Ayverdi, Osmanlı Devleti'nin eski gücünü kaybettiği bir dönemde dünyaya merhaba dedi. Dünyamızda misafir olduğu 88 yılda zaman öyle sür'atli aktı ve o kadar çok şeyi alt üst etti ki... II. Meşrutiyet, Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya harpleri, Millî Mücadele, Mütareke, Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, II. Dünya Savaşı... Sonuncusu hariç, diğer yangınlar bizim ocağımızda çıktılar ve en çok bizim evimize hasar verdiler. Kaç bin kişi cephelerde şehit oldu... Kaç bin çocuk, kadın ve ihtiyar yerlerini yurtlarını terk edip, İstanbul'a sığınmak için dağ başlarında yol bulmaya çalışırken baskına uğradı, sakat kaldı, katledildi. İstanbul'a ulaşmayı başaranlar ne sefaletler çektiler...Acıların şahidiİşte Sâmiha Ayverdi bütün bu feci manzaralara şahit oldu. Kalemini eline alışı ile birlikte, niçin bir cihan devleti iken bir göç katarına dönüştüğümüzü sorgulamaya başladı. Eserlerini okuduğumuzda Sâmiha Ayverdi'nin 88 değil, bin yıl yaşamış bir düşünce ve idrak insanı olduğunu görürüz. O, şahsî hayat macerasını bin yıllık Türk tarihi ile birleştiren ve genç nesillere "kendilerine güven duygusu" aşılayarak, onları aşağılık kompleksinden kurtaran müstesna bir kalemdi. Uzun yazı hayatı boyunca sadece kafaları değil, ruhları da doldurdu. Gönlü vatan ve millet sevgisi ile dolu, günlük hayatın dağdağasında kaybolmayan sağlam karakterli insanlar yetiştirdi.Ceddinden ilhamla yazdıBütün hayatı boyunca devleti kuran ve üç kıt'ada yücelten fatihlerin, yüzyılımızda nasıl temsil edilebileceklerini aradı. Geçmişin güzelliklerini bugüne taşıdı, acılarından ibretli yazılar ve eserler çıkardı. Bir aksiyon insanı olarak, milletimiz için ışık gördüğü her lidere, sanatçıya, bilimadamına teşvik edici mektuplar yazdı. Onların meziyetlerini de söyledi kusurlarını da. Sâmiha Ayverdi kumaşında insanlar, bizim millî hafızamızı ve anlayışımızı temsil ederler. Onları tekrar tekrar okuyarak kendimizi yenilemek zorundayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.