Ehl-i Beyt nefesi Osmanlı'nın kuruluşundaki Ehl-i Beyt nefesi ve bir Ehl-i Beyt mensubunun çok da haklı bir şekilde aslında "Osmanlı'yı biz kurduk" demesinin altının ne kadar dolu ve anlamlı olduğu gerçeği de burada karşımıza çıkıyor. Karacaahmet Derneği Başkanı Ahmet Ercan, selamlama konuşmasını yaparken bir cümle olarak dedi ki: "Osmanlı'yı biz kurduk." Aslında Osmanlı'yı biz kurduk cümlesi de yine bu konuyu özetlemeye yetecek anlamlı bir cümledir çünkü Balkanlar'!da Ehl-i Beyt'in nefesini takip ederken Osmanlı'nın kuruluşuna gitmek mecburiyetindeyiz. Osmanlı'nın kuruluşundaki Ehl-i Beyt nefesinde Muharrem Bayraktar sağolsun çok güzel bir şekilde ifade ettiği için yine bize bir şey bırakmadı ama yine de biz bazı şeyleri tekrar da olsa ifade edelim.Öncelikle Osmanlı'nın kurulduğu coğrafya yani Anadolu çok zor bir coğrafya. Asırlardan beri muhtelif ırk ve milliyetlere cilvegah olan bir saha ve bu coğrafyada Osmanlı'nın bir devlet kuruyor olması adeta Türk ve İslam dünyasından uzak denizin ortasında ada gibi bir coğrafyada yaşıyor anlamına geliyor. Ve batı Anadolu'ya tam anlamıyla sıkışmış bir topluluktan bahsediyoruz. Burada tabii Osmanlı'nın geldiği son nokta yani sonuçta cihan imparatorluğu olan bir yapıdan bahsediyoruz. Osmanlı kaynaklarında olduğu kadar, Batılı tarihçilerin de eserlerinde Osmanlı tarihi bir göç hikayesiyle başlar. 400 çadır halkından cihanı zapteden bir devlet kuran aşiretin Bizans sınırlarına yerleştiği yer, ifade ettiğimiz gibi İslam ve Türk dünyasında uzak bir ada gibidir. Ve çok kısa bir zamanda düzenli bir ordu teşkil edip bir imparatorluk kuracak kadar çoğaldıkları görüldükçe de hem Türk tarihçiler hem de Batılı tarihçiler büyük bir hayrete düşmüş oluyorlar. Aslında olayın sosyal boyutu yani biraz daha geriden ilmî bir gözle bakıldığı zaman bu nevi hayretlere gerek kalmadığı ve herşeyin açıklanabilir bir altyapısı oludğu gerçeği ortaya çıkacaktır. İşte Ehl-i Beyt nefesi Osmanlı'nın kuruluşundaki Ehl-i Beyt nefesi ve bir Ehl-i Beyt mensubunun çok da haklı bir şekilde aslında "Osmanlı'yı biz kurduk" demesinin altının ne kadar dolu ve anlamlı olduğu gerçeği de burada karşımıza çıkıyor. Evet, Osmanlı'yı Ehl-i Beyt anlayışı kurmuştur. Burada bir tarihçi olarak şu hususun altını özellikle çizmem gerekiyor, Ehl-i Beyt'in tarihinin araştırılmasında karşımıza çıkan en temel sıkıntıyı çok önemli tarihçi Fuat Köprülü şu sözlerle ifade etmektedir: "Ehl-i Sünnnet akaidine mugayir mezhebî cereyanlara karşı asabiyet-i diniye tesiriyle hiçbir taraf olmayan ve tarihi, hükümdarlar menakıbinden ibaret gören eski müverrihlere bu hususta ne kadar az inanmak lazım geldiği de düşünülürse gidilecek yolun müşkilatı bir kat daha tavazzuh eder." Bu hususa bir de İslam tarihinin Ehl-i Beyt'e uyguladığı gizli veya açık ama fevkalade şiddetli sansürü eklediğimizde, en azından Ehl-i Beyt'in ilmî manada gördüğü zülmü açık bir şekilde görmüş oluyoruz. Bugün yaşadığımız en temel sıkıntı bu sansürü öteleyerek üzerine dökülen tonlarca ağırlığındaki toprağı kaldırıp Ehl-i Beyt'in ışığını anlatmaya çalışıyoruz. Yine önemli tarihçilerden Ömer Tüberka'nın tarihe not düştüğü ve o isimle de anılan bir ifade vardır: "Kolonizatör Türk dervişleri?" Gerçekten Ehl-i Beyt'in hem Osmanlı'nın kuruluşu, hem de Balkanlara Türklüğün ve İslam'ın yayılmasında ortaya koydukları üstün hizmeti ifade edecek en güzel tabir bu olsa gerek; kolonizatör Türk dervişleri.. Osmanoğullarıyla beraber bir çok Ehl-i Beyt aşığı şeyhler gelip Anadolu'nun Batı tarafına yerleşmişler ve bu dervişlerin bir kısmı gaziler ile birlikte memleket açmak ve fetih yapmakla meşgul bulundukları gibi, bir kısmı da o civarda köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşmişler ve oralarda müridleriyle beraber tarım ve hayvancılıkla meşgul olmuşlar. Burada şunu da belirtelim, bu toplantı Bursa'da yapılıyor ve Bursa'nın Ehl-i Beyt açısından ne kadar anlamlı olduğunu, Bursa'nın manevi fatihlerinin de Ehl-i Beyt mensupları olduklarını ifade etmek gerekiyor. Bunlardan Evliya Çelebi'nin kaydettiği gibi Belh, Buhara ve Horasan taraflarından nice erenlerin gelip yerleşmeleri de anlamlıdır. Şeyh Abdal Murat Horasan erenlerinden olup Bursa fethinde bulunmuştur. Şeyh Abdal Musa yine Yesevi dervişlerindendir ve Hacı Bektaş ile Anadolu'ya gelmiştir. Emir Sultan da Hüseynî soyudur Buhara'da doğmuş büyümüştür. Yine Buhara'da Şeyh Geyikli Baba da Yesevi fakihlerindendir. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in her toplantıda, her mecliste ifade ettiği bir husus var. Özellikle Balkan coğrafyasına atfen "Balkanlar'da Türk demek Müslüman demek, Müslüman demek Türk demek" ifadesi. Bakın, bu anlayışın bile Balkanlara yerleşmesinin en temel sebebi o coğrafyaya İslam'ı Ehl-i Beyt aşıklarının götürmesidir. Osmanlı padişahların Rumelindeki fetihleri ve icraatları esnasında bir takım ahiler şeyhler ve bu teşkilata mensup müritlerin ilişkide olduklarını görüyoruz. Ve bu kişilerin İslamlaştırma ve imar etmeye çalıştıkları Rumeli coğrafyasında ortaya koydukları kültürel miras bugün bile varlığını korumaktadır. Balkan coğrafyasında sınıra yakın yerlere zaviyeler kuran, köy inşa eden Bektaşi şeyhleri ve dervişleri aynı zamanda hizmetleri takdir edilen jandarmalar daha başlarında emniyeti temine kadir tabiatta insanlardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.