Ahireti iste ama dünyadan da nasibini unutma
Müslüman çalışıp kazanmakla, kazandığıyla madde ve mânâsını Hakk kulvarında kullanarak Allah’a yürümekle mükellef, mücehhez bir varlıktır
13.11.2024 08:44:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İbn Abbâs'dan; "Harûriye (Hâriciler) çıktığı zaman, Ali'nin yanına gittim. Bana şöyle dedi: 'O adamların yanına git!' Bunun üzerine Yemen giysilerinden güzel bir giysi giydim."
(Ebu Zümeyl dedi ki: "İbn Abbâs yakışıklı ve sesi gür bir adamdı.")
İbn Abbâs dedi ki: "Onların yanına vardım; bana şöyle dediler: 'Ey Abbâs'ın oğlu! Merhaba! Nedir bu güzel elbise?'
Onlara, 'Beni ayıplamayın! Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) sırtında bundan daha güzel elbiseler gördüm'dedim."
Mezîde'den, "Fetih günü Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) yanına girdim; kılıcında gümüş ve altın vardı."
Ümmü Mâlik el-Behziye'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) fitneden bahsetti ve onun yakın olduğunu beyan etti.
Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! O zaman insanların en iyisi kimdir?'
'Hayvanların içinde olup da onların hakkını veren, bir yandan da Rabb'ine ibâdet eden kişi. Bir de düşmana güçlü görünmek ve onu korkutmak için at besleyen kişi' buyurdu."
Müslüman çalışıp kazanmakla, kazandığıyla madde ve mânâsını Hakk kulvarında kullanarak Allah'a yürümekle mükellef, mücehhez bir varlıktır.
Bir insan "Allah benden razı olsun" diye gece-gündüz çalışırsa, servet edinirse, bu ibâdet olur.
Niyeti kazandığı ile sadaka vermek, zekât vermek, ailesini kimseye muhtaç etmemek, konu-komşuyu doyurmak, Allah yolunda harcamak gibi Allah rızasına ulaştıracak şeyler olursa, bu dünya serveti, Allah'a götüren bir binek olur. Bu bir ibâdettir.
Bu hâl, ayrıca İslamiyet dışındaki insanların İslamiyet'e kalbinin ısınmasına sebep olur ki, buna dimizde "müellefe-i kulub" denilir. Bunun için de Müslüman, malı tasarrufu altında bulundurmalıdır.
Enes'den, "Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) İslam üzere bir şey istenildiğinde mutlaka vermiştir.
Bir adam geldi ona iki dağ arasında bir arazi verdi. Adam kavmine dönüp şöyle dedi: 'Ey kavmim! Koşun Müslüman olun! Çünkü Muhammed (s.a.a.), fakirlikten korkmayan adam gibi çok veriyor.'
Böylece dünyalık için Müslüman olan adam, çok geçmeden İslam'ı dünya ve üzerindekilerden daha çok sever hâle gelirdi."
Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede; "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez" buyuruyor.
Peygamber Efendimiz mal ile hayır yapma konusunda bir ân önce sevaba, Allah rızâsına, Allah'ın yakınlığına kavuşmak için acele ederdi.
Ukbe b. el-Hâris'den, "O, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) arkasında ikindi namazını kıldı. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), selâmdan sonra kalkıp koşar adımlarla hanımlarının birisinin odasına vardı. O'nun bu hızlı gidişinden cemaat endişelendi.
Çıkıp onların yanına gelip de onlardaki telaş ve endişeyi görünce, şöyle buyurdu: Evimizde biraz altın vardı. Evimizde bulunmasından hoşlanmadım, bir ân önce fakirlere dağıtılmasını emrettim."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Cömert insan, Allah'a yakındır, insanlara yakındır, Cennet'e yakındır, Cehennem'den uzaktır.
Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, Cennet'ten uzaktır; Cehenneme yakındır. Cömert bir câhil, cimri bir âbidden Allah'a daha sevimlidir."
Servet sahibi olup da bunu Allah için cömertlik göstererek harcamak, Cennet'e, Allah'a yakınlığa vesiledir.
Fakat kazanılan malın kimseye hayrı dokunmazsa, çalışırken ve Allah'tan isterken niyet, sadece bu dünyayı kazanmak olursa; o zaman o mal, büyük bir zarar kaynağı olur. Hep bu dünya düşünüldüğü için, Allah unutulur. Böylelerinin âhiretten hiçbir nasipleri yoktur.
Kulun, âhiretine sermaye hazırlamak üzere dünyadan da nasbini unutmamasını, Yüce Allah beyan buyurmaktadır:
"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur.
Onlardan bir kısmı da, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru!' derler.
İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir."
İnsanın gerçek dostu, arkadaşı Allah'ıdır. Eğer biz O'nunla dostluk, arkadaşlık kurabilirsek ne mutlu bize… İnsan, bu zevki, bu mânevîyatı tatması hâlinde madde ile olan irtibatını da sınırlı ve hudutlu tutar.
Onu putlaştırmaz. Ona tapmaz. Çünkü bütün bunların değerinin sadece Hakk ile beraber olduğunu kabul ederek, bilerek ve inanarak onlara yönelmesiyle, bilmeden yönelmesi arasında dağlar kadar fark vardır.
Birisinde vasıta olan madde, eğer Hakk tanınmazsa; gâye hâline gelir, adeta kulun putu olur. Maddeyi elde etmek gâye olunca ve mânânın menşei ve merkezi olan Allah unutulunca; Allah sevgisinin yerini madde sevgisi alır. Tabiri caizse bilmeden gizli şirk durumuna düşülür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
(Ebu Zümeyl dedi ki: "İbn Abbâs yakışıklı ve sesi gür bir adamdı.")
İbn Abbâs dedi ki: "Onların yanına vardım; bana şöyle dediler: 'Ey Abbâs'ın oğlu! Merhaba! Nedir bu güzel elbise?'
Onlara, 'Beni ayıplamayın! Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) sırtında bundan daha güzel elbiseler gördüm'dedim."
Mezîde'den, "Fetih günü Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) yanına girdim; kılıcında gümüş ve altın vardı."
Ümmü Mâlik el-Behziye'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) fitneden bahsetti ve onun yakın olduğunu beyan etti.
Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! O zaman insanların en iyisi kimdir?'
'Hayvanların içinde olup da onların hakkını veren, bir yandan da Rabb'ine ibâdet eden kişi. Bir de düşmana güçlü görünmek ve onu korkutmak için at besleyen kişi' buyurdu."
Müslüman çalışıp kazanmakla, kazandığıyla madde ve mânâsını Hakk kulvarında kullanarak Allah'a yürümekle mükellef, mücehhez bir varlıktır.
Bir insan "Allah benden razı olsun" diye gece-gündüz çalışırsa, servet edinirse, bu ibâdet olur.
Niyeti kazandığı ile sadaka vermek, zekât vermek, ailesini kimseye muhtaç etmemek, konu-komşuyu doyurmak, Allah yolunda harcamak gibi Allah rızasına ulaştıracak şeyler olursa, bu dünya serveti, Allah'a götüren bir binek olur. Bu bir ibâdettir.
Bu hâl, ayrıca İslamiyet dışındaki insanların İslamiyet'e kalbinin ısınmasına sebep olur ki, buna dimizde "müellefe-i kulub" denilir. Bunun için de Müslüman, malı tasarrufu altında bulundurmalıdır.
Enes'den, "Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) İslam üzere bir şey istenildiğinde mutlaka vermiştir.
Bir adam geldi ona iki dağ arasında bir arazi verdi. Adam kavmine dönüp şöyle dedi: 'Ey kavmim! Koşun Müslüman olun! Çünkü Muhammed (s.a.a.), fakirlikten korkmayan adam gibi çok veriyor.'
Böylece dünyalık için Müslüman olan adam, çok geçmeden İslam'ı dünya ve üzerindekilerden daha çok sever hâle gelirdi."
Cenâb-ı Hakk âyet-i kerimede; "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez" buyuruyor.
Peygamber Efendimiz mal ile hayır yapma konusunda bir ân önce sevaba, Allah rızâsına, Allah'ın yakınlığına kavuşmak için acele ederdi.
Ukbe b. el-Hâris'den, "O, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) arkasında ikindi namazını kıldı. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), selâmdan sonra kalkıp koşar adımlarla hanımlarının birisinin odasına vardı. O'nun bu hızlı gidişinden cemaat endişelendi.
Çıkıp onların yanına gelip de onlardaki telaş ve endişeyi görünce, şöyle buyurdu: Evimizde biraz altın vardı. Evimizde bulunmasından hoşlanmadım, bir ân önce fakirlere dağıtılmasını emrettim."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Cömert insan, Allah'a yakındır, insanlara yakındır, Cennet'e yakındır, Cehennem'den uzaktır.
Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, Cennet'ten uzaktır; Cehenneme yakındır. Cömert bir câhil, cimri bir âbidden Allah'a daha sevimlidir."
Servet sahibi olup da bunu Allah için cömertlik göstererek harcamak, Cennet'e, Allah'a yakınlığa vesiledir.
Fakat kazanılan malın kimseye hayrı dokunmazsa, çalışırken ve Allah'tan isterken niyet, sadece bu dünyayı kazanmak olursa; o zaman o mal, büyük bir zarar kaynağı olur. Hep bu dünya düşünüldüğü için, Allah unutulur. Böylelerinin âhiretten hiçbir nasipleri yoktur.
Kulun, âhiretine sermaye hazırlamak üzere dünyadan da nasbini unutmamasını, Yüce Allah beyan buyurmaktadır:
"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur.
Onlardan bir kısmı da, 'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru!' derler.
İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir."
İnsanın gerçek dostu, arkadaşı Allah'ıdır. Eğer biz O'nunla dostluk, arkadaşlık kurabilirsek ne mutlu bize… İnsan, bu zevki, bu mânevîyatı tatması hâlinde madde ile olan irtibatını da sınırlı ve hudutlu tutar.
Onu putlaştırmaz. Ona tapmaz. Çünkü bütün bunların değerinin sadece Hakk ile beraber olduğunu kabul ederek, bilerek ve inanarak onlara yönelmesiyle, bilmeden yönelmesi arasında dağlar kadar fark vardır.
Birisinde vasıta olan madde, eğer Hakk tanınmazsa; gâye hâline gelir, adeta kulun putu olur. Maddeyi elde etmek gâye olunca ve mânânın menşei ve merkezi olan Allah unutulunca; Allah sevgisinin yerini madde sevgisi alır. Tabiri caizse bilmeden gizli şirk durumuna düşülür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)