Maalesef ülkemiz siyasetinin ve siyasetçilerinin gerçeği bu; ABD denince akan sular duruyor!
Bu gerçek bugünün gerçeği değil. Dünden bugüne bitmeyen siyasette adına dostluk, müttefiklik vs. denen gerçekte ise platonik aşk ve cellada aşk diyebileceğimiz bir durum.
Geçtiğimiz hafta bir dergide Türkiye'yi ziyaret eden ilk ABD başkanı ve ülkemizde yapılan hazırlıkları okudum. Aradan tam 60 yıl geçmiş. Türkiye'de hemen her şey değişmiş. Değişmeyen tek şey ABD sevdası…
ABD başkanı Dwight David Eisenhower 1959'da ülkemize geliyor. Bu ziyaret tarihe, Türkiye'yi ziyaret eden ilk ABD başkanı olarak geçiyor.
Bu ziyaretin öncesi, geldiğinde yapılan kutlamalar, açıklamalar ve sonrasında siyasetçilerin, medyanın duruşuna bakınca, 'bu ne sadakat, bu ne teslimiyet' diyorsun!
O günlerde memurların 100-150 TL maaş aldığı günlerde yüz binlerce liralık bütçe hazırlayıp, ABD başkanını karşılama hazırlıklarına başlıyor.
Sadece Ankara Belediyesi 100.000 lira bütçe ayırarak Sümerbank'tan, Türk bayrağı satın alıyor. Ayrıca Eisenhower'ın 60 metrekarelik tuval üzerine büyük boy yağlı boya resmi hazırlatıyor.
Başka? O gün toplu taşıma bedava yapılıyor. Öğrencilerin, memurların karşılamaya katılmasının sağlanması talimatı veriliyor. On binlerce öğrenci, ellerinde ABD bayrakları, toplamda yarım milyona yakın insanı ABD başkanının önüne diziyorlar. Ayrıca askeri bandolar, on ilden gelen halk oyunları ekipleri hazır kıta bekletiliyor.
ABD başkanının konaklayacağı Hariciye köşkü üzerindeki önemli noktalara; "Türkler, senin hakiki dostlarındır", "Türk-Amerikan dostluğu milletlerimize mal olmuştur" gibi onlarca afişle donatılıyor.
Ve sadece Atatürk'ün kullandığı, Atatürk'ün vefatından sonra Anıtkabir müzesine kaldırılan makam aracı ABD başkanına tahsis ediliyor…
Eisenhower, Ankara'da
Halkı selamlama töreninin ardından Cumhurbaşkanı Celal Bayar, basın toplantısında şöyle diyordu; "İsminiz, halkımızın hafızasında kahraman bir asker, seçkin bir devlet adamı, hürriyet ve sulh ideallerinin büyük koruyucusu olarak yer almıştır.
ABD Başkanı'nın, Türkiye'ye ilk gelişi olmak itibariyle ayrıca tarihi bir ehemmiyet taşıyan bu ziyaretiniz memleketlerimiz arasında aynı insani gayelerden ilham alarak devam eden dostluk münasebetlerinin yeni ve manalı bir ifadesini teşkil etmektedir."
O gün birileri sordu mu, bilmiyorum ama bugün sorduğumuz soru o gün de sorulmalıydı; "ABD, Türk milleti için ne yaptı?"
Medya
İlginçtir! Bu ziyareti değerlendiren medyaya baktığımızda aradan 60 yıl değil bir hafta, 10 gün geçmiş, diyebilirsiniz!
O günde medyanın büyük bölümü ve yazarlar, ABD'nin büyüklüğünü, ABD'siz bir dünyanın olmayacağını, ABD'siz bir Türkiye'nin ayakta duramayacağını yazıyordu.
Örneğin, Peyami Safa, ABD'yi hür milletlerin en büyüğü ve en kudretlisi görüyor ve ilk defa bir ABD Başkanı'nın Türkiye'yi ziyaret etmesini Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir adım olarak yorumluyordu. Safa'ya göre; "Eisenhower'ın kopmaz iplerle dünya barışının ağını kurmak üzere uzun bir seyahate katlanması olayın önemini ortaya koyuyor ve defne dallarıyla taçlandırıyordu."
Cumhuriyet gazetesi yazarı Nadir Nadi; "ABD Başkanı'nın Türkiye ziyaretini iki kutuplu dünyada diyalog kurma yolunda atılmış bir adım olarak görüyor ve barış ortamının en çok Türkleri sevindireceğini düşünüyordu. Çünkü ülke savunmasına hatırı sayılır bir bütçe ayrılmaktaydı."
Bülent Ecevit şöyle yazmıştı;
Ulus gazetesi yazarlarından Bülent Ecevit "CENTO ve Ötesi" adlı makalesinde; "Sadece ABD eksenli ya da CENTO üyeleri kapsamında dış politikaya bağlı kalmanın Uzakdoğu ve Asya'da hatırı sayılır miktarda devleti gözden kaçırmaya sebep olduğuna" inanmaktaydı.
ABD başkanının iyi niyet gezisi, tarafsız ülkeleri etkileyebilmek için dış politikada kullandığı araçlardan biriydi. Türkiye'nin de dış politikada aktif bir rol oynaması için diğer ülkelerle yakın ilişki kurmasında fayda vardır" diyordu.
Türk-Amerikan resmi görüşmeleri sonucunda alınan kararlar
İkili görüşmelerde birçok kararlar alınmış. Benim dikkati çekenler ise şöyle;
ABD bu ziyaretten sonra ülkemize 280 milyon TL hibe ediyor.
Başka? 35 milyon dolarlık bir antlaşma imzalamıştık. ABD'den 300.000 ton buğday, 25.000 ton mısır, 50.000 ton pamuk veya soya fasulyesi yağı alacaktık. Sadece o yıl için ise 500.000 ton buğday satın alınacaktı. (Bu yazıyı hazırlarken Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 46, Güz 2010, s. 295-332 faydalandım)
Gelelim bugüne
Bu topraklarda olan ama okyanus ötesinden yaptığımız ithalat artarak devam ediyor. F-35'te kapı önüne koydular. Bizimkiler hâlâ kapıyı çalıyor. Yaptıkları, yazdıkları, aldıkları kararlar ortada.
Diğer yandan terör örgütüne her türlü silahı verdiğini, imzalanan mutabakata uymadığını ülkemizin en yetkili ağızları ifade etti.
Sonuç; "Telefonla verimli bir görüşme yaptık. ABD'ye gideceğiz."
Neden?
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025