Düşünce sistemleri temelini, insanlığın başlangıcına dayandırmak zorundadır. Batılılar da bundan hareketle bir ilkel insan yalanı uydurmuş ve düşünce sistemlerini bu yalan üzerine inşa etmişlerdir. Gerçekte ise ilkel insan yok, ilk insan vardır, o da ilk peygamber Hz. Âdem'dir.
Batılıların tarih anlayışına göre, ilkel insanlar maymundan olgunlaşarak türemiş ve hiçbir üretim yapamayan varlıklardı. Topladıkları otlar, böcekler, yapraklar ve bitki kökleriyle beslenen ilkel insanlar, yaşadıkları bölgede bu yiyecekler bitince, başka yerlere göç etmişlerdi. O nedenle yerleşik bir düzene geçememişler ve sürekli göçebe hayatı yaşamışlardı. Batılıların ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tarihlerinin temeli, işte bu teze dayandırılmıştır.
Söz konusu tez, külliyen uydurmadır ve İslâm inancına tamamen terstir. Müslümanlar, Batılıların bu sahte tarih anlayışını reddettikleri halde, ne yazık ki, bazıları onun bir parçası olan ekonomik görüşlerini benimsemektedirler. Batılıların ekonomik görüşlerini kabul edip uygulamak, sonra da adaletsizliklerden ve sömürülerden şikâyette bulunmak büyük bir çelişkidir.
Batılıların iddialarının aksine, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ile yeryüzünde üretim başlamıştır. Zira Hz. Âdem toprağı sürüyor ve çiftçilik yapıyordu. Onun öncülük ve önderliğinde başlayan çiftçilik ve hayvancılık Ortadoğu'da gelişmişti. Öyle ki, tarihçi Jame Henry Breasted, asırlar sonra "verimli hilâl" olarak adlandırdığı topraklar için "tarımın beşiği" ifadesini kullanmıştır.
Batılıların tarih anlayışı yalan, uyduruk ve safsata olduğu için, tarihe bağlı hiçbir bilim dalında ve özellikle de ekonomi biliminde doğruya ve gerçeğe ulaşamamışlardır. Böyle giderse, ulaşmaları da imkânsızdır.
Ekonomi biliminin bir açmazda olduğunu ve ekonomik sorunlara çözümler getiremediğini, Batılı bazı bilim adamları da itiraf etmektedir. Bunlardan biri olan tarihçi ve ekonomi profesörü Lord Robert Skidelsky şöyle diyor: "Üniversitelerin ekonomi bölümleri lağvedilsin. Çünkü öğrencilere sadece ekonomi öğrettiği için ortaya ucubeler çıkıyor. Ekonomi bir insan bilimidir. Ekonomi politikalarını rakamlara dökerek sonuç alamazsınız. Bu politikaları üretecek kişilere matematik yerine din, psikoloji ve sosyoloji öğretilmelidir."
Gerçekten de ekonomi matematikleştirilmiş, sayılar, grafikler ve denklemlerle boğulmuş, insanı konu alan disiplinlerden uzaklaştırılmıştır. Bunun doğurduğu sonuçlar, kriz dönemlerinde açık-seçik görülmektedir. Nitekim matematiğin ve bilgisayarlara yüklenmiş ekonomik verilerin, hiçbir krizi önlemede zerrece etkisi olmamaktadır. Matematik, ekonomide belli bir noktaya kadar kullanılabilir. Yanlış olan, insanla ilgili olan ekonomik sorunları matematikle anlamaya, anlatmaya ve çözmeye çalışmaktır.
Şu gerçek asla akıldan çıkarılmamalıdır: Ekonomide ne kadar matematik kullanılırsa kullanılsın, ekonomi yine de bir sosyal bilimdir. Onun içindir ki, ekonomi öğretiminde daha geniş sosyal ve tarihi bilgilere yer verilmelidir. Verilmezse, ekonomi bilimi, Mc Closkey'in deyimiyle, "varsayımlarla oynanan bir zekâ oyununa dönüşür."
Hâsılı, insanı merkeze alan yeni bir ekonomi bilimine ihtiyaç bulunduğunu, Prof. Dr. Haydar Baş görmüş ve o ihtiyacı Milli Ekonomi Modeli ile karşılayarak, insanlığa büyük bir hizmet sunmuştur. Bundan böyle sorumluluk, hizmetten kaçan ve ona katkı sağlamayanların omuzlarındadır.
Batılıların tarih anlayışına göre, ilkel insanlar maymundan olgunlaşarak türemiş ve hiçbir üretim yapamayan varlıklardı. Topladıkları otlar, böcekler, yapraklar ve bitki kökleriyle beslenen ilkel insanlar, yaşadıkları bölgede bu yiyecekler bitince, başka yerlere göç etmişlerdi. O nedenle yerleşik bir düzene geçememişler ve sürekli göçebe hayatı yaşamışlardı. Batılıların ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tarihlerinin temeli, işte bu teze dayandırılmıştır.
Söz konusu tez, külliyen uydurmadır ve İslâm inancına tamamen terstir. Müslümanlar, Batılıların bu sahte tarih anlayışını reddettikleri halde, ne yazık ki, bazıları onun bir parçası olan ekonomik görüşlerini benimsemektedirler. Batılıların ekonomik görüşlerini kabul edip uygulamak, sonra da adaletsizliklerden ve sömürülerden şikâyette bulunmak büyük bir çelişkidir.
Batılıların iddialarının aksine, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ile yeryüzünde üretim başlamıştır. Zira Hz. Âdem toprağı sürüyor ve çiftçilik yapıyordu. Onun öncülük ve önderliğinde başlayan çiftçilik ve hayvancılık Ortadoğu'da gelişmişti. Öyle ki, tarihçi Jame Henry Breasted, asırlar sonra "verimli hilâl" olarak adlandırdığı topraklar için "tarımın beşiği" ifadesini kullanmıştır.
Batılıların tarih anlayışı yalan, uyduruk ve safsata olduğu için, tarihe bağlı hiçbir bilim dalında ve özellikle de ekonomi biliminde doğruya ve gerçeğe ulaşamamışlardır. Böyle giderse, ulaşmaları da imkânsızdır.
Ekonomi biliminin bir açmazda olduğunu ve ekonomik sorunlara çözümler getiremediğini, Batılı bazı bilim adamları da itiraf etmektedir. Bunlardan biri olan tarihçi ve ekonomi profesörü Lord Robert Skidelsky şöyle diyor: "Üniversitelerin ekonomi bölümleri lağvedilsin. Çünkü öğrencilere sadece ekonomi öğrettiği için ortaya ucubeler çıkıyor. Ekonomi bir insan bilimidir. Ekonomi politikalarını rakamlara dökerek sonuç alamazsınız. Bu politikaları üretecek kişilere matematik yerine din, psikoloji ve sosyoloji öğretilmelidir."
Gerçekten de ekonomi matematikleştirilmiş, sayılar, grafikler ve denklemlerle boğulmuş, insanı konu alan disiplinlerden uzaklaştırılmıştır. Bunun doğurduğu sonuçlar, kriz dönemlerinde açık-seçik görülmektedir. Nitekim matematiğin ve bilgisayarlara yüklenmiş ekonomik verilerin, hiçbir krizi önlemede zerrece etkisi olmamaktadır. Matematik, ekonomide belli bir noktaya kadar kullanılabilir. Yanlış olan, insanla ilgili olan ekonomik sorunları matematikle anlamaya, anlatmaya ve çözmeye çalışmaktır.
Şu gerçek asla akıldan çıkarılmamalıdır: Ekonomide ne kadar matematik kullanılırsa kullanılsın, ekonomi yine de bir sosyal bilimdir. Onun içindir ki, ekonomi öğretiminde daha geniş sosyal ve tarihi bilgilere yer verilmelidir. Verilmezse, ekonomi bilimi, Mc Closkey'in deyimiyle, "varsayımlarla oynanan bir zekâ oyununa dönüşür."
Hâsılı, insanı merkeze alan yeni bir ekonomi bilimine ihtiyaç bulunduğunu, Prof. Dr. Haydar Baş görmüş ve o ihtiyacı Milli Ekonomi Modeli ile karşılayarak, insanlığa büyük bir hizmet sunmuştur. Bundan böyle sorumluluk, hizmetten kaçan ve ona katkı sağlamayanların omuzlarındadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018