Yani bu kadar olur. Ülkemizin yaşadığı en kanlı terör olaylarından biri olan Reyhan’lı saldırısını yuvarlayıp, Esad ile çocuk katliamlarını yan yana getirip, aklaşmak ancak böyle olur.
Erdoğan, milletimizin duygularına oynuyor. (Aşağıda yazacağım) Dışişleri Bakanı kendilerinin büyüklüğünü ispat etmeye çalışıyor. AB bakanı ise her zamanki gibi paparazzi peşinde.
Sanki bu hükümet ilahi bir koruma altında. Aktan daha ak. Hiçbir şeyde sorumlulukları yok. Hükümeti itham edenler ise fitneci, fesat, Türkiye’nin önündeki engel. İnsan hiç aynaya bakmaz mı?
Başbakan Erdoğan diyor ki; (Reyhanlı ile ne alakası varsa) “(Suriye’de ölen) O bebeklerin, o çocukların içler acısı manzarası karşısında susmaktansa, ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı kimliğini şu kürsüye bırakır, çeker giderim”
Sayın Başbakan! Eğer niyetiniz samimiyse, o makamı dokuz yıl önce terk etmiş olmanız lazımdı. Neden?
Irak’tan Nur bacı, sizlere açık mektup göndermişti; Gelin bizi öldürün de, karnımızdaki ABD p.çlerinden kurtarın, diye.
Irak’ta milyondan fazla Müslüman (bebek, çocuk, yaşlı, genç vs.) katledildi. Bir o kadarı sakat kaldı, yetim kaldı, dul kaldı. Hala o katliamlar devam ediyor.
Siz, katledenlerin yanında oldunuz. Öyle ki! (Katil) ABD’ye yardım etmesek memur maaşlarını ödeyemeyiz, diye Müslüman kanıyla parayı yan yana koymuştunuz.
ABD savunma bakan yardımcısı bile Irak’a müdahaleden çekindiklerini ama sizden cesaret aldıklarını açıklamıştı. Bush, sen ne harika adamsın, diyerek göklere çıkarmıştı. Cesaret ve hizmet madalyanız ise bir Yahudi kuruluşundan gelmişti. O zamanlar merhametiniz neredeydi?
Siyasi yaşamınız boyuncu bütün hükümetleri (DYP, ANAP, DSP, SHP) her adımlarında en çok eleştiren isimlerden biriydiniz. Şimdi sizi eleştiren siyasi ve sosyal anlayışları fırsatçılıkla, fitnecilikle suçluyor ve büyük Türkiye’nin önünde engel olarak hedeflendiriyorsunuz. Asıl fırsatçılık bu değil mi?
“Suriye’deki meselesi AKP’nin veya RTE’nin meselesi değil Türkiye’nin, milletimizin meselesidir, diyor ve kanlı ellerin Türkiye’yi, Suriye bataklığına çekmeye çalıştığını, ifade ediyorsunuz.
Suriye meselesi, Türk Milletinin meselesi değildi. Sizinde çok iyi bildiğiniz ve bahsettiğiniz o kanlı ellerin meselesiydi. Türkiye’yi bu bataklığa neden sürüklüyorsunuz?
Ahmet Davutoğlu ise bu yaşanılan vahşeti hem dramatize ediyor, hem hedef gösteriyor hem de özellikle Suriye bataklığını haklı göstermeye çalışıyor. Asıl vurucu olan ise adeta Rusya’yı biz hizaya getirdik, havası vermesi.
“… Hepimizin yüreği yandı. Bazı çevrelerse iki konuya odaklandı: Birincisi, Suçlular mültecilerdir… İkincisi ise muhalefet, failler üzerinde durmaktansa Türkiye’nin, Suriye politikasını gündeme getirdiler…
Muhalefet demek halkı sorumsuzca kışkırtmak demek değildir. Tecavüzden kaçan bir kadını düşünün. Mütecaviz arkasından gelirken siz ona kapınızı kapatabilir misiniz?..
…Banyas katliamını kim yapmışsa dünkü saldırıda da onların ayak izleri var. Biz o ayak izlerini tespit etmeye çalışıyoruz.
… Bu konunun Suriye Muhalefetiyle bir ilgisi yok. Dün Suriye muhalefet lideri Muaz El hatip bizi arayarak başsağlığı diledi.
Kritik bir aşamadayız. Tam Suriye konusu diplomatik bir ivme kazanmıştı. Bunu da biz sağladık… Bugün her şey Putin’in, Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde gündeme getirdiğimiz formül üzerinde şekilleniyor.”
Derin strateji uzamanı Dışişleri Bakanımız böyle diyor.
Okul bombalayanlar, camilerde âlimleri, cemaati havaya uçuranlar, cami içinde insanların başlarını kesenler, Ürdün kamplarında sığınmacıları para karşılığı pazarlayanlar, kimyasal silah kullandıkları tescillenenler… Hülasa vahşet adına her ne varsa icraata koyanlar (ki, çoğu yabancı ülkelerden gelmiş teröristler) masum ama Suriye’nin meşru yönetimi suçlu.
Sayın Davutoğlu! Bu iddialarınızı Suriye sınırında yaşayan vatandaşlarımıza ve sıcağı sıcağına Reyhanlı’daki kardeşlerimize teyit ettirin, bizde inanalım…
Bitmedi, birde AB Bakanı Egemen Bağış var. Bağış bu terör olayında hem Esad’ı, hem de annesini gündem etti.
“Hiçbir anne bir zalim doğurmak istemez. Sayın Mahluf, (Esad’ın annesi) oğlunun kulağını da çek, ipini de sen çek. Belki evladının acısı yüreğini dağlar ama milyonlarca evlat kazanırsın.”
Ne diyelim; Güler anaya havale ediyorum…
Erdoğan, milletimizin duygularına oynuyor. (Aşağıda yazacağım) Dışişleri Bakanı kendilerinin büyüklüğünü ispat etmeye çalışıyor. AB bakanı ise her zamanki gibi paparazzi peşinde.
Sanki bu hükümet ilahi bir koruma altında. Aktan daha ak. Hiçbir şeyde sorumlulukları yok. Hükümeti itham edenler ise fitneci, fesat, Türkiye’nin önündeki engel. İnsan hiç aynaya bakmaz mı?
Başbakan Erdoğan diyor ki; (Reyhanlı ile ne alakası varsa) “(Suriye’de ölen) O bebeklerin, o çocukların içler acısı manzarası karşısında susmaktansa, ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı kimliğini şu kürsüye bırakır, çeker giderim”
Sayın Başbakan! Eğer niyetiniz samimiyse, o makamı dokuz yıl önce terk etmiş olmanız lazımdı. Neden?
Irak’tan Nur bacı, sizlere açık mektup göndermişti; Gelin bizi öldürün de, karnımızdaki ABD p.çlerinden kurtarın, diye.
Irak’ta milyondan fazla Müslüman (bebek, çocuk, yaşlı, genç vs.) katledildi. Bir o kadarı sakat kaldı, yetim kaldı, dul kaldı. Hala o katliamlar devam ediyor.
Siz, katledenlerin yanında oldunuz. Öyle ki! (Katil) ABD’ye yardım etmesek memur maaşlarını ödeyemeyiz, diye Müslüman kanıyla parayı yan yana koymuştunuz.
ABD savunma bakan yardımcısı bile Irak’a müdahaleden çekindiklerini ama sizden cesaret aldıklarını açıklamıştı. Bush, sen ne harika adamsın, diyerek göklere çıkarmıştı. Cesaret ve hizmet madalyanız ise bir Yahudi kuruluşundan gelmişti. O zamanlar merhametiniz neredeydi?
Siyasi yaşamınız boyuncu bütün hükümetleri (DYP, ANAP, DSP, SHP) her adımlarında en çok eleştiren isimlerden biriydiniz. Şimdi sizi eleştiren siyasi ve sosyal anlayışları fırsatçılıkla, fitnecilikle suçluyor ve büyük Türkiye’nin önünde engel olarak hedeflendiriyorsunuz. Asıl fırsatçılık bu değil mi?
“Suriye’deki meselesi AKP’nin veya RTE’nin meselesi değil Türkiye’nin, milletimizin meselesidir, diyor ve kanlı ellerin Türkiye’yi, Suriye bataklığına çekmeye çalıştığını, ifade ediyorsunuz.
Suriye meselesi, Türk Milletinin meselesi değildi. Sizinde çok iyi bildiğiniz ve bahsettiğiniz o kanlı ellerin meselesiydi. Türkiye’yi bu bataklığa neden sürüklüyorsunuz?
Ahmet Davutoğlu ise bu yaşanılan vahşeti hem dramatize ediyor, hem hedef gösteriyor hem de özellikle Suriye bataklığını haklı göstermeye çalışıyor. Asıl vurucu olan ise adeta Rusya’yı biz hizaya getirdik, havası vermesi.
“… Hepimizin yüreği yandı. Bazı çevrelerse iki konuya odaklandı: Birincisi, Suçlular mültecilerdir… İkincisi ise muhalefet, failler üzerinde durmaktansa Türkiye’nin, Suriye politikasını gündeme getirdiler…
Muhalefet demek halkı sorumsuzca kışkırtmak demek değildir. Tecavüzden kaçan bir kadını düşünün. Mütecaviz arkasından gelirken siz ona kapınızı kapatabilir misiniz?..
…Banyas katliamını kim yapmışsa dünkü saldırıda da onların ayak izleri var. Biz o ayak izlerini tespit etmeye çalışıyoruz.
… Bu konunun Suriye Muhalefetiyle bir ilgisi yok. Dün Suriye muhalefet lideri Muaz El hatip bizi arayarak başsağlığı diledi.
Kritik bir aşamadayız. Tam Suriye konusu diplomatik bir ivme kazanmıştı. Bunu da biz sağladık… Bugün her şey Putin’in, Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde gündeme getirdiğimiz formül üzerinde şekilleniyor.”
Derin strateji uzamanı Dışişleri Bakanımız böyle diyor.
Okul bombalayanlar, camilerde âlimleri, cemaati havaya uçuranlar, cami içinde insanların başlarını kesenler, Ürdün kamplarında sığınmacıları para karşılığı pazarlayanlar, kimyasal silah kullandıkları tescillenenler… Hülasa vahşet adına her ne varsa icraata koyanlar (ki, çoğu yabancı ülkelerden gelmiş teröristler) masum ama Suriye’nin meşru yönetimi suçlu.
Sayın Davutoğlu! Bu iddialarınızı Suriye sınırında yaşayan vatandaşlarımıza ve sıcağı sıcağına Reyhanlı’daki kardeşlerimize teyit ettirin, bizde inanalım…
Bitmedi, birde AB Bakanı Egemen Bağış var. Bağış bu terör olayında hem Esad’ı, hem de annesini gündem etti.
“Hiçbir anne bir zalim doğurmak istemez. Sayın Mahluf, (Esad’ın annesi) oğlunun kulağını da çek, ipini de sen çek. Belki evladının acısı yüreğini dağlar ama milyonlarca evlat kazanırsın.”
Ne diyelim; Güler anaya havale ediyorum…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025