İbret için, ders çıkarmak için iki ayrı gazeteden iki ayrı yazarın aynı günde yazdıkları yazıları dikkatlerinize arzetmek istiyorum. Siz de, biz de elbette uzayda yaşamıyoruz, bu iki yazar da zannediyorum ki dünya gezegeninin Türkiye tarafında yaşıyorlar ve kendilerine ayrılan köşede her gün insanlara yol göstermeye, yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bir meseleye, bir olaya, bir cisme bakan iki ayrı insan nasıl oluyor da bu kadar farklı sonuçlara varıyorlar?Bu iki yazıdan çıkaracağınız sıhhatli bir sonuç geleceğimiz adına önemli ipuçları da verecektir sizlere.Buyurun:"2002'de memleketin toplam borcu 218 milyar dolardı. 2007'de bu rakam 436 milyar dolar oldu.Yani?Beş yılda iç ve dış borcumuzu tam ikiye(!) katladık.Bu borçla tam 60 tane Atatürk Barajı yapılırdı. Bu para faize harcandı.Peki ya biz; sokaktaki vatandaş ne yaptı?2002'de kredi kartı, vs... borcumuz 4 milyar dolardı...Beş yılda 74 milyar doları buldu.Bu sürede TÜPRAŞ, PETKİM, TELEKOM ve limanlar elden çıkartıldı.Küçük bir örnek verelim sürece dair:2003 Mart'ında 100 milyon dolarla gelen bir Yunan fonu 2006 Mart'ında 225 milyon dolarla çıktı. İyi ve temiz para... Allah bin bereket versin.Cari açığa bakalım... Tam 116 milyar dolar.Gelen sıcak para?108 milyar dolar...Yani o sıcak para ile cari açık finanse edilmiş.Bu ürkek ve yabancı paranın yüzde 80'i borsada...Pazartesi günü birkaç saatte bu paranın 22 milyar doları buharlaştı...Peki ekonomideki bu olağanüstü kırılgan -muhteşem- tablo buysa dünyadaki kriz ne boyutta?1.Başta ABD olmak üzere dünya ekonomisi daralacak. Büyümeler düşecek. Tüketim azalacak.2.Türkiye'de ihracat düşecek. Üretim düşecek. İşsizlik artacak.3.Türkiye'deki fonlar diğer tüm benzer pazarlarda olduğu gibi geri çağırılacak.4.Cari açığın finansmanı ve dış borç ödemesinde sıkıntılar başlayacak. Döviz pahalanacak. Türkiye bu yıl içinde 100 milyar dolar bulmak zorunda.Neden mi?Cari açık finansmanı için 40-45 milyar dolar.Devlet dış borç ödemeleri için 15 milyar dolar.Özel sektörümüz ise 40 milyar dolar bulmak zorunda...Şimdi vaziyet bu... Peki AK Parti ne yapıyor? Bu boyutta bir dalgayı göğüslemek için: H-i-ç-b-i-r-ş-e-y...Sayın Başbakan bizim uyarılarımızı ve çağrılarımızı art niyetli buluyor...Peki, AK Parti'ye yakın liberal aydınlar, parti içinde ekonomiden anlayanlar, yakın sermaye, bazı kanaat önderleri bu tabloyu göremiyor mu?Görüyor ve biliyor.Başbakan'a ne çağrısı yapıyorlar?"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da çetecidir...! Görevden al... Anayasayı değiştir...! Bu gerilimi daha da arttır ve oya tahvil et..!''Tarih bir gün, taammüden, yaptığınız bu kampanyayı yazacak.Başbakan'a yaptığınız çağrılar sorumsuzluk ötesidir.Türkiye'yi seven SORUMLULUK sahibi hiç kimse böylesi bir yıkıcı dalga kapıdayken, olası sosyal etkilerini de gözardı ederek, bir zümrenin veya şahsının çıkarı için böyle davranamaz" (Akşam, Serdar Akinan, 19 Mart 08).Şimdi de diğer yazıyı okuyalım:"Beş yılı aşkın süredir iktidarda bulunan AK Parti, bu süre zarfında milletimize çok sayıda ve çok büyük hizmetler verdi. Bunlardan bir tanesi bile, başka bir hükümetin beş yıllık dönemini doldurmaya yetebilirdi.Bazen, birçoğumuz "bugüne kadar gelip geçen 57 hükümet hiçbir şey yapmamış" demekten kendimizi alıkoyamadık. Görev süresince, AK Parti, olağanüstü icraatları o kadar art arda sıraladı ki, sonunda en çarpıcı başarıları dahi gözümüze alelade olaylar gibi görünmeye başladı. Ama şimdi Yargıtay Başsavcısı'nın tarihî sürpriziyle kapatılma tehlikesine maruz bulunan bu partinin, Türkiye için ne anlam ifade ettiğini hatırlamak ve hatırlatmak ihtiyacını duyuyorum. Kasım 2002 tarihinde göreve başlayan AK Parti hükümeti, rahmetli Ecevit'in meşhur ettiği deyimle, tam bir enkaz devralmıştı. Ayrıca, AB ilişkilerinde Türkiye, gerçek anlamıyla dibe vurmuş, Avrupa kapısı yüzümüze kapanmıştı. Kıbrıs mevzuunda Yunan-Rum ikilisi bizi masada alt etmişti. Vaziyet vahim, geniş halk kitleleri şaşkın ve ümitsizdi. Aydın takımı ise, fikrî planda çözüm üretmek yerine, birbirinden beter cehennem senaryoları yapmakla meşguldü. Ülkemiz bir yandan, hiper aşamasına merdiven dayamış olan enflasyonla mücadele etmek zorunda, diğer yandan da yüksek bir büyüme oranı gerçekleştirerek, önce krizden dolayı yaşanan küçülmeyi telafi etmek, sonra da pastayı olabildiğince büyütmek mecburiyetindeydi. Halbuki, bizim ekonomi tarihimizde böyle bir olay yaşanmamış, ülkemiz hep enflasyon ve büyüme ikilemi içinde gidip gelmişti. Hayrettir ki, durumun vahametine rağmen, Recep Tayyip Erdoğan'ın kaptanlığındaki iktidar inanılmaz, hatta anlaşılmaz bir özgüvenle kolları sıvadı ve çalışmalara başladı. Enflasyon hızla geriletilirken, sürekli ve yüksek bir büyüme temposuna girildi. Kişi başına ortalama milli gelir, geçmiş hükümetlerin mirası olan 2.500 dolarlık hicap verici düzeyinden bugünkü yaklaşık 8 bin dolarlık insanı büyük hülyalara sevk eden seviyesine getirildi. Enflasyon, hiç kimsenin tahmin veya tasavvur etmediği şekilde tek haneli rakama indi. Özelleştirme gelirleri, AK Parti'den evvel yabancı danışmanlara ödenen parayı bile karşılamıyordu. Beş yılda bu alanda tahminlerin fevkinde merhaleler kaydedildi. Hem devlet kasasına para girdi, hem de piyasa ekonomisi güçlendirildi. Yılda zar zor bir milyar dolarlık yabancı sermaye girişiyle yetinirken, bu rakam birkaç senede 20 milyar dolarlara çıkartıldı. Dünyanın en ucuz, en istikrarsız ve en itibarsız banknotu olan Türk Lirası, muhteşem bir operasyonla altı tane sıfırından kurtarıldı: Yeni Türk Lirası adıyla ve uluslararası itibarıyla piyasaya sürüldü. Dolar karşısında hep gerilemesi adeta tabiat kanunu haline gelmiş olan paramız, kısa zamanda bölgesel bir değer ölçüsü oldu. İhracat, devalüasyon sayesinde değil, değerlenen YTL'ye rağmen, 31 milyar dolarlık bir hacimden 110 milyar dolara çıktı, yeni rekorlara doğru çıkışını aynı hızla sürdürüyor. Sınır ticareti canlandırıldı, dış satımımız ülke ve madde bazında çeşitlendirildi. Turizmde Türkiye ismi, en büyük dünya markaları arasına girdi. İç ve dış siyasette de AK Parti, zirvede başarılar gösterdi. Demokratikleşme paketlerini sabırlı ve özenli politikayla bir bir Meclis'ten geçirdi. AB'nin bütün ikiyüzlülüğüne rağmen, akıllı, rasyonel ve pragmatik bir yol izleyerek, Kıbrıs ihtilafında ülkemiz için bugüne kadarki en iyi pozisyonu elde etti" Zaman, Sami Uslu, 19 Mart 08). Sizi bilmem ama benim yaşadığım ülkeyi, özellikle son beş yılı Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan doğru olarak anlatıyor, kusura bakmasın ama Zaman gazetesi yazarı Sami Uslu ise eğer Türkiye'den bahsediyorsa külliyen yalan söylüyor. Elbette sizin kararınızı siz vereceksiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025