Dünkü yazımızda, ülkemizde belirli kesimlere göre "Avrupalı olmak" ne demektir, sorusuyla bir şeyler demeye; ardından da, Amerika ve Avrupa'ya göre "Ne demektir?" sorusuyla konuyu esas macerasına çekmeye çalışmıştık. Bunun da, belirleyici olduğunu söylemiştik.
AB'ye müracaatımızdan da öte, batılılaşma serüvenimizden bugüne yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal problemlere bakılırsa, "Avrupalı olmak" noktasında belirleyici gücün Amerika ve Avrupa olduğu ortadadır. Yaşanan bunca acı gerçeklerden sonra "Avrupalı olmak" konusunda bizim belirleyici olma şansımızın olduğunu iddia etmeyi mümkün kılacak için hiç bir ipucu görülmemektedir.
Her denileni yaptıktan sonra "arkası yarın" misali isteklerin, hatta dayatmaların ardı arkası bir türlü gelmiyor. Yaşanan acı gerçeklerin, filim şeridi gibi gözlerimizin önünden geçtiğini bildiğim için ayrıca bu satırlarda sıralamayı düşünmüyorum. Ayrıca yaşananların bir kısmını unutsak bile hâlâ yaşamakta olduklarımız, canımızı yakmakla kalmıyor, geleceğimizi tehdit etmeye devam ediyor.
Dolayısıyla ben derim ki: kim, neci ve nereli olursa olsun, bu gemide yaşamak durumunda olanların, hiç kimse adına değil ama sadece kendi can ve mal emniyeti açısından Avrupalı olmasının ne demek olduğunu bir kere daha düşünsün...
Düşünsün ki, o zaman kim bilir belki bir devleti, bir vatana ve bir millete ihtiyacı olduğunu ve bunların her şeyden ve herkesten önce kendi devleti, kendi vatanı ve kendi milleti olması gerektiğinin farkına varır.
Kim bilir belki de o zaman Atatürk'ün "Muasır medeniyet seviyesi" hedefi ile Avrupalı olmayı birbirine karıştırmaz.
AB'ye müracaatımızdan da öte, batılılaşma serüvenimizden bugüne yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal problemlere bakılırsa, "Avrupalı olmak" noktasında belirleyici gücün Amerika ve Avrupa olduğu ortadadır. Yaşanan bunca acı gerçeklerden sonra "Avrupalı olmak" konusunda bizim belirleyici olma şansımızın olduğunu iddia etmeyi mümkün kılacak için hiç bir ipucu görülmemektedir.
Her denileni yaptıktan sonra "arkası yarın" misali isteklerin, hatta dayatmaların ardı arkası bir türlü gelmiyor. Yaşanan acı gerçeklerin, filim şeridi gibi gözlerimizin önünden geçtiğini bildiğim için ayrıca bu satırlarda sıralamayı düşünmüyorum. Ayrıca yaşananların bir kısmını unutsak bile hâlâ yaşamakta olduklarımız, canımızı yakmakla kalmıyor, geleceğimizi tehdit etmeye devam ediyor.
Dolayısıyla ben derim ki: kim, neci ve nereli olursa olsun, bu gemide yaşamak durumunda olanların, hiç kimse adına değil ama sadece kendi can ve mal emniyeti açısından Avrupalı olmasının ne demek olduğunu bir kere daha düşünsün...
Düşünsün ki, o zaman kim bilir belki bir devleti, bir vatana ve bir millete ihtiyacı olduğunu ve bunların her şeyden ve herkesten önce kendi devleti, kendi vatanı ve kendi milleti olması gerektiğinin farkına varır.
Kim bilir belki de o zaman Atatürk'ün "Muasır medeniyet seviyesi" hedefi ile Avrupalı olmayı birbirine karıştırmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010