Avrupa başkentlerinden gelen mesajların, Ankara'nın belli etmemeye çalıştığı moral bozukluğunu artırdığını biliyoruz. Çapsız liderlerin beceriksizliklerini gizlemek için günah keçisi aradıkları dönemde kamuoyunun, bilinçli olarak yarım bırakılmış cümlelerin, kaş kaldırarak yapılan imaların etkisiyle yanlış mecralara sürüklenmesini önlemek adına bazı olası gelişmeleri sıralayalım. Daha kolay somuta indirgemek için kendinizi bir satranç oyuncusu olarak düşünün: * Türkiye'nin sırtını yasladığı Fransa-Almanya motoru durdu. Chirac artık 2007'ye kadar koltuğunu koruma derdinde. Schröder ise Eylül'deki seçimlerde nasıl şerefli bir mağlubiyetle veda edebileceğini düşünüyor.Yeminli Türk düşmanları işbaşına geliyorOnların yerini ayak sesleri şimdiden duyulan Nicolas Sarkozy (Fransa) ve Angela Merkel (Almanya) ikilisi alıyor. İkisi de Türkiye'yi AB dışında tutmaya yeminli.O yüzden gerek Fransa'dan, gerekse Almanya'dan "Canım, Türkiye de tam üyelikle sonuçlanmayabilecek müzakere perspektifine kendini hazırlamalı" seslerinin yükselmesi şaşırtıcı değil. Bu tür "Ağzı olan konuşuyor" mesajları önümüzdeki dönemde iyice artacak ve koroya yeni şarkıcılar (Avusturya, Hollanda, Danimarka) eklenecek. Anayasa defteri kapanıyor* İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, AB Anayasası'nın 2006 ilkbaharında referanduma sunulmasını öngören yasa tasarısının Avam Kamarası'ndan çekildiğini açıkladı. Böylece, Anayasa defteri kapanacak. Ancak Türkiye karşıtları bunu da yeni çıkışlar için fırsat olarak kullanacak.Bu salvolar 16-17 Haziran AB zirvesine kadar yoğunlaşarak sürecek. Hamleniz ne olmalı? Hükümetin cevabı: "AB'nin yaşadığı sorunların Türkiye'nin olası üyeliğiyle uzaktanyakından ilgisi yok. Biz AB'nin şu an dışındayız." * Sonra sıra zirveye gelecek. Orada kendilerinin sorumlu olduğu şokun bedelini Türkiye'ye ödetmek isteyenler yeni "manevralar" yapacaklar. Kokusu çıkmaya başladı bile: "Müzakereler 3 Ekim'de açılacak" teyit cümlesinden tarihi silmek gibi, müzakere çerçeve belgesine şartlar yerleştirilmesini istemek gibi...Umut İngiltere ama * 1 Temmuz'da AB Dönem Başkanlığı görevini alacak İngiltere elbette Türkiye'nin üyeliğini içtenlikle istiyor. Ancak dönem başkanlığı ayrı bir şapka. Örneğin, geçen yılın ikinci yarısındaki dönem başkanı Hollanda Türkiye'nin üyeliğini aslında desteklemiyordu ama AB adına görev yaptığı için müzakere yolunu açtı. İngiltere de AB'deki genel eğilimin -gönülsüz- avukatı olarak, zirvedeki taleplere uygun politika geliştirebilir mi? Bir olasılık.3 Ekim'de masaya oturdunuz. Karşınızda dönem başkanı İngiltere ve AB Komisyonu yetkilileri var. Ancak bir ay önce Almanya'da seçimi kazanmış Merkel'in de gözü üzerlerinde. Size "Müzakerelerin amacı tam üyelik, ne var ki ne olur ne olmaz diyerek imtiyazlı ortaklık seçeneğini de kayda geçirelim" önerisinde bulunuluyor. Hamleniz ne olmalı. Sizi bilmem ama bizim cevabımız: "Avrupa'da sular duruluncaya, yani peş peşe seçimlerin ve AB tartışmalarının yaşanacağı 2007 sonuna kadar müzakereleri askıya alalım. Biz reformları ve AB müktesebatına uyumu sürdüreceğiz. Ancak siz de 2008 başında masaya oturunca, geçen süreyi müzakere takviminden düşeceksiniz. Kabul mü?" Ölümü gösterip sıtmaya razı etme tuzağına düşmemek için, Ankara da stratejisini hazırlamalı...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.