Bakan Erdoğan Bayraktar ile kanser hastası üniversite öğrencisi kızın arasında geçenleri tüm Türkiye büyük bir ibret ve esefle izledi.
Bakan Bayraktar, Edirne temasları çerçevesinde kameralar huzurunda öğle namazını kılmak için Selimiye Camii’ne girerken ürkek tavırlarla yanına sokulan üniversiteli genç kız, kendisinin kanser hastası olduğunu ve ilaçlarının yurtdışından geldiğini söyleyip, ilaçlarının temini konusunda kendisine yardımcı olup olamayacağını sordu.
İşte tam bu sırada Bakan Bayraktar bütün ruh halini, topyekun zihniyetini kaçırdı!
Zihniyeti kaçırmak ne demek?
Bazen insan ağzından bir söz kaçırır ve niyetini ele verir. Bazen bir mimik, bazen de bir bakış sizi ele vermeye yeter de artar bile. Çok ender durumlar vardır ki, bu zamanlarda da tüm zihniyetinizi bir hareketinizle bir fotoğraf karesi gibi masaya koyuverirsiniz. O hareketiniz adeta sizin röntgeniniz gibidir, sizi değerlendirmek için o röntgen tek başına yeterlidir.
Bakan Bayraktar’ın Edirne’de düştüğü durum tam da böyle bir tablodur. Kanser hastası genç kız Bakan Bayraktar’dan para dilenmemesine ve olanca utangaçlığıyla sadece bürokratik bir yardım talebinde bulunmasına karşın Bakan Bayraktar adeta bir dilenciye para verir gibi eline üç beş kuruşu zorla sıkıştırıverdi. Bu da yetmezmiş gibi iki adım sonra dönüp, “bak kızım orada çok para var, sakın düşürme” deme nezaketini, zerafetini de gösterdi!
Kameraların gösterdiği kadarıyla görebildiğimiz, bunu söylemek için zaten güçbela kendisini ikna etmiş, onurunu, gururunu ayaklar altına aldığını düşünerek Bakanın yanına gitmiş genç kız, gördüğü dilenci muamelesiyle adeta yerin dibine girmişti. Ağlamamak için dudaklarını ısırarak kendini zor tutuyordu. Ve Bakanın kameralar huzurunda kıldığı namazın bitmesini bekledi. Bu sırada kızın gitmediğini gören korumalar da kızın etrafında tedbir alıp, önce kızı tartakladı, ardından Bakanın gelmesi ve kameraların çekmesiyle kızı rahat bıraktılar. İşte o anda olanlar, bir insanın (hele hele bir bakanın) başına gelebilecek en kötü durumdu. Genç kız Bakanın verdiği parayı Bakana iade edip, “ben dilenci değilim, alın paranızı, büyük bir hayal kırıklığı yaşattınız” diyerek ellerini yüzüne kapatarak adeta o berbat ortamdan gözyaşlarıyla kaçarak kurtuldu.
Bu yaşananlar bir insanın onurunun, gururunun ve vicdanının ayaklar altına alınmasıdır. O talihsiz genç kız için tutulduğu kanser hastalığından daha beter ve illet bir durumdur. Öyle bir durum ki, ilaçla tedavisi mümkün olmayan ve yıllarca üzerinden atamayacağı kara ve hatta kapkara bir tablodur.
Peki, bütün bunların müsebbibi Bakan Bayraktar’ın yaptıklarının izahı nedir?
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere topyekûn bir zihniyetin hareketle, mimikle, sözle veya eylemle kaçırılması, adeta dışavurumudur.
Bir torba kömür, bir koli makarna ile insanımızın oylarını satın almaya alışmış bir zihniyetin, toplumun tüm katmanlarına reva gördüğü refleksif bir muamele biçimidir. Toplumun tamamını verecekleri üçbeş kuruşla satın alabilecekleri özgüveninin, kameralar önünde bile olsa fütursuzca dışavurumudur.
Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek düsturunun uğramadığı, ‘ne kadar para o kadar güç’ anlayışının algı ve düşün boyutundan davranış biçimine dönüştüğü bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu kara tabloyu izah edecek teknik birçok tabir bulunabilir ancak en güzel ifade “sadaka sosyalizmi” dir. Milletin vergileriyle oluşturduğu devlet gücünü millete dilenci usulüyle dağıtmak ve bu uğurda kendi siyasi ikballerini temine çalışmak durumu da diyebiliriz.
Kendi parasıyla dilenci durumuna düşürülen ve milyonlar önünde izzeti nefisleri ayaklar altına alınan millet olmakla beraber, bu durumu tersyüz edebilecek yegâne güç de millettir.
Bakan Bayraktar, Edirne temasları çerçevesinde kameralar huzurunda öğle namazını kılmak için Selimiye Camii’ne girerken ürkek tavırlarla yanına sokulan üniversiteli genç kız, kendisinin kanser hastası olduğunu ve ilaçlarının yurtdışından geldiğini söyleyip, ilaçlarının temini konusunda kendisine yardımcı olup olamayacağını sordu.
İşte tam bu sırada Bakan Bayraktar bütün ruh halini, topyekun zihniyetini kaçırdı!
Zihniyeti kaçırmak ne demek?
Bazen insan ağzından bir söz kaçırır ve niyetini ele verir. Bazen bir mimik, bazen de bir bakış sizi ele vermeye yeter de artar bile. Çok ender durumlar vardır ki, bu zamanlarda da tüm zihniyetinizi bir hareketinizle bir fotoğraf karesi gibi masaya koyuverirsiniz. O hareketiniz adeta sizin röntgeniniz gibidir, sizi değerlendirmek için o röntgen tek başına yeterlidir.
Bakan Bayraktar’ın Edirne’de düştüğü durum tam da böyle bir tablodur. Kanser hastası genç kız Bakan Bayraktar’dan para dilenmemesine ve olanca utangaçlığıyla sadece bürokratik bir yardım talebinde bulunmasına karşın Bakan Bayraktar adeta bir dilenciye para verir gibi eline üç beş kuruşu zorla sıkıştırıverdi. Bu da yetmezmiş gibi iki adım sonra dönüp, “bak kızım orada çok para var, sakın düşürme” deme nezaketini, zerafetini de gösterdi!
Kameraların gösterdiği kadarıyla görebildiğimiz, bunu söylemek için zaten güçbela kendisini ikna etmiş, onurunu, gururunu ayaklar altına aldığını düşünerek Bakanın yanına gitmiş genç kız, gördüğü dilenci muamelesiyle adeta yerin dibine girmişti. Ağlamamak için dudaklarını ısırarak kendini zor tutuyordu. Ve Bakanın kameralar huzurunda kıldığı namazın bitmesini bekledi. Bu sırada kızın gitmediğini gören korumalar da kızın etrafında tedbir alıp, önce kızı tartakladı, ardından Bakanın gelmesi ve kameraların çekmesiyle kızı rahat bıraktılar. İşte o anda olanlar, bir insanın (hele hele bir bakanın) başına gelebilecek en kötü durumdu. Genç kız Bakanın verdiği parayı Bakana iade edip, “ben dilenci değilim, alın paranızı, büyük bir hayal kırıklığı yaşattınız” diyerek ellerini yüzüne kapatarak adeta o berbat ortamdan gözyaşlarıyla kaçarak kurtuldu.
Bu yaşananlar bir insanın onurunun, gururunun ve vicdanının ayaklar altına alınmasıdır. O talihsiz genç kız için tutulduğu kanser hastalığından daha beter ve illet bir durumdur. Öyle bir durum ki, ilaçla tedavisi mümkün olmayan ve yıllarca üzerinden atamayacağı kara ve hatta kapkara bir tablodur.
Peki, bütün bunların müsebbibi Bakan Bayraktar’ın yaptıklarının izahı nedir?
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere topyekûn bir zihniyetin hareketle, mimikle, sözle veya eylemle kaçırılması, adeta dışavurumudur.
Bir torba kömür, bir koli makarna ile insanımızın oylarını satın almaya alışmış bir zihniyetin, toplumun tüm katmanlarına reva gördüğü refleksif bir muamele biçimidir. Toplumun tamamını verecekleri üçbeş kuruşla satın alabilecekleri özgüveninin, kameralar önünde bile olsa fütursuzca dışavurumudur.
Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek düsturunun uğramadığı, ‘ne kadar para o kadar güç’ anlayışının algı ve düşün boyutundan davranış biçimine dönüştüğü bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu kara tabloyu izah edecek teknik birçok tabir bulunabilir ancak en güzel ifade “sadaka sosyalizmi” dir. Milletin vergileriyle oluşturduğu devlet gücünü millete dilenci usulüyle dağıtmak ve bu uğurda kendi siyasi ikballerini temine çalışmak durumu da diyebiliriz.
Kendi parasıyla dilenci durumuna düşürülen ve milyonlar önünde izzeti nefisleri ayaklar altına alınan millet olmakla beraber, bu durumu tersyüz edebilecek yegâne güç de millettir.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012