Hamasi duygudan dolayı değil, sizi eritmek, yok etmek istediği, hiç bir milli menfaatlerimizde yanımızda olmadığı hep T. C. Devleti ve milletinin karşısında olduğu, Avrupa Parlamentosu'nun sözde Ermeni soykırımını kabul ettiği, AB'nin kurmakta olduğu orduya Nato'nun en güçlü ordusu Türk ordusunu almayarak "Ben bir Haçlı devletiyim, ordum da Haçlı ordusudur" dediği, parası Euro'nun üstüne Notre Dam ve St. Piyer kiliselerinin kapılarını yerleştirerek AB'ye girmek için bu kapılardan geçmek gerektiğini işaret ettiği, altı petrol hazinesi Ege Denizi'ni Lahey Adalet Divanı yoluyla Yunanistan'a vermek istediği, Çanakkale'de omuz omuza verdiğimiz Allah Allah diyerek düşmanı titrettiğimiz, örfümüz, adetimiz bir, öz be öz kardeşimiz Kürtleri bir takım etnik meseleleri ortaya getirerek ayırmak ve Güneydoğu'yu bizden koparmak istediği gibi sebeplerle "AB'ye hayır" dediğini bir kez daha tekrarladığı konuşmasında Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin yeni bir Hicaz oyunu ile karşı karşıya bulunduğuna dikkat çekti. Bir zamanlar Hicaz bölgesinde bu oyunu oynadılar... (Yeni Mesaj, 16. 03. 2002).
***
Galatasaray-Roma maçından sonra çıkan olaylarda basın tribünü de karışmış. Coşan İtalyan gazeteciler, olaylar sırasında: "İşte siz, bunun yüzünden AB'ye giremezsiniz" demişler.
Demek AB'ye girebilmemiz için maçı da vermemiz gerekiyordu.
Dünya ölçüsünde tanınan, bilinen kabul gören futbol takımımız, onca dayak yiyip, soyunma odası girişinde polis tekmelerine reva görülüp de 3 saat boyunca soyunma odasında mahsur kalıyor da, teröristlere villa döşeyip kapısına güvenlik koyan İtalyan polisi, AB'ye girme konusunda yetersiz olduğunu düşündüğü futbolcularımıza bu yolla "eğitim" vermek istiyor.
Yetmiyor, daha da gereğini yapabilmek için futbolcuları nezarethaneye almayı gerekli görüyor. Bunun için kimlik sorup, pasaport istiyor.
Bizimkilerin güvenliğini sağlamayı gerek görmüyor, ama, Romalı Lima'nın kolundan tutup çekerlerken, bizimkilerin kafalarına kaskla vurmaktan çekinmiyor...
"Pazarı aç, azınlık üret, teröristin peşini kovalama, asma, serbest dolaşımı unut, tarımı da aç, haşerat üreten elçimin güvenliğini sağla" diyorlar da "maçı da ver"i ilk kez duyduk.
Yoksa bu da Kopenhag Kriterleri arasında mıydı?
Kimbilir bundan sonra daha neler duyacağız. (15. 03. 2002, Dünya, Levent Akbay).
***
Bayan Fogg yanıt veriyor:
"Benim size şu anda söyleyeceklerim benim kişisel görüşümdür. ama ben her ikisinin de çok kötü organizasyonlar olduğuna inanıyorum. DHKP-C'nin hala kötü bir organizasyon olduğuna inanıyorum. Ama PKK konusunda şu anda onu söylemiyorum. Şu anda durumlarını bilmiyorum ama daha önce kötü bir organizasyon olduğunu söyleyebilirim..."
Bunlar elbette ki kişisel görüşleri değil, AB'nin resmi görüşü.
Bizim içimizde AB'ye yalakalık yapmakta birbirleriyle yarışan tiplerin, bu gerçekleri artık görmesinde yarar var...
Türkiye eğer yıllar boyu amansız terör eylemleri yaşadıysa on binlerce insan öldürüldüyse, maddi ve manevi nice felaketlere tanık olduysa, bunun en büyük nedenlerinden biri, teröristlere kucak açan AB ülkeleridir.
Karen Fogg'un şu sözleri bile bunun en somut kanıtıdır.
Bize yaşatılan terörin bırakınız binde birini, bu AB ülkeleri sadece milyonda birini yaşamış olsaydı, kıyamet kopardı. İçinde yaşadıkları kristal fanusa bir tek taş atılsaydı, neler olurdu neler!.."
(16. 03. 2002, Hürriyet, Emin Çölaşan).
***
Bu üç yazıdan sonra Fatih Altaylı'nın 16 Mart 2002 tarihli yazısına bir göz atalım:
"İtalyan düşmanlığı yersiz bir tavır... Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Mussolini'nin Polisleri" açıklamasını pek de "doğru" bulmadım...
Doğruyu söylemek gerekirse, Galatasaray ve Türk insanı hakkını sonuna kadar aramalı.
Ama meseleyi bir İtalyan düşmanlığı haline getirmenin yakıp yıkmanın, köprüleri atmanın alemi yok...
Üç beş polis kılıklı serserinin yüzünden, düşmanlık tohumlarını ekmeyelim."
Muhterem okurlar...
Bu dört yazıyı sizlerin anlayışına, engin kıyasına bırakırken bir kaç cümle ile düşüncemi akratayım...
Son yazıda "düşmanlık tohumundan" bahsediliyor. Köprüleri atmaktan dem vuruluyor...
Sanki hep düşmanlık tohumunu biz ekmişiz, suçlu biz, boynu bükük biz, köprüleri atan, dünyadaki kötüleri oynayan biz... falan filan...
Üç tane yazıdan alıntı yaptım. Demek istedikleri gayet açıktır. Bugün insanımızı yanıltan en önemli sebeplerden birisi net olamamaktadır. Neysen öyle ol... Ne diyorsan net söyle... Kıvırıp, eğip bükme ile art niyetleri gizlemek suretiyle iş görenler de elbette toplumlarda mevcuttur...
Futbol tutkunu değilim ama İtalya düşmanlığı yersizdir diyen nasıl oluyor da yetkili oluyor?...
Olur canım olur!
AB hususunda hala yetkililer yok mu?
Bir dakika, bir dakika... Bir iktibas da Müslim Abi'den
"Anlayana sivri sinek saz
Anlamayana ne etsin caz
Ya da
Anlayan baksın Roma'ya
Anlamayan girsin Koma'ya..."
***
Galatasaray-Roma maçından sonra çıkan olaylarda basın tribünü de karışmış. Coşan İtalyan gazeteciler, olaylar sırasında: "İşte siz, bunun yüzünden AB'ye giremezsiniz" demişler.
Demek AB'ye girebilmemiz için maçı da vermemiz gerekiyordu.
Dünya ölçüsünde tanınan, bilinen kabul gören futbol takımımız, onca dayak yiyip, soyunma odası girişinde polis tekmelerine reva görülüp de 3 saat boyunca soyunma odasında mahsur kalıyor da, teröristlere villa döşeyip kapısına güvenlik koyan İtalyan polisi, AB'ye girme konusunda yetersiz olduğunu düşündüğü futbolcularımıza bu yolla "eğitim" vermek istiyor.
Yetmiyor, daha da gereğini yapabilmek için futbolcuları nezarethaneye almayı gerekli görüyor. Bunun için kimlik sorup, pasaport istiyor.
Bizimkilerin güvenliğini sağlamayı gerek görmüyor, ama, Romalı Lima'nın kolundan tutup çekerlerken, bizimkilerin kafalarına kaskla vurmaktan çekinmiyor...
"Pazarı aç, azınlık üret, teröristin peşini kovalama, asma, serbest dolaşımı unut, tarımı da aç, haşerat üreten elçimin güvenliğini sağla" diyorlar da "maçı da ver"i ilk kez duyduk.
Yoksa bu da Kopenhag Kriterleri arasında mıydı?
Kimbilir bundan sonra daha neler duyacağız. (15. 03. 2002, Dünya, Levent Akbay).
***
Bayan Fogg yanıt veriyor:
"Benim size şu anda söyleyeceklerim benim kişisel görüşümdür. ama ben her ikisinin de çok kötü organizasyonlar olduğuna inanıyorum. DHKP-C'nin hala kötü bir organizasyon olduğuna inanıyorum. Ama PKK konusunda şu anda onu söylemiyorum. Şu anda durumlarını bilmiyorum ama daha önce kötü bir organizasyon olduğunu söyleyebilirim..."
Bunlar elbette ki kişisel görüşleri değil, AB'nin resmi görüşü.
Bizim içimizde AB'ye yalakalık yapmakta birbirleriyle yarışan tiplerin, bu gerçekleri artık görmesinde yarar var...
Türkiye eğer yıllar boyu amansız terör eylemleri yaşadıysa on binlerce insan öldürüldüyse, maddi ve manevi nice felaketlere tanık olduysa, bunun en büyük nedenlerinden biri, teröristlere kucak açan AB ülkeleridir.
Karen Fogg'un şu sözleri bile bunun en somut kanıtıdır.
Bize yaşatılan terörin bırakınız binde birini, bu AB ülkeleri sadece milyonda birini yaşamış olsaydı, kıyamet kopardı. İçinde yaşadıkları kristal fanusa bir tek taş atılsaydı, neler olurdu neler!.."
(16. 03. 2002, Hürriyet, Emin Çölaşan).
***
Bu üç yazıdan sonra Fatih Altaylı'nın 16 Mart 2002 tarihli yazısına bir göz atalım:
"İtalyan düşmanlığı yersiz bir tavır... Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Mussolini'nin Polisleri" açıklamasını pek de "doğru" bulmadım...
Doğruyu söylemek gerekirse, Galatasaray ve Türk insanı hakkını sonuna kadar aramalı.
Ama meseleyi bir İtalyan düşmanlığı haline getirmenin yakıp yıkmanın, köprüleri atmanın alemi yok...
Üç beş polis kılıklı serserinin yüzünden, düşmanlık tohumlarını ekmeyelim."
Muhterem okurlar...
Bu dört yazıyı sizlerin anlayışına, engin kıyasına bırakırken bir kaç cümle ile düşüncemi akratayım...
Son yazıda "düşmanlık tohumundan" bahsediliyor. Köprüleri atmaktan dem vuruluyor...
Sanki hep düşmanlık tohumunu biz ekmişiz, suçlu biz, boynu bükük biz, köprüleri atan, dünyadaki kötüleri oynayan biz... falan filan...
Üç tane yazıdan alıntı yaptım. Demek istedikleri gayet açıktır. Bugün insanımızı yanıltan en önemli sebeplerden birisi net olamamaktadır. Neysen öyle ol... Ne diyorsan net söyle... Kıvırıp, eğip bükme ile art niyetleri gizlemek suretiyle iş görenler de elbette toplumlarda mevcuttur...
Futbol tutkunu değilim ama İtalya düşmanlığı yersizdir diyen nasıl oluyor da yetkili oluyor?...
Olur canım olur!
AB hususunda hala yetkililer yok mu?
Bir dakika, bir dakika... Bir iktibas da Müslim Abi'den
"Anlayana sivri sinek saz
Anlamayana ne etsin caz
Ya da
Anlayan baksın Roma'ya
Anlamayan girsin Koma'ya..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021