Asırlarca birbirleriyle çatışan Batılılar, sonunda zorunlu olarak bir birlik kurmaya karar verdiler. AB'nin temeli, işte bu zorunluluktur. Ekonomik birlikle başlayıp, işi siyasi birliğe kadar götürdüler. Ama bütün gayretlere rağmen, AB dağılma sürecine girmiştir. Ancak AB'nin dağılması öyle gürültüsüz ve patırtısız olmayacaktır. AB ülkeleri, dağılmanın doğuracağı sonuçları tahmin edememekte ve ondan ziyadesiyle korkmaktadırlar. Fakat şunu kesin olarak biliyorlar: AB dağılınca, Avrupa bugünkü durumunu koruyamayacaktır.
Görülen o ki, Avrupa'da çok yakında, eski liderlik mücadeleleri tekrar başlayacak ve şiddetlenecektir. ABD'nin küresel güç vasfını kaybetmesi, Avrupa devletlerini bir yarış ve rekabete sokmuştur. ABD'nin boşluğunu doldurmak için, Avrupa'nın büyük devletleri yoğun bir gayret içerisindeler.
Bu devletlerden biri Almanya'dır. Almanya, küresel güç olma idealinden hiçbir dönemde vazgeçmemiştir. Almanya'nın en büyük destekçileri Hollanda ve Avusturya'dır. Türkiye, büyük devlet olma potansiyeli taşıdığı için, Almanya ve destekçileri, onu rakip olarak görmektedir. Bu devletlerin, Türkiye'ye karşı birlikte düşmanca tavır sergilemelerinin asıl nedeni de budur.
Müslüman sosyal bilimciler, Batılılar hakkında şöyle bir öngörüde bulunuyorlardı: Batılılar, sömürgecilikle sermaye sahibi oldular. Sömüremediklerinde sermayeleri artmayacak, dolayısıyla halklarının gelirleri de azalacaktır. Bu durum, devletlerini daha çok saldırganlaştıracak, halkları da isyana sürükleyecektir." Söz konusu öngörünün emareleri ortaya çıkmaya başladı. Onun içindir ki, Batı dünyasının geleceği konusunda Batılılar da karamsardır.
Batılıların karamsarlıktan kurtulmaları ve açmazlarına çare bulmaları için İslâm'dan yararlanmaları şarttır. Ne var ki, Batılılar, tam aksini yapıyorlar. İslâm'ı bozmak ve Müslümanları yok etmek için insanlık dışı her yola başvuruyorlar. Batılıların yaptıkları, doktoruna saldıran hastanın haline benziyor.
Aslında Doğu-Batı tüm dünya İslâm'ın diriltici nefesine muhtaçtır. Merhum Aliya İzzetbegoviç, bu hususta, "Doğu-Batı Arasında İslâm" adlı eserinde şöyle der: "Doğu ile Batı arasında birçok defa köprü vazifesi görmüş olan İslâm, kendi öz vazifesini müdrik olmalıdır. Geçmişte eski medeniyetler ile Avrupa arasında tavassutta bulunmuş olan İslâm, bu dramatik çıkmaz ve alternatifler zamanında parçalanmış dünyada aracılık rolünü tekrar devralmalıdır." (s.24).
Müslümanların dünyaya bakışı böyle olmalıdır. Aksi bir bakış, ne Müslümanları ezilmişlikten, sömürü ve zilletten, ne de Batılıları zulüm yapmaktan ve açmazlardan kurtarır.
Görülen o ki, Avrupa'da çok yakında, eski liderlik mücadeleleri tekrar başlayacak ve şiddetlenecektir. ABD'nin küresel güç vasfını kaybetmesi, Avrupa devletlerini bir yarış ve rekabete sokmuştur. ABD'nin boşluğunu doldurmak için, Avrupa'nın büyük devletleri yoğun bir gayret içerisindeler.
Bu devletlerden biri Almanya'dır. Almanya, küresel güç olma idealinden hiçbir dönemde vazgeçmemiştir. Almanya'nın en büyük destekçileri Hollanda ve Avusturya'dır. Türkiye, büyük devlet olma potansiyeli taşıdığı için, Almanya ve destekçileri, onu rakip olarak görmektedir. Bu devletlerin, Türkiye'ye karşı birlikte düşmanca tavır sergilemelerinin asıl nedeni de budur.
Müslüman sosyal bilimciler, Batılılar hakkında şöyle bir öngörüde bulunuyorlardı: Batılılar, sömürgecilikle sermaye sahibi oldular. Sömüremediklerinde sermayeleri artmayacak, dolayısıyla halklarının gelirleri de azalacaktır. Bu durum, devletlerini daha çok saldırganlaştıracak, halkları da isyana sürükleyecektir." Söz konusu öngörünün emareleri ortaya çıkmaya başladı. Onun içindir ki, Batı dünyasının geleceği konusunda Batılılar da karamsardır.
Batılıların karamsarlıktan kurtulmaları ve açmazlarına çare bulmaları için İslâm'dan yararlanmaları şarttır. Ne var ki, Batılılar, tam aksini yapıyorlar. İslâm'ı bozmak ve Müslümanları yok etmek için insanlık dışı her yola başvuruyorlar. Batılıların yaptıkları, doktoruna saldıran hastanın haline benziyor.
Aslında Doğu-Batı tüm dünya İslâm'ın diriltici nefesine muhtaçtır. Merhum Aliya İzzetbegoviç, bu hususta, "Doğu-Batı Arasında İslâm" adlı eserinde şöyle der: "Doğu ile Batı arasında birçok defa köprü vazifesi görmüş olan İslâm, kendi öz vazifesini müdrik olmalıdır. Geçmişte eski medeniyetler ile Avrupa arasında tavassutta bulunmuş olan İslâm, bu dramatik çıkmaz ve alternatifler zamanında parçalanmış dünyada aracılık rolünü tekrar devralmalıdır." (s.24).
Müslümanların dünyaya bakışı böyle olmalıdır. Aksi bir bakış, ne Müslümanları ezilmişlikten, sömürü ve zilletten, ne de Batılıları zulüm yapmaktan ve açmazlardan kurtarır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018