Mehmet YILMAZATA
Eylül 2002'de Almanya'da yapılacak genel seçimlerin, dolaylı veya dolaysız olarak orada yaşayan vatandaşlarımızı da etkileyeceği muhakkak. Seçimler öncesinde ana gündem maddelerinden olan ekonomik sorunlar, işsizlik ve göç sorunu Almanya'da yaşayan herkesi etkilenmekle beraber özellikle Türkler üzerinde yoğun tesirler bırakmaktadır. Bilindiği gibi dil sorunu ve içtimai uyuşmazlık Almanya'da yaşayan özellikle Türk gençlerimizin eğitimlerini başarılı bir şekilde tamamlayamamalarına sebep olup, iş piyasasında saygın bir yer kazanma şanslarını da azaltmaktadır. Bundan doğan umutsuzluk kimilerini şiddete veya suç işlenmeye teşvik ederek, Alman toplumunda Türk imajı üzerinde kötü tesirler bırakmaktadır. Die Republikaner (Cumhuriyetçiler) ve NPD (Milli Demokrat Alman Partisi ) gibi küçük aşırı ırkçı ve milliyetçi partiler bu konular üzerinde yoğunlaşıp, toplumda 'yabancı tehdit' veya 'suç işleyen yabancılar' gibi sloganlarla kendi fikirlerini yerleştirmeye çalışıp hem ülkedeki birçok sorunların kaynağı olarak Türkleri sorumlu göstermek hem de bu yol ile ırkçı fikirlerini haklı çıkarmak yoluna gitmektedirler. Öbür partiler genel itibariyle o kadar basit ve haksız sloganları kullanmamakla beraber 'göç sorunu' başlığı altında, (özellikle Hıristyan Demokrat Partisi) yabancıların Almanya'ya gelmesini engelleyebilmek için aile birleşmesi yoluyla anne babalarının yanlarına gelebilen çocukların yaşlarını aşağıya çekmelerinin gerekliliğini savunmaktadır. (16 yaşından 12 veya 8 yaşına).
Yaman çelişki
Almanya'da yaşayan yabancıların topluma intibak meselesi (entegrasyon) seçimlerde ayrı bir öneme sahiptir.Yeşiller partisi veya SPD (Sosyal Demokratlar) o konuda genel olarak daha liberal bir tavır gösterirken, Hıristiyan Demokratlar'da yükselen bazı sesler, yabancılar tarafından bir Alman üst kültürünün tanınması gerektiği ve topluma ve dile uyum sağlayabilmesi için dil kurslarının yanında aileler tarafından evlerinde Türkçe yerine Almanca kullanılması istenmektedir. Zaten yabancı kültür ortamında kimlik aracı olarak kendi diline muhtaç olan Türklerden Alman siyasetçilerin böyle bir talepte bulunması, akıllara bugün ülkemizde yaşanan anadil tartışmalarını ve Almanya'da bu minval üzere yürütülen faaliyetleri getiriyor. Çünkü aynı ülkenin siyasetçileri Türkiye'de Türkçe'nin yanında eğitim dili olarak başka dillerin de kullanılmasının gerekli olduğunu sık sık tekrarlarken, kendi ülkelerinde yaşayan Türklerin evlerinde bile Almanca konuşmalarını isteyecek kadar ileri gitmektedirler. Bu yaman çelişkiyi anlamak gerçekten zor...
Türkler Alman
siyasetinde etkili değil
Türkler, çalışan ve vergi ödeyen insanlar olarak Alman ekonomisine katkıda bulunurken siyasette ve seçimlerde çok etkili oldukları pek söylenemez. Zaten çoğu T.C.uyruklu olan Türklerin seçim hakkı yok.
Çifte pasaporta sahip olanların sayısı da çok büyük olmamakla beraber bir çoğu siyasetle ilgilenmeyip Alman vatandaşlığını daha çok bürokratik ve iş sorunlarını (vize v.s.) kolaylaştıran bir vasıta olarak görmektedirler. Çeşitli partilere üye olan Türk milletvekillerinin etkisi bazı Türk medya kuruluşları tarafından yansıtıldığı gibi büyük değildir. O siyasetçilerin Türk milli değerlerine ne derecede sahip olduğu veya önemsedikleri, dolayısıyla Almanya'da yaşayan Türkleri gerçekten temsil edip etmedikleri zaten Türkiye'de pek sorgulanmayan bir sorudur. Gerçek şudur ki; bir Türk şüphesiz bir Alman partisine üye olup faaliyet gösterebilir ve partisi tarafından milletvekili adayı olarak ta gösterilebilir. Ama emin olun ki o adayın kazanma şansı neredeyse hiç yoktur. Hele hele Doğu Almanya'da bir Türk aday bile bulamazsınız. Çünkü bölge insanının yabancıya ve özellikle Türk'e bakışı bellidir. Almanya'da makam sahibi olmak isteyen bir Türk, bunun bedelini Alman değerlerine ve kültürüne ayak uydurarak öder. Kendi milli ve manevi değerlerine sahip çıkan bir Türkün kanunlara , Alman toplumuna ve kültürüne ne kadar çok saygı gösterirse göstersin-siyasi hayatta en küçük bir başarı şansı yoktur.
Hangi lobiler hangi
Türkiye için?
Yeşiller veya Hıristiyan Demokratlar kendilerini ne kadar liberal gösterseler de, Türk adaylarını Çok kültürlü toplumun birer örneği olarak sunarken onlar için 'göçmen kökenli Almanlar (yani Türk sözünü kullanmadan) tabirini kullandıklarını gözardı etmemeliyiz.
Almanya'daki Türk siyasetçiler, kendi kültürlerine bazen atıfta bulunabilirler ve partiler tarafından da teşvik ediliyorlar zaten. Lakin bu siyasetçilerin Türk kültürü olarak sundukları örnekler, Türkiye'de sadece belirli siyasi, edebi veya sosyal kuruluşları temsil edip bazen açıkça bölücü terör örgütlerinin propagandasını bile içermektedir. Dolayısıyla bu kişilerin sergiledikleri tavırlar, gurbetçilerimizin çoğu tarafından benimsenen toplumsal, kültür ve millet anlayışına ters düşmektedir. Bazı Türk medya kuruluşları tarafından sıklıkla dile getirildiği gibi:
"Avrupa'da Türk lobileri Türkiye için çalışıyor" telkini gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü bu lobilerin menfaati için çalıştıkları Türkiye, kesinlikle Kuvayı Milliye ruhu doğrultusunda kendi milli menfaatlerine sahip çıkan ve kendi hedeflerini kendi ihtiyaçlarına göre serbest ve çağdaş bir şekilde saptayan Türkiye değil, Avrupa'nın istediği gibi davranan ve herşeyi kabul eden, yeniden hasta adam pozisyonuna düşmüş Türkiye'dir!..
Eylül 2002'de Almanya'da yapılacak genel seçimlerin, dolaylı veya dolaysız olarak orada yaşayan vatandaşlarımızı da etkileyeceği muhakkak. Seçimler öncesinde ana gündem maddelerinden olan ekonomik sorunlar, işsizlik ve göç sorunu Almanya'da yaşayan herkesi etkilenmekle beraber özellikle Türkler üzerinde yoğun tesirler bırakmaktadır. Bilindiği gibi dil sorunu ve içtimai uyuşmazlık Almanya'da yaşayan özellikle Türk gençlerimizin eğitimlerini başarılı bir şekilde tamamlayamamalarına sebep olup, iş piyasasında saygın bir yer kazanma şanslarını da azaltmaktadır. Bundan doğan umutsuzluk kimilerini şiddete veya suç işlenmeye teşvik ederek, Alman toplumunda Türk imajı üzerinde kötü tesirler bırakmaktadır. Die Republikaner (Cumhuriyetçiler) ve NPD (Milli Demokrat Alman Partisi ) gibi küçük aşırı ırkçı ve milliyetçi partiler bu konular üzerinde yoğunlaşıp, toplumda 'yabancı tehdit' veya 'suç işleyen yabancılar' gibi sloganlarla kendi fikirlerini yerleştirmeye çalışıp hem ülkedeki birçok sorunların kaynağı olarak Türkleri sorumlu göstermek hem de bu yol ile ırkçı fikirlerini haklı çıkarmak yoluna gitmektedirler. Öbür partiler genel itibariyle o kadar basit ve haksız sloganları kullanmamakla beraber 'göç sorunu' başlığı altında, (özellikle Hıristyan Demokrat Partisi) yabancıların Almanya'ya gelmesini engelleyebilmek için aile birleşmesi yoluyla anne babalarının yanlarına gelebilen çocukların yaşlarını aşağıya çekmelerinin gerekliliğini savunmaktadır. (16 yaşından 12 veya 8 yaşına).
Yaman çelişki
Almanya'da yaşayan yabancıların topluma intibak meselesi (entegrasyon) seçimlerde ayrı bir öneme sahiptir.Yeşiller partisi veya SPD (Sosyal Demokratlar) o konuda genel olarak daha liberal bir tavır gösterirken, Hıristiyan Demokratlar'da yükselen bazı sesler, yabancılar tarafından bir Alman üst kültürünün tanınması gerektiği ve topluma ve dile uyum sağlayabilmesi için dil kurslarının yanında aileler tarafından evlerinde Türkçe yerine Almanca kullanılması istenmektedir. Zaten yabancı kültür ortamında kimlik aracı olarak kendi diline muhtaç olan Türklerden Alman siyasetçilerin böyle bir talepte bulunması, akıllara bugün ülkemizde yaşanan anadil tartışmalarını ve Almanya'da bu minval üzere yürütülen faaliyetleri getiriyor. Çünkü aynı ülkenin siyasetçileri Türkiye'de Türkçe'nin yanında eğitim dili olarak başka dillerin de kullanılmasının gerekli olduğunu sık sık tekrarlarken, kendi ülkelerinde yaşayan Türklerin evlerinde bile Almanca konuşmalarını isteyecek kadar ileri gitmektedirler. Bu yaman çelişkiyi anlamak gerçekten zor...
Türkler Alman
siyasetinde etkili değil
Türkler, çalışan ve vergi ödeyen insanlar olarak Alman ekonomisine katkıda bulunurken siyasette ve seçimlerde çok etkili oldukları pek söylenemez. Zaten çoğu T.C.uyruklu olan Türklerin seçim hakkı yok.
Çifte pasaporta sahip olanların sayısı da çok büyük olmamakla beraber bir çoğu siyasetle ilgilenmeyip Alman vatandaşlığını daha çok bürokratik ve iş sorunlarını (vize v.s.) kolaylaştıran bir vasıta olarak görmektedirler. Çeşitli partilere üye olan Türk milletvekillerinin etkisi bazı Türk medya kuruluşları tarafından yansıtıldığı gibi büyük değildir. O siyasetçilerin Türk milli değerlerine ne derecede sahip olduğu veya önemsedikleri, dolayısıyla Almanya'da yaşayan Türkleri gerçekten temsil edip etmedikleri zaten Türkiye'de pek sorgulanmayan bir sorudur. Gerçek şudur ki; bir Türk şüphesiz bir Alman partisine üye olup faaliyet gösterebilir ve partisi tarafından milletvekili adayı olarak ta gösterilebilir. Ama emin olun ki o adayın kazanma şansı neredeyse hiç yoktur. Hele hele Doğu Almanya'da bir Türk aday bile bulamazsınız. Çünkü bölge insanının yabancıya ve özellikle Türk'e bakışı bellidir. Almanya'da makam sahibi olmak isteyen bir Türk, bunun bedelini Alman değerlerine ve kültürüne ayak uydurarak öder. Kendi milli ve manevi değerlerine sahip çıkan bir Türkün kanunlara , Alman toplumuna ve kültürüne ne kadar çok saygı gösterirse göstersin-siyasi hayatta en küçük bir başarı şansı yoktur.
Hangi lobiler hangi
Türkiye için?
Yeşiller veya Hıristiyan Demokratlar kendilerini ne kadar liberal gösterseler de, Türk adaylarını Çok kültürlü toplumun birer örneği olarak sunarken onlar için 'göçmen kökenli Almanlar (yani Türk sözünü kullanmadan) tabirini kullandıklarını gözardı etmemeliyiz.
Almanya'daki Türk siyasetçiler, kendi kültürlerine bazen atıfta bulunabilirler ve partiler tarafından da teşvik ediliyorlar zaten. Lakin bu siyasetçilerin Türk kültürü olarak sundukları örnekler, Türkiye'de sadece belirli siyasi, edebi veya sosyal kuruluşları temsil edip bazen açıkça bölücü terör örgütlerinin propagandasını bile içermektedir. Dolayısıyla bu kişilerin sergiledikleri tavırlar, gurbetçilerimizin çoğu tarafından benimsenen toplumsal, kültür ve millet anlayışına ters düşmektedir. Bazı Türk medya kuruluşları tarafından sıklıkla dile getirildiği gibi:
"Avrupa'da Türk lobileri Türkiye için çalışıyor" telkini gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü bu lobilerin menfaati için çalıştıkları Türkiye, kesinlikle Kuvayı Milliye ruhu doğrultusunda kendi milli menfaatlerine sahip çıkan ve kendi hedeflerini kendi ihtiyaçlarına göre serbest ve çağdaş bir şekilde saptayan Türkiye değil, Avrupa'nın istediği gibi davranan ve herşeyi kabul eden, yeniden hasta adam pozisyonuna düşmüş Türkiye'dir!..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.