Ali'yi seven Allah'ı sever
Gadir-i Hum’da Resûlullah (s.a.a.) Hz. Ali’nin kolunu kaldırarak buyurdu ki: “Ben kimin mevlâsıysam, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım! Onu veli ve dost edineni Sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana Sen de düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yalnız bırakanı Sen de yalnız bırak”
06.10.2024 12:25:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hz. Peygamber (s.a.a) yanındaki muazzam kalabalıkla birlikte Medine'ye döndüğü sırada, Medine, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı yer olan Cuhfe bölgesindeki Gadir-i Hum denilen yere vardı. Zilhicce ayının on sekiziydi. Orada şu ayet nazil oldu: "Ey Elçi! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et" (Mâide, 67).
Yüce Allah, Hz. Peygamber'e, Hz. Ali'yi insanlara göstermesini ve onu veli edinmenin, ona itaat etmenin herkese farz olduğunu onlar duyurmasını emretti. Bu arada vahiy, kincilerin ve kıskançların şerrine karşı kendisinin korunacağını da Hz. Peygamber'e garanti ediyordu. Kalabalığın başı Cuhfe yakınlarına kadar varmıştı. Peygamber (s.a.a) önde gidenlerin geri döndürülmelerini ve geridekilerin de yerlerinde kalmalarını istedi. Burası, daha önce hiç kimse tarafından konaklama yeri olarak kullanılmamıştı. Eğer vahiy gelmeseydi, Peygamber (s.a.a) de burada konaklamayı düşünmüyordu. Sonra kalabalığın ortasında durdu ve herkesin duyacağı yüksek bir sesle şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Davet edilip de daveti kabul etmiş gibiyim. Size iki ağır emanet bırakıyorum. Biri Allah'ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beyt'im. Benden sonra bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağınıza bakın. Bu ikisi havuz başında Benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar."
Ardından şunları söyledi: "Allah Benim mevlâmdır ve Ben de her mü'min erkek ve kadının mevlâsıyım." Bunu dedikten sonra Ali'nin elinden tuttu ve şöyle dedi: "Ben kimin mevlâsıysam, işte Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım! Onu veli ve dost edineni Sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana Sen de düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yalnız bırakıp yardım etmeyeni Sen de yalnız bırak ve yardım etme. Nereye giderse gitsin, hakkın onunla beraber olmasını sağla. Dikkat edin! Bu sözlerimi burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsınlar."
Daha oradan ayrılmamışlardı ki Emin'ül-Vahy Cebrail şu ayeti indirdi: "Bu gün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'a razı oldum."
Bu ayetin inmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle dedi: "Allah-u ekber! Dinin kemale ermesinden ve nimetini tamamlamasından dolayı." Sonra insanlar Emir'ül-Müminin'i kutlamaya başladılar. Onu kutlayan sahabilerin en başında Şeyheyn Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Diyorlardı ki: "Ne mutlu sana ey Ebu Tâlib'in oğlu! Artık benim ve bütün mü'min erkek ve kadınların mevlâsı oldun." (Es-Sîret'ül-Halebiyye, 3/274; el-Menakıb, İbn'ul-Meğazilî eş-Şafî, s.16; el-Fusûl'ül-Mühimme, İbn-i Sabbağ el-Malikî, s.40; Yenabi'ul-Mevedde, Kunduzî, s.40; Esbab'un-Nüzul, Nişaburî; Metalib'us-Seul, Kemal'ud-Din eş-Şafî; Mefatih'ul-Gayb, Razî; el-Menar, Muhammed Abduh; Tfsir-u İbn-i Şureyh; Tezkiret'ül-Havass, Îbn'ül-Ceuzî; Müs- ned-i İmam Ahmed; Zehair'ul-Ukba, Taberî; er-Riyad'un-Nadıra, Muhibbuddin Taberî).
Rivayete göre, Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Ali için bir çadır kurulmasını istemiş ve Müslümanlara da gruplar hâlinde yanına girerek Emir'ül-Mü'minin sıfatıyla onu selâmlamalarını emretmiştir. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar. Hatta o sırada Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunan eşleri ve diğer Müslümanların hanımları da çadıra girip Emir'ül-Müminin olarak Ali'yi selâmladılar, (el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/176).
Yüce Allah, Hz. Peygamber'e, Hz. Ali'yi insanlara göstermesini ve onu veli edinmenin, ona itaat etmenin herkese farz olduğunu onlar duyurmasını emretti. Bu arada vahiy, kincilerin ve kıskançların şerrine karşı kendisinin korunacağını da Hz. Peygamber'e garanti ediyordu. Kalabalığın başı Cuhfe yakınlarına kadar varmıştı. Peygamber (s.a.a) önde gidenlerin geri döndürülmelerini ve geridekilerin de yerlerinde kalmalarını istedi. Burası, daha önce hiç kimse tarafından konaklama yeri olarak kullanılmamıştı. Eğer vahiy gelmeseydi, Peygamber (s.a.a) de burada konaklamayı düşünmüyordu. Sonra kalabalığın ortasında durdu ve herkesin duyacağı yüksek bir sesle şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Davet edilip de daveti kabul etmiş gibiyim. Size iki ağır emanet bırakıyorum. Biri Allah'ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beyt'im. Benden sonra bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağınıza bakın. Bu ikisi havuz başında Benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar."
Ardından şunları söyledi: "Allah Benim mevlâmdır ve Ben de her mü'min erkek ve kadının mevlâsıyım." Bunu dedikten sonra Ali'nin elinden tuttu ve şöyle dedi: "Ben kimin mevlâsıysam, işte Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım! Onu veli ve dost edineni Sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana Sen de düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yalnız bırakıp yardım etmeyeni Sen de yalnız bırak ve yardım etme. Nereye giderse gitsin, hakkın onunla beraber olmasını sağla. Dikkat edin! Bu sözlerimi burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsınlar."
Daha oradan ayrılmamışlardı ki Emin'ül-Vahy Cebrail şu ayeti indirdi: "Bu gün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'a razı oldum."
Bu ayetin inmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle dedi: "Allah-u ekber! Dinin kemale ermesinden ve nimetini tamamlamasından dolayı." Sonra insanlar Emir'ül-Müminin'i kutlamaya başladılar. Onu kutlayan sahabilerin en başında Şeyheyn Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Diyorlardı ki: "Ne mutlu sana ey Ebu Tâlib'in oğlu! Artık benim ve bütün mü'min erkek ve kadınların mevlâsı oldun." (Es-Sîret'ül-Halebiyye, 3/274; el-Menakıb, İbn'ul-Meğazilî eş-Şafî, s.16; el-Fusûl'ül-Mühimme, İbn-i Sabbağ el-Malikî, s.40; Yenabi'ul-Mevedde, Kunduzî, s.40; Esbab'un-Nüzul, Nişaburî; Metalib'us-Seul, Kemal'ud-Din eş-Şafî; Mefatih'ul-Gayb, Razî; el-Menar, Muhammed Abduh; Tfsir-u İbn-i Şureyh; Tezkiret'ül-Havass, Îbn'ül-Ceuzî; Müs- ned-i İmam Ahmed; Zehair'ul-Ukba, Taberî; er-Riyad'un-Nadıra, Muhibbuddin Taberî).
Rivayete göre, Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Ali için bir çadır kurulmasını istemiş ve Müslümanlara da gruplar hâlinde yanına girerek Emir'ül-Mü'minin sıfatıyla onu selâmlamalarını emretmiştir. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar. Hatta o sırada Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunan eşleri ve diğer Müslümanların hanımları da çadıra girip Emir'ül-Müminin olarak Ali'yi selâmladılar, (el-İrşad, Şeyh Müfid, 1/176).