-Ne oldu hanım niye canın sıkılıyor?
-Ne olacak. Bu kadar yıldır doğru düzgün bir evimiz olmadı.
-Unutma. Bir zamanlar bir kaşığımız bile yoktu.
-Ne yapalım. Şimdi kaşığa mı bakalım.
Adam sükut eder.
***
-Nasılsın Hayriye hanım.
-İyiyim şükürler olsun.
-Duydum ki buralardan gidiyormuşsunuz?
-Evet. Köyümüze, bağımıza dönüyoruz.
-Siz ha! Bu hale mi düşecektiniz?
-Düşmez kalkmaz bir Allah'tır. Biz kuluz. Bütün hallerimize razı olmamız lazımdır. Rüzgar bir oradan bir buradan eser. Azlık-çokluk bizim içindir. Önemli olan şükürdür.
-Bunu nasıl söylüyorsun Hayriye hanım! İnsan en iyi şekilde yaşamalı değil mi?
-Yaşamak... Bizler ebediyet yolcularıyız. Dünya konup göçme yeridir. İmtihan sahasıdır. Gerçek olan ahiret hayatıdır.
-Sen de çok tuhafsın. Bir gün bile halinden şikayet etmezsin.
-Bu hayat geçer... Çember yuvarlanıp menzilinde durur. Madem Rabbime kavuşacağım çamur olmuş, yağmur olmuş boran olmuş güz olmuş ne fark eder ki?
-Ben artık kalkayım. Müsaadenle..
Bayan mırıldana, mırıldana kalkarken:
-Kocam eski kaşıktan razı, komşum köyünden ben daha fazlasını isterim.
***
-Selamun aleyküm.
-.....
-Niye konuşmuyorsun?
-Niye olacak... Bugün televizyonda çok güzel bir elbise gördüm. Neden benim yok...
-Senin de olur.
-Olur olur. Ama ne zaman, ölünce mi?
Adam içinden: (Ölünce olur ama senin gözün orayı görmüyor ki hissetmiyor ki.)
***
-Latife hanım, latife hanım...
-Buyur.
-Bugün ikindi çayına gelsene. Hem biraz dedikodu yaparız.
-Tamam gelirim.
Latife hanım çaya gelir. Pastalar, börekler hazırdır. Tabi bin bir hayal içinde kavrulan evin hanımı, sosyete zannettiği Latife hanıma başlar dert yanmaya.
-Latife hanım, biliyor musun? Artık perdeleri de, mobilyaları da yenilemenin zamanı geldi. Artık bunlar sıkıcı olmaya başladı. Ama bunları bizim beye bir türlü kabul ettiremem. Hayriye hanım gibi "şükür şükür" der başka bir şey bilmez. Biz de biliyoruz ama, her şeyin iyisini yemeli, giymeli ve kullanmalıyız değil mi?
Evin hanımı konuşurken büyük bir iştahla Latife Latife hanımın baş, göz işaretleriyle tasdik edip kendisini destekleyeceğini düşünürken Latife hanım bakın ne desin:
-Bak Şükriye... Babamı tanırsın.
-Aaa. Tanımam mı? Koskoca fabrika sahibi Necmi beyi kim tanımaz.
-Bir gün anneme şöyle demişti. 65 yaşına kadar beni hayatta en etkileyen şu bekçi Hulusi olmuştur. Otuz yıl yanımda çalıştı. Yahu bir gün dedim ki: "Sen hiç sızlanmaz, halinden şikayet etmez misin?" Bana dedi ki: "Şikayet gam ve keder tohumudur. Dikenleri isyandır dokundukça sızı verir. Gönlü pas eder. Şükür ve sabır mutluluk tohumudur. Her halde insanı hoş eder. Cennette yüzünü ak eder. Annem bu sözleri duyunca bayağı duygulanmıştı. Ve babama demişti ki; "Onun iki briketten bir gecekondusunda gaz lambası ışığı altındaki huzuru güneşleri bile aydınlatır".
Evin hanımı dedikodu beklerken, şöyle olmuş böyle olmalı demesini umarken neye uğradığını şaşırır. Latife hamın şöyle bitirir sözünü.
-Bak bugün takvim yaprağında ne yazıyordu: "Eğer şükrederseniz (nimetlerinizi) ziyade ederim" (İbrahim: 7). Ben anladım ki şükreden darda kalmaz. Bugün dünya işte şum gözlülerin yüzünden cehenneme dönüyor.
Evin hanımı baktı baktı ve içinden:
"Sen de mi şükür diyorsun" diye geçirirken Latife hanım şu sözü söylemesin mi:
-Hem senin adın bile Şükriye değil mi?
-Ne olacak. Bu kadar yıldır doğru düzgün bir evimiz olmadı.
-Unutma. Bir zamanlar bir kaşığımız bile yoktu.
-Ne yapalım. Şimdi kaşığa mı bakalım.
Adam sükut eder.
***
-Nasılsın Hayriye hanım.
-İyiyim şükürler olsun.
-Duydum ki buralardan gidiyormuşsunuz?
-Evet. Köyümüze, bağımıza dönüyoruz.
-Siz ha! Bu hale mi düşecektiniz?
-Düşmez kalkmaz bir Allah'tır. Biz kuluz. Bütün hallerimize razı olmamız lazımdır. Rüzgar bir oradan bir buradan eser. Azlık-çokluk bizim içindir. Önemli olan şükürdür.
-Bunu nasıl söylüyorsun Hayriye hanım! İnsan en iyi şekilde yaşamalı değil mi?
-Yaşamak... Bizler ebediyet yolcularıyız. Dünya konup göçme yeridir. İmtihan sahasıdır. Gerçek olan ahiret hayatıdır.
-Sen de çok tuhafsın. Bir gün bile halinden şikayet etmezsin.
-Bu hayat geçer... Çember yuvarlanıp menzilinde durur. Madem Rabbime kavuşacağım çamur olmuş, yağmur olmuş boran olmuş güz olmuş ne fark eder ki?
-Ben artık kalkayım. Müsaadenle..
Bayan mırıldana, mırıldana kalkarken:
-Kocam eski kaşıktan razı, komşum köyünden ben daha fazlasını isterim.
***
-Selamun aleyküm.
-.....
-Niye konuşmuyorsun?
-Niye olacak... Bugün televizyonda çok güzel bir elbise gördüm. Neden benim yok...
-Senin de olur.
-Olur olur. Ama ne zaman, ölünce mi?
Adam içinden: (Ölünce olur ama senin gözün orayı görmüyor ki hissetmiyor ki.)
***
-Latife hanım, latife hanım...
-Buyur.
-Bugün ikindi çayına gelsene. Hem biraz dedikodu yaparız.
-Tamam gelirim.
Latife hanım çaya gelir. Pastalar, börekler hazırdır. Tabi bin bir hayal içinde kavrulan evin hanımı, sosyete zannettiği Latife hanıma başlar dert yanmaya.
-Latife hanım, biliyor musun? Artık perdeleri de, mobilyaları da yenilemenin zamanı geldi. Artık bunlar sıkıcı olmaya başladı. Ama bunları bizim beye bir türlü kabul ettiremem. Hayriye hanım gibi "şükür şükür" der başka bir şey bilmez. Biz de biliyoruz ama, her şeyin iyisini yemeli, giymeli ve kullanmalıyız değil mi?
Evin hanımı konuşurken büyük bir iştahla Latife Latife hanımın baş, göz işaretleriyle tasdik edip kendisini destekleyeceğini düşünürken Latife hanım bakın ne desin:
-Bak Şükriye... Babamı tanırsın.
-Aaa. Tanımam mı? Koskoca fabrika sahibi Necmi beyi kim tanımaz.
-Bir gün anneme şöyle demişti. 65 yaşına kadar beni hayatta en etkileyen şu bekçi Hulusi olmuştur. Otuz yıl yanımda çalıştı. Yahu bir gün dedim ki: "Sen hiç sızlanmaz, halinden şikayet etmez misin?" Bana dedi ki: "Şikayet gam ve keder tohumudur. Dikenleri isyandır dokundukça sızı verir. Gönlü pas eder. Şükür ve sabır mutluluk tohumudur. Her halde insanı hoş eder. Cennette yüzünü ak eder. Annem bu sözleri duyunca bayağı duygulanmıştı. Ve babama demişti ki; "Onun iki briketten bir gecekondusunda gaz lambası ışığı altındaki huzuru güneşleri bile aydınlatır".
Evin hanımı dedikodu beklerken, şöyle olmuş böyle olmalı demesini umarken neye uğradığını şaşırır. Latife hamın şöyle bitirir sözünü.
-Bak bugün takvim yaprağında ne yazıyordu: "Eğer şükrederseniz (nimetlerinizi) ziyade ederim" (İbrahim: 7). Ben anladım ki şükreden darda kalmaz. Bugün dünya işte şum gözlülerin yüzünden cehenneme dönüyor.
Evin hanımı baktı baktı ve içinden:
"Sen de mi şükür diyorsun" diye geçirirken Latife hanım şu sözü söylemesin mi:
-Hem senin adın bile Şükriye değil mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021