Suriye'de siyasi süreçle alakalı çalışmalar hızlandı.
Astana sürecinin garantör ülkeleri olan Türkiye, Rusya ve İran'ın liderleri Tahran Zirvesi'nde bir araya gelmiş ve mutabakatla imzalanan bildiride siyasi sürece vurgu yapılmış, Anayasa komitesi kurulması konusunda karar alınmıştı.
Birkaç gündür de Cenevre'de Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde görüşmeler yapılıyor.
İlk görüşmeler, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura başkanlığında 2 gün boyunca Türk, Rus ve İranlı diplomatlarla gerçekleşti.
Bu toplantılardan sonra Mistura, "Küçük Grup" adı verilen ABD'nin başını çektiği Fransa, Almanya, İngiltere, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'dan oluşan temsilcilerle görüştü.
ABD heyeti, Trump yönetiminin Suriye önerilerini bağlayıcılığı olmayan bir belgeyle Mistura'ya sundu.
Heyet, bu belgenin Suriye'de siyasi çözüm için rehber niteliğinde olduğunu vurguladı.
Esasen bu önerilerdeki bazı maddeler, ABD'nin Suriye ile ilgili hesaplarını da net olarak ortaya koyuyor.
Makyaj niteliğindeki maddeleri ifade etmeme gerek yok ama ABD'nin asıl maksadını ortaya koyanları masaya yatırmamız gerekiyor.
Önerilerin bir maddesi şöyle:
"Küçük Grup, BM'yi anayasa reformu ve seçimlerin uygulanması için Suriye hükümetinin, kuzeydoğu Suriye'den temsilcilerin ve burada bahsedilen prensiplere bağlı bir çözümden yana olan Suriye muhalefetinin de aralarında bulunduğu bütün siyasi güçleri sürece dahil etmeye teşvik eder."
ABD'nin "kuzeydoğu Suriye"den kastı, terör örgütü PKK'nın uzantısı YPG'nin ana unsur olduğu SDG'nin kontrolündeki bölge…
ABD, kendi kontrolündeki bu bölgenin siyasi süreçte yer alması gerektiğini şart koşuyor.
Diğer bir maddede şu ifade ediliyor:
"DEAŞ'ın kalıcı biçimde yenilgiye uğratılması ile Küresel Koalisyon ve ortakları tarafından temizlenen bölgelere istikrar desteği Suriye'de siyasi çözümün vazgeçilmez unsurlarıdır."
Bu madde, terör temizlendikten sonra da, ABD'ye ve ona bağlı Koalisyon güçlerine Suriye'de kalma imkânını sağlıyor.
Bir diğer madde şöyle:
"Küçük Grup, Suriye'de kimyasal silahların kullanımını engellemek için gerekli tüm adımları atacaktır."
Bu maddeyle de ABD ve ortakları, Suriye'de kimyasal silah provokasyonu düzenlemeye devam edeceğini ve bunu bir baskı aracı olarak kullanacağını açıkça belirtiyor.
ABD, önerilerinde sık sık "Anayasa reformu"ndan bahsediyor. Bundan kastının ne olduğunu ise belgedeki şu maddeden anlıyoruz:
"Cumhurbaşkanının yetkileri hem kuvvetler ayrılığını daha geniş biçimde sağlayacak, hem de diğer merkezi ve bölgesel hükümet kurumlarının bağımsızlığını garanti edecek şekilde yeniden düzenlenmeli."
Diğer bir maddede, "Yönetme yetkisi açık biçimde devredilmeli, sorumluluk bölgesel bazı kapsayacak şekilde dağıtılmalı" diyor.
Yani ABD, yeni Suriye'de merkeziyetçi bir yapı değil, yetkilerin bölgelere devredildiği bir yapı istiyor.
Diğer bir ifadeyle, kontrol ettiği PYD/YPG bölgesinin yetki sahibi olmasının ve de kurumlarının bağımsız olmasının garantisini talep ediyor.
ABD'nin Cenevre'de masaya koyduğu "bağlayıcılığı olmadığını" söyleyip, "rehber prensipler" vurgusu yaptığı belgedeki öneriler, gördüğünüz gibi tamamen ABD'nin Suriye'deki varlığının "kalıcı" olmasına yönelik…
ABD'nin şu andaki varlığı tamamen illegal, ama garantörü olduğu PYD/YPG, BM gözetiminde başlatılan siyasi süreçle ve hazırlanan yeni anayasayla yetki sahibi olur, kurumları da bağımsız olursa, o zaman ABD'nin varlığı da hem yasal, hem de kalıcı olacak.
ABD'nin bütün derdi bu…
Konu Suriye ve Ortadoğu coğrafyası olunca, asla unutmamamız gereken bir gerçek vardır ki, o da Prof. Dr. Haydar Baş'ın, "ABD kendine vatan arıyor ve vatan olarak kendisine Ortadoğu coğrafyasını seçti" tespitidir.
ABD, Irak'ı bunun için işgal etti, parçaladı; Suriye'yi, kurduğu ve desteklediği terör örgütleriyle bu sebeple kan gölüne çevirdi.
Bugün ise elde ettiği kazanımları siyasi süreçlerle koruma derdinde…
Ama unutmayalım ki, Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi, "Asıl hedef Türkiye…"
Aynı menfur hesaplar Türkiye için de var. Bunları adım adım ortaya koyacaklar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.