Anadolu’nun işgal yılları ve Atatürk
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi 1. Dünya Savaşı'nı bizim açımızdan yenik olarak bitirmiştir
12.09.2022 23:40:00
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi 1. Dünya Savaşı'nı bizim açımızdan yenik olarak bitirmiştir.
Celal Bayar, hatıratında milletin her şeyden vazgeçtiği bir sırada Mustafa Kemal Paşa'nın nasıl her şeyi tersine çevirdiğini anlatır:
"Mustafa Kemal, kendisine tebliğ edilen şartların muğlak olduğuna, bundan düşmanların aleyhimize kolayca istifade edebileceğine işaret ederek Sadrazam ve Başkumandanlık Erkan-ı Harbiye Reisi İzzet Paşa'dan mütarekenin bazı maddelerini tasrihini istiyor.
(...) İzzet Paşa, mütarekenin şartlarına her ne pahasına olursa olsun uymak lazım geldiğini, muğlak kısımların tavzihine imkan bulunmadığını, İngilizlere cemilekâr muamele etmek icap eylediğini bildiriyor.
Mustafa Kemal'in bu cevaplara karşılığı şöyledir: Düşmanların her dediğine 'semina ve ata'na' demekle tevellüt edecek akıbet bütün memlekete müstevlileri sahip etmek olacaktır. Bir gün Osmanlı kabinesinin düşman tarafından tayin edileceğini göreceksiniz."
Hakikaten de dediği gibi olacaktır.
Durumu değerlendirmek için Vahdettin ile görüşecek ancak neticenin değişmediğini görünce 18 Teşrinisani 1918'de Vakit'te bir beyanat verecek; bununla Vahdettin ve etrafındakilerle arasındaki görüş ayrılığını ortaya koyacaktır.
Mütareke sonrasında Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman von Sanders'in görevi mütareke ile sona erdi.
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı da Adana'da Mustafa Kemal devraldı. Fakat 7 Kasım 1918'de Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiği için fiilen bu ordular yoktu.
Bundan sonra Mondros hükümlerine göre Anadolu coğrafyasında güvenlik endişesi duydukları yerleri işgal yetkisine sahip devletlerin memleketi istilası başlamıştı.
9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u işgal ettiler.
2 Aralık'ta Fransızlar Dörtyol'a çıktılar.
7 Aralık 1918'de Fransızlar Antakya'yı, müteakiben İskenderun'u,
15 Aralık 1918'de İngilizler Kilis'i,
17 Aralık'ta Mersin'i işgal ettiler.
26 Aralık 1918'e kadar Adana ili Toroslar bölgesinden Pozantı'ya kadar yine Fransızlar tarafından işgal edildi.
29 Aralık'ta Fransızlar Tarsus'u işgal etti.
Adana'ya bir Ermeni polis müdürü tayin edildi.
3 Ocak 1919'da İngilizler Antep'i, 15 Ocak'ta Antep'i, 26 Şubat'ta Maraş'ı, 9 Mart'ta Samsun'u, 24 Mart'ta Urfa'yı işgal ettiler.
5 Kasım 1919'da İngilizler, Suriye toprakları gibi, Urfa, Maraş ve Antep'i Fransızlara bıraktılar.
Bu işgal sürecinde düzenli ordu dağıtılmış olmakla beraber, dinini, namusunu ve vatanını düşünen Türkler, bölgesel ve birbirinden bağımsız olarak Kuvva hareketine başlamışlardı ve bölgesel kongreler ile vatan müdafaasına ilk adımı atmışlardı.
Mustafa Kemal'in başlattığı Kurtuluş Savaşı'nın temellerini halk hareketi ve işgal tepkisi olarak aşağıdaki gelişmelerde görüyoruz.
Hocalar, din adamları, müftüler, Müslüman Türk'ün ruhunda mevcut olan, işgale karşı koyma gücünü ortaya çıkarmış; adeta Mustafa Kemal'e ve Kurtuluş Savaşı'na zemin hazırlamışlardır.
İlk direniş Dörtyol'da Fransızlara karşı gerçekleşti.
15 Mayıs 1919'da, İzmir'in işgalinden sonra resmen başladı.
Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi, Kuvva hareketi, Mustafa Kemal'in dini istismar ederek halkı galeyana getirdiği bir vaka değildir.
Tamamen tabandan; halkın içinden, zaten milletin sinesinde meknuz millî ve dinî hassasiyetlerle doğmuş ve gelişmiştir.
Kısaca, Mustafa Kemal'in kalbindeki iman nuru, Müslüman Türk'ün göğsündeki imanla birleşmiştir.
"Mesela Balıkesir Cephesi ilk kumandanı olan Kazım Paşa (Millet Meclisi Başkanı ve Millî Müdafaa Vekili Orgeneral Kazım Özalp) hatıralarında şöyle demektedir:
"Aynı muhit içinde birbiriyle tezat halinde neticeler alıyorduk. Bunun başlıca sebebi; bazı yerlerde halka hakikatleri açıkça anlatacak vatanperver, cesur şahsiyetler bulabildiğimiz halde, bazı yerlerde gaflet, tereddüt, hatta ihanetle karşılaşmamız idi.
En mükemmel ve emin neticeleri, halkın üzerine büyük tesir sahibi din adamlarımızın Millî Mücdeele'yi en geniş mana ve şümulü ile almalarıyla temin ediyorduk.
Bu meyanda vereceğim gurur verici misaller vardır.
Mesela, Burhaniye kazasında Şükrü ve Mehmet Hoca'lar, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı'nda evvel şahsî teşebbüsleriyle mukavemet teşkilatı kurmuşlardı.
Bu mübarek insanlar, hayatlarını istihkar (hiçe sayarak) ederek vatan kurtuluşu için her türlü fedakârlığı kendi irade ve kararlarıyla yerine getirmişlerdir."
Genelkurmay yayınlarında, "Mustafa Kemal kurtuluş mücadelerine başlamadan evvel, Cebel-i Bereket Kuvay-i Milliye kumandanlığına Yörük Selim Beyi (süvari binbaşısıdır), Kozan, Kadirli, Kilikya, şark mıntıkası kumandanlığına Aydınoğlu Tufan Beyi (General Osman Tufan) Kilikya Kuvva-yi Milliye kumandanlığına Kozanoğlu Binbaşı Doğan Kemal Beyi görevlendirdi" şeklinde yazar. (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 229)
Celal Bayar, hatıratında milletin her şeyden vazgeçtiği bir sırada Mustafa Kemal Paşa'nın nasıl her şeyi tersine çevirdiğini anlatır:
"Mustafa Kemal, kendisine tebliğ edilen şartların muğlak olduğuna, bundan düşmanların aleyhimize kolayca istifade edebileceğine işaret ederek Sadrazam ve Başkumandanlık Erkan-ı Harbiye Reisi İzzet Paşa'dan mütarekenin bazı maddelerini tasrihini istiyor.
(...) İzzet Paşa, mütarekenin şartlarına her ne pahasına olursa olsun uymak lazım geldiğini, muğlak kısımların tavzihine imkan bulunmadığını, İngilizlere cemilekâr muamele etmek icap eylediğini bildiriyor.
Mustafa Kemal'in bu cevaplara karşılığı şöyledir: Düşmanların her dediğine 'semina ve ata'na' demekle tevellüt edecek akıbet bütün memlekete müstevlileri sahip etmek olacaktır. Bir gün Osmanlı kabinesinin düşman tarafından tayin edileceğini göreceksiniz."
Hakikaten de dediği gibi olacaktır.
Durumu değerlendirmek için Vahdettin ile görüşecek ancak neticenin değişmediğini görünce 18 Teşrinisani 1918'de Vakit'te bir beyanat verecek; bununla Vahdettin ve etrafındakilerle arasındaki görüş ayrılığını ortaya koyacaktır.
Mütareke sonrasında Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman von Sanders'in görevi mütareke ile sona erdi.
Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı da Adana'da Mustafa Kemal devraldı. Fakat 7 Kasım 1918'de Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiği için fiilen bu ordular yoktu.
Bundan sonra Mondros hükümlerine göre Anadolu coğrafyasında güvenlik endişesi duydukları yerleri işgal yetkisine sahip devletlerin memleketi istilası başlamıştı.
9 Kasım 1918'de İngilizler İskenderun'u işgal ettiler.
2 Aralık'ta Fransızlar Dörtyol'a çıktılar.
7 Aralık 1918'de Fransızlar Antakya'yı, müteakiben İskenderun'u,
15 Aralık 1918'de İngilizler Kilis'i,
17 Aralık'ta Mersin'i işgal ettiler.
26 Aralık 1918'e kadar Adana ili Toroslar bölgesinden Pozantı'ya kadar yine Fransızlar tarafından işgal edildi.
29 Aralık'ta Fransızlar Tarsus'u işgal etti.
Adana'ya bir Ermeni polis müdürü tayin edildi.
3 Ocak 1919'da İngilizler Antep'i, 15 Ocak'ta Antep'i, 26 Şubat'ta Maraş'ı, 9 Mart'ta Samsun'u, 24 Mart'ta Urfa'yı işgal ettiler.
5 Kasım 1919'da İngilizler, Suriye toprakları gibi, Urfa, Maraş ve Antep'i Fransızlara bıraktılar.
Bu işgal sürecinde düzenli ordu dağıtılmış olmakla beraber, dinini, namusunu ve vatanını düşünen Türkler, bölgesel ve birbirinden bağımsız olarak Kuvva hareketine başlamışlardı ve bölgesel kongreler ile vatan müdafaasına ilk adımı atmışlardı.
Mustafa Kemal'in başlattığı Kurtuluş Savaşı'nın temellerini halk hareketi ve işgal tepkisi olarak aşağıdaki gelişmelerde görüyoruz.
Hocalar, din adamları, müftüler, Müslüman Türk'ün ruhunda mevcut olan, işgale karşı koyma gücünü ortaya çıkarmış; adeta Mustafa Kemal'e ve Kurtuluş Savaşı'na zemin hazırlamışlardır.
İlk direniş Dörtyol'da Fransızlara karşı gerçekleşti.
15 Mayıs 1919'da, İzmir'in işgalinden sonra resmen başladı.
Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi, Kuvva hareketi, Mustafa Kemal'in dini istismar ederek halkı galeyana getirdiği bir vaka değildir.
Tamamen tabandan; halkın içinden, zaten milletin sinesinde meknuz millî ve dinî hassasiyetlerle doğmuş ve gelişmiştir.
Kısaca, Mustafa Kemal'in kalbindeki iman nuru, Müslüman Türk'ün göğsündeki imanla birleşmiştir.
"Mesela Balıkesir Cephesi ilk kumandanı olan Kazım Paşa (Millet Meclisi Başkanı ve Millî Müdafaa Vekili Orgeneral Kazım Özalp) hatıralarında şöyle demektedir:
"Aynı muhit içinde birbiriyle tezat halinde neticeler alıyorduk. Bunun başlıca sebebi; bazı yerlerde halka hakikatleri açıkça anlatacak vatanperver, cesur şahsiyetler bulabildiğimiz halde, bazı yerlerde gaflet, tereddüt, hatta ihanetle karşılaşmamız idi.
En mükemmel ve emin neticeleri, halkın üzerine büyük tesir sahibi din adamlarımızın Millî Mücdeele'yi en geniş mana ve şümulü ile almalarıyla temin ediyorduk.
Bu meyanda vereceğim gurur verici misaller vardır.
Mesela, Burhaniye kazasında Şükrü ve Mehmet Hoca'lar, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı'nda evvel şahsî teşebbüsleriyle mukavemet teşkilatı kurmuşlardı.
Bu mübarek insanlar, hayatlarını istihkar (hiçe sayarak) ederek vatan kurtuluşu için her türlü fedakârlığı kendi irade ve kararlarıyla yerine getirmişlerdir."
Genelkurmay yayınlarında, "Mustafa Kemal kurtuluş mücadelerine başlamadan evvel, Cebel-i Bereket Kuvay-i Milliye kumandanlığına Yörük Selim Beyi (süvari binbaşısıdır), Kozan, Kadirli, Kilikya, şark mıntıkası kumandanlığına Aydınoğlu Tufan Beyi (General Osman Tufan) Kilikya Kuvva-yi Milliye kumandanlığına Kozanoğlu Binbaşı Doğan Kemal Beyi görevlendirdi" şeklinde yazar. (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 229)