, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında Türk bayrağına yapılan çirkin saldırılar (Mersin, Atina) neticesinde, yazarak uyarmamıza ve hatırlatmamıza rağmen, ilgililer ilgisiz ve etkisiz kalmışlardır. Bizim görevimiz ilgilileri problem çözülünceye kadar sabırla uyarmaktır. Bu problemin nasıl çözülebileceğini açıklamayı kendim adına zül addediyorum!...
Şimdi gelelim işin asıl uluslararası vahametine!..
Uluslararası ilişkilerde de aynı protokol kuralları uygulanmaktadır. 3 Mayıs 2005 tarihinde Bulgaristan Cumhurbaşkanı Türkiye'yi ziyaret ettiler ve sayın Cumhurbaşkanımız A. Necdet Sezer ile basın açıklamasında bulundular. Televizyon haberlerine dikkat ettiyseniz konuşma kürsüsünün sağ tarafında Bulgaristan Bayrağı, sol tarafında ise Türk bayrağı mevcuttu. Bu uluslararası protokol kaidelerine göre uygulanmaktadır. Misafir devletinin bayrağı, misafirperverlik ve ilgili devlet ve millete saygı nedeniyle kürsünün sağ arka tarafında bulundurulur. Misafir konuşmacı sağdaki kürsüden konuşmasını yapar. Almanya Başbakanının basın açıklamasında da Almanya bayrağı sağ tarafta idi.
İsrail'de yapılan densizlik!
2 ve 3 Mayıs tarihlerinde sayın başbakanımız İsrail ve Filistin devletlerini ziyaret ettiler. İsrail'de İsrail başbakanı ve dışişleri bakanı ile görüşüp, basın açıklamasında bulundular. Bende görüntüleri mevcuttur, her iki konuşmada da sağ tarafta İsrail bayrağı, sol tarafta Türk bayrağı bulunuyordu. Bu resmen uluslararası protokol ayıbıdır. Bu durum incelenmeli, kasıtlı yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. Eğer kasıtlı yapıldı ise, kimlerle dost ve stratejik müttefik olmak istediğimiz iyice düşünülmeli ve ona göre hareket edilmelidir. Eğer kasıt var ise, bu bir psikolojik savaş, aşağılama operasyonunun parçasıdır kanaatindeyim.
Yanılmıyorsam ABD'de ve bazı AB ülkelerinde yapılan bazı konuşmalarda da aynı durumla karşı karşıya gelmiştik. Bu görüntüler de incelenmelidir. Dışişleri Bakanlığı, bu konuda hassasiyetini göstermelidir.
İsrail ile yapılan görüşmelerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İsrail-Filistin arasında arabulucu olması gündeme gelmiş ve Başbakan Şaron, sadece ekonomik konularda görüşme yapılabileceğini belirtmiştir. (Daha çok silah satışı, Türkiye'den daha çok su gelmesi ve Güneydoğu Anadolu bölgesine daha çok yatırım gibi).
Hep zararlı çıktık
10 Kasım 1938 tarihinden itibaren yapılan bütün ikili ilişkilerde ve antlaşmalarda, siyasi ve ekonomik yönden hep kaybeden ve zararlı çıkan taraf biz olmuşuzdur. Bize hep vaat, hep vaat!... Adamlar için önemli olan sadece para ve ekonomik çıkarlardır. Almanya Başbakanı da tank satabilmek için Türkiye'ye gelmiştir. Fransa Airbus, İtalya Avea, İsrail F-16 yenileme projesinde kârlı çıkmışlardır. ABD'ninkileri say say bitmez!.. Biz nerede kârlı çıkmaktayız, en azından haklarımızı koruyabilmekteyiz Allah aşkına. Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa'nın serbest pazarı durumuna düşürüldük. Düşmemize sebep olanlar utansın!.. Tabii ki AB sayesinde servetlerine servet katanlar bu durumdan hayli memnunlar.
Dikkatli olmak zorundayız
Bayrak protokolü olayı; olabilir, ne önemi var, büyütmeyelim denip geçilemez, ciddiyetle araştırılmalıdır. Böylece hakiki dost ve düşmanlarımız (Bizi her platformda aşağılamak ve ezmek isteyenler) ortaya çıkabilecektir. Her pozisyonda Türk milletinin hak ve çıkarlarını ayaklar altına almaya çalışan AB'ye karşı da çok dikkatli olmalıyız. Her paket (bilhassa tarım müzakereleri) ince elenip sık dokunmalı ve sinsice hazırlanmış tuzaklara düşmemeliyiz. Verilen tavizler neticesinde kaybedilenlerin ancak ve ancak kanımız pahasına geri alınabileceği asla ve asla unutulmamalıdır. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu olayı bize bir ders olur inşaallah. Prof. Halaçoğlu'na İsviçre'deki bir panelde "Ermeni soykırımı yoktur" dediği için dava açılmıştır. İsviçre yasalarına göre "Ermeni soykırımı yoktur" demek suçtur. Yani düşündüğünü söylemek suçtur. Nasıl çağdaşlaşma ve demokratikleşme ise!..
Bir Karadeniz fıkrasınıhatırlayalım. İdama mahkum olan Temel'e son arzusu ve diyeceği sorulur. Temel "Bu bana bir ders olsun" der. Avrupa Birliği'nin ve emperyalist güçlerin, bu ve buna benzer binlerce uyum paket dayatmaları (Kıbrıs, Ermeni meselesi, Kürt ve Alevi meselesi Ekümenik Patrik, Ruhban Okulu, fütursuz misyonerlik faaliyetleri, Ege kıta sahanlığı, diğer azınlıklar, Dicle ve Fırat suları vb. gibi) da bize birer ders olur inşaallah!..
Bir devleti ve milleti temsil eden bayrak; (Tam bağımsızlığın simgesi olmalıdır, uğrunda eğer ölebilen varsa), diğer bütün bayrak, sancak ve flamaların üzerinde bir temsil simgesidir. Eğer bir kurum veya kuruluşun önünde iki direk (aynı yükseklikte olması gerekli) varsa; binaya sırtımızı döndüğümüzde sağ tarafta bulunan direğe, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden ay yıldızlı bayrağımız çekilir. Çekme işleminin nasıl olacağı Bayrak Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Sol taraftaki direğe de ilgili kurum ve kuruluşu temsil eden alamet-i farika (yani flama) çekilir. Şöyle alıcı gözle baktığınızda sınırlarımız içinde (Bütün Türkiye'de) ne kadar çok ihlal olduğunu görebilirsiniz!.. Peki bu işlemin doğru olarak uygulanmasından ve denetiminden kim sorumlu? Sizlerin takdirlerinize arz ediyorum.
Yine makam odalarında bulunan bayrak ve flamaların da aynı şekilde bulundurulması gerekmektedir. (Bayrak kanun ve yönetmeliklerine göre).
Bu ne vurdumduymazlıktır anlayamıyorum. Son günlerde, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında Türk bayrağına yapılan çirkin saldırılar (Mersin, Atina) neticesinde, yazarak uyarmamıza ve hatırlatmamıza rağmen, ilgililer ilgisiz ve etkisiz kalmışlardır. Bizim görevimiz ilgilileri problem çözülünceye kadar sabırla uyarmaktır. Bu problemin nasıl çözülebileceğini açıklamayı kendim adına zül addediyorum!...
Şimdi gelelim işin asıl uluslararası vahametine!..
Uluslararası ilişkilerde de aynı protokol kuralları uygulanmaktadır. 3 Mayıs 2005 tarihinde Bulgaristan Cumhurbaşkanı Türkiye'yi ziyaret ettiler ve sayın Cumhurbaşkanımız A. Necdet Sezer ile basın açıklamasında bulundular. Televizyon haberlerine dikkat ettiyseniz konuşma kürsüsünün sağ tarafında Bulgaristan Bayrağı, sol tarafında ise Türk bayrağı mevcuttu. Bu uluslararası protokol kaidelerine göre uygulanmaktadır. Misafir devletinin bayrağı, misafirperverlik ve ilgili devlet ve millete saygı nedeniyle kürsünün sağ arka tarafında bulundurulur. Misafir konuşmacı sağdaki kürsüden konuşmasını yapar. Almanya Başbakanının basın açıklamasında da Almanya bayrağı sağ tarafta idi.
İsrail'de yapılan densizlik!
2 ve 3 Mayıs tarihlerinde sayın başbakanımız İsrail ve Filistin devletlerini ziyaret ettiler. İsrail'de İsrail başbakanı ve dışişleri bakanı ile görüşüp, basın açıklamasında bulundular. Bende görüntüleri mevcuttur, her iki konuşmada da sağ tarafta İsrail bayrağı, sol tarafta Türk bayrağı bulunuyordu. Bu resmen uluslararası protokol ayıbıdır. Bu durum incelenmeli, kasıtlı yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. Eğer kasıtlı yapıldı ise, kimlerle dost ve stratejik müttefik olmak istediğimiz iyice düşünülmeli ve ona göre hareket edilmelidir. Eğer kasıt var ise, bu bir psikolojik savaş, aşağılama operasyonunun parçasıdır kanaatindeyim.
Yanılmıyorsam ABD'de ve bazı AB ülkelerinde yapılan bazı konuşmalarda da aynı durumla karşı karşıya gelmiştik. Bu görüntüler de incelenmelidir. Dışişleri Bakanlığı, bu konuda hassasiyetini göstermelidir.
İsrail ile yapılan görüşmelerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İsrail-Filistin arasında arabulucu olması gündeme gelmiş ve Başbakan Şaron, sadece ekonomik konularda görüşme yapılabileceğini belirtmiştir. (Daha çok silah satışı, Türkiye'den daha çok su gelmesi ve Güneydoğu Anadolu bölgesine daha çok yatırım gibi).
Hep zararlı çıktık
10 Kasım 1938 tarihinden itibaren yapılan bütün ikili ilişkilerde ve antlaşmalarda, siyasi ve ekonomik yönden hep kaybeden ve zararlı çıkan taraf biz olmuşuzdur. Bize hep vaat, hep vaat!... Adamlar için önemli olan sadece para ve ekonomik çıkarlardır. Almanya Başbakanı da tank satabilmek için Türkiye'ye gelmiştir. Fransa Airbus, İtalya Avea, İsrail F-16 yenileme projesinde kârlı çıkmışlardır. ABD'ninkileri say say bitmez!.. Biz nerede kârlı çıkmaktayız, en azından haklarımızı koruyabilmekteyiz Allah aşkına. Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa'nın serbest pazarı durumuna düşürüldük. Düşmemize sebep olanlar utansın!.. Tabii ki AB sayesinde servetlerine servet katanlar bu durumdan hayli memnunlar.
Dikkatli olmak zorundayız
Bayrak protokolü olayı; olabilir, ne önemi var, büyütmeyelim denip geçilemez, ciddiyetle araştırılmalıdır. Böylece hakiki dost ve düşmanlarımız (Bizi her platformda aşağılamak ve ezmek isteyenler) ortaya çıkabilecektir. Her pozisyonda Türk milletinin hak ve çıkarlarını ayaklar altına almaya çalışan AB'ye karşı da çok dikkatli olmalıyız. Her paket (bilhassa tarım müzakereleri) ince elenip sık dokunmalı ve sinsice hazırlanmış tuzaklara düşmemeliyiz. Verilen tavizler neticesinde kaybedilenlerin ancak ve ancak kanımız pahasına geri alınabileceği asla ve asla unutulmamalıdır. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu olayı bize bir ders olur inşaallah. Prof. Halaçoğlu'na İsviçre'deki bir panelde "Ermeni soykırımı yoktur" dediği için dava açılmıştır. İsviçre yasalarına göre "Ermeni soykırımı yoktur" demek suçtur. Yani düşündüğünü söylemek suçtur. Nasıl çağdaşlaşma ve demokratikleşme ise!..
Bir Karadeniz fıkrasınıhatırlayalım. İdama mahkum olan Temel'e son arzusu ve diyeceği sorulur. Temel "Bu bana bir ders olsun" der. Avrupa Birliği'nin ve emperyalist güçlerin, bu ve buna benzer binlerce uyum paket dayatmaları (Kıbrıs, Ermeni meselesi, Kürt ve Alevi meselesi Ekümenik Patrik, Ruhban Okulu, fütursuz misyonerlik faaliyetleri, Ege kıta sahanlığı, diğer azınlıklar, Dicle ve Fırat suları vb. gibi) da bize birer ders olur inşaallah!..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.