Son günlerde gündemden düşmeyen konulardan biri de "İslam iktisadı".
Öyle ya; kapital sistemin hakim olduğu dünyada Covid-19 virüsü, ekonomi balonunu patlattı. Şu an tüm dünya çaresiz.
Hemen düzeltiyorum.
Tüm dünya çaresiz değil. Ekonomide kapitalizm ve sosyalizmi bırakıp; insan fıtratına en uygun sisteme geçenler hariç.
4 milyar insanın yaşadığı coğrafya uygulanan doğru ekonomilerle dimdik ayakta.
Dolayısıyla çaresiz kesim, ya da çözüme kulak kapamış kesim arayışta. İşte tam bu noktada bir açıklama da 10 gün kadar önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan geldi. Erdoğan, katıldığı 12'inci Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı'nda çözümün adresini "İslam iktisadı" olarak gösterdi. İşte o gün bugündür bu konu gündemdeki yerini koruyor.
Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının detayına baktığınızda bir şey dikkatinizi çekiyor. Alt başlıkların hepsi tanıdık. Cümleler bire bir Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'nden alınmış. Yani yukarıda bahsettiğimiz 4 milyar kişinin daha rahat bir ortamda yaşamasına sebep olan modelden alınmış. 2005 yılında detayları tüm dünyaya deklare edilmiş modelden alıntı, tüm ifadeler.
Hatta hangi cümle, modelin yazıldığı kitabın hangi sayfasından alınmış detaylar belli. Bunu BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın yaptığı açıklamadan öğrendik.
Şimdi iki soru soralım:
* Amaçlanan gerçekten de ifade edildiği "İnsanı merkeze alan, haksız kazanca müsaade etmeyen, emeği yücelten bir ekonomi modeli"ne geçiş midir?
* Konuşmanın kaynağı belli olmasına belli de. Acaba söylenenlerle uygulamalar aynı mıdır?
Hatırlayalım. Cumhurbaşkanı tarafından açıklama 14 Haziran'da yapılmış idi.
Tarih 18 Haziran...
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan gelen açıklama: "Din görevlilerinin maaşları bundan sonra finans kurumları aracılığıyla ödenecek.
Cumhurbaşkanı'nın açıklamasının hemen ardından gelen bu açıklama, akıllara başka bir soruyu daha getiriyor:
"İslam iktisadı" söyleminin arkasında sermayenin el değiştirmesi mi vardır, yoksa insanı merkeze alarak vatandaşı zenginleştirmek mi?
Birkaç bilgi aktaralım:
Türkiye Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre İstanbul Borsasında yabancı sermayenin payı 2017 sonunda yüzde 65 iken, 2019 Haziran ayı sonunda bu oran yüzde 64,8'e, Aralık sonunda ise yüzde 61'e gerilemiş. 2020'nin ilk ayı sonunda ise bu oran yüzde 59,5. Yani yabancı sermaye İstanbul Borsasını terk ediyor. Ya İstanbul Borsası'nda yabancı sermayenin ülkeler bazında durumu ne?
Katar'ın payı 2 yıl içinde %7'den %25,90'a çıkmış. Batı ülkelerinin sermaye oranı ise hızla düşerken, Müslüman ülkelerin payı artıyor. Borsadan çekilen yabancı sermayenin yeri Müslüman ülkelerin kaynakları ile kapatılmaya çalışılıyor.
Gelelim ülkemizdeki bankalara.
Ülkemizdeki bankaların isimleri ne olursa olsun, bankaların sahipleri de çoğunlukla yabancı. Detaya girmeyeceğim. Ama şunu ifade edeyim. Bankacılık sektöründe de gidişat Körfez sermayesi lehine. Yani bankaların sahipleri arasında Müslüman ülkelerin payı artıyor. BAE, Katar bu ülkelerden ikisi.
Gelelim katılım bankalarına, eski adları ile finans kurumlarına.
Birisinin %67'si; diğerinin %62,24'ü; başka birinin %65,99'u yabancı sermaye. Sadece üçü mü böyle? Hayır, katılım bankalarının hepsinde de aşağı yukarı durum aynı.
Şimdi yukarıda 3 ayrı sektör ile ilgili veriler sundum. Üçünün ortak yanları ne:
1. Paradan para kazanıyorlar
2. Kazançları devamlı artıyor
3. Sermayelerinin çoğunluğunun yabancılara ait olduğu.
Gelelim Mehmet efendiye ve Ayşe teyzeye...
Ne yazık ki; vatandaş mağdur. Yetmedi, her gün daha da fakirleşiyor. Sadece bir-iki rakam:
Vatandaşların banka ve finansman şirketlerine olan tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 583.6 milyar liraya ulaşarak yeni bir rekor kırmış.
İcra dairelerinde 23 Aralık itibarıyla toplam 20 milyon 662 bin dosya bulunuyor.
Sonuç:
Kopya çekilmeye çalışılan, söylemleri kullanılan modelin merkezinde insan vardır. Amaç insanı yüceltmektir.
Ama ifade edilen "İslam iktisadı" söylemlerinin detayında sadece sermayenin el değiştirmesi vardır. Piyasalarımızdaki likidite sorunu, Milli Ekonomi Modeli'ne göre "senyoraj geliri" ile karşılanabilecekken, yabancı sermaye ile ya da faizli borç alınarak çözülmeye devam edilmektedir.
Ayşe teyze, Mehmet efendinin mağduriyeti azalmamakta, devam etmektedir.
Kapital sistemin vatandaşımızın emeğini sömürmesine aracılık eden sektörlerin sahiplerinin isminin değişmesi, yani "batı" sermayesinden "Körfez" sermayesine dönüşmesinin adı asla "İslam iktisadı" olamaz.
- Büyük İsrail Projesi ve Kürt Özerk Bölgesi / 23.03.2025
- Kadınların hak arayışı ve ekonomik bağımsızlık / 18.03.2025
- Gençler umutlarını kaybediyor / 17.03.2025
- Atatürk ve demokrasi / 14.03.2025
- Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü / 13.03.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinin başrolünde kim var? / 11.03.2025
- Tam bağımsız Türkiye, milli birlik ve ekonomi / 10.03.2025
- Silah bırakma açıklaması stratejik bir hamle mi, yeni bir plan mı? / 07.03.2025
- Vatandaşın cebine para koyarsak enflasyon artar mı? / 06.03.2025