Kadın, şahitlik yapacağı olayda, alınacak olan cezayı hafifletebilmek için, diyelim adam 50 sene ceza alacak, kadın bunu da duymuş olsa, inanın 25 senesini affettirebilmek için merhamet hissi galeyana gelerek farklı, suçu hafifletici kelimeler seçebilir. Bu durumda kadın noksandır gibi bir anlayış yok. Bilakis, kadın çok şefkatli, çok merhametli, hiç kimsenin incinmesini, yıkılmasını, yok olmasını istemeyen bir insandır.Bu nedenle İslam dünyasında kadına kadılık, yani hakimlik görevi verilmemiştir. Neden verilmemiştir? Siz şimdi kadını ceza hakimi olarak düşünün. Adam hırsızlık yapar, karşısına çıkacak. Gangsterdir, çetecidir, karşısına çıkacak. Şimdi bütün bunları yargılayan bir kadın yargıç. Yapamaz diye bir şey yok. Hepsinden de güzel yapar. ceza hükümlerini vere vere, öyle bir noktaya gelir ki, üç beş sene sonra, ondaki kadınlık psikolojisi gitmiş, onun yerine erkek psikolojisi hakim olan biri haline gelmiş olur. Böyle bir durumda kadın hırçınlaşır. Bu sefer çocuğa karşı olması gereken şefkati, merhameti, zarafeti kaybolur, yerine hakimiyet makamı rücu eder.Bu nedenle bizim medeniyetimizde kadınlar bu kulvarda değerlendirilmemiştir. Bu kulvara onları sokmamışlardır. Beceremedikleri için değil. Niye beceremesinler? Mesela Türk dünyasında, Türk kültüründe, hakanlar mutlaka hanımlarını yanlarına alırlar. Onlarla iştişare ederek karar verirler. Bu farklı şey. Yukarıda anlattıklarıma zıt değil.Nitekim, Osmanlı padişahları da, sahabei kiram efendilerimiz de hanımları ile çok iştişare etmişlerdir. Ama o kapalı dünyanın bireyleri arasında olması gereken iştişare, yöneticiye bir tavır belirletiyor. Onun önünü açıyor. Onu yönlendiriyor. Bir noktaya taşıyor. Yönetici elindeki iştişare ile geldiği noktada toplantıya giriyor. O artık olaya hakimdir. Bu sefer olaya çok yukardan bakabilme, etraftan hadiseleri seyredebilme imkan ve fırsatını elde ediyor. Kısaca kadının şahadeti konusu, ondaki zarafeti, nezaketi, fazileti koruyabilme ekseninden kaynaklanıyor diyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.