Emre AKMAN
Mevsim bahar. Ancak Ankara siyaseti sanki sonbaharını yaşıyor.
İktidar ortakları hazanı yaşıyor. Başbakan Ecevit'le birlikte iktidar da yatağa düştü. Hastaneden yönetilen ülke manzarası milletimizin sabrını büsbütün taşırıyor.
Krizlerle, yanlış politikalarla yorulan halkımız bu son manzaradan sonra sadece iktidarın gidişi için dua ederek gün sayıyor.
Ankara muhalefetinde de, mecliste de "Hayat damarları her geçen gün dumura uğrayan" bir hâl gözden kaçmıyor.
Ana muhalefet lideri Çiller, iktidara yönelttiği eleştirileriyle, çözüm önerileri ile değil, magazin medyasının ilgisini çekecek sempatik şovlarla gündemde kalmaya çalışıyor.
Medyanın vur-tut taktiği ile şişirilen, belli lobilerce parlatılıp milletin önüne konan AKP'nin de "bir serap" olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir hesabı henüz kendisi ortada yokken şişirilen Erdoğan'ın "balon" olduğunu çok geçmeden milletimiz farketti.
Sesini duydu, dokundu, aradığım bu değil dedi. Bunda Erdoğan'ın ABD'de başka, Rize'de başka, G.Doğu'da başka, İç Anadolu'da başka mesajlar vermesinin rolü büyük.
Daha önemlisi Erdoğan'ın AB, ABD, IMF konularında kraldan fazla kralcı ve teslimiyetçi olmasına millet bir anlam veremedi.
Erdoğan, Yılmaz'dan, Derviş'ten farksız, hatta onlara özenir mesajlar verdi. Belki onlardan farkı geçmişi ve acemiliğiydi.
Onun için Erdoğan'a kredi açan medya Yılmazlaştıkça tuttu, geçmişe döndükçe vurdu.
Tayyip Erdoğan da ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadı. Ne geçmişini ne şimdiki duruşunu başı dik savunamadı.
Erdoğan'ın bu flu duruşu ona kredi açan kitlelerce tez farkedildi.
Erdoğan'ın çatısını kurduğu AKP teşkilatı da aynı çelişkili görüntüsü ile partiyi erozyona uğrattı.
Şampanya patlatan ilçe başkanları görüntüsü Erdoğan'ın projesizliği ile birleştirilince Erdoğan yüzde 25'lerden yüzde 16'ya düştü.
Saadet Partisi Avrupa Birliği'ni savunma noktasında AKP ile yarış içinde. Genel Başkanı, "Bir yakamızda Saadet, bir yakamızda AB bayrağı" diyecek kadar Avrupa Birlikçisi mesajlar veriyor.
Ben anlayamıyorum bunlar niçin ayrıldılar? Aynı hedefe, aynı güzergaha farklı araçlarla gitmenin ötesinde bir fark göremiyoruz.
Avrupa Birliği'ni misyon edinen bir Genel Başkan daha oldu M. Ali Bayar. Medyanın parlatmasına bakılırsa merkez sağı silip süpürecek. Oysa millet nezdinde esamesi okunmuyor.
Avrupa Birliği kervanına son günlerde bir parti daha katıldı: Demokrat Parti.
Bugüne kadar birçok kişinin eline düşen Menderes'ten kalma partinin yeni sahibi Melih Gökçek...
Gökçek'i bilirsiniz. O da, Türk bayrağının yerine Avrupa Birliği'ni çekecek kadar "sabırsız AB'cilerden".
Aylar önce, 100 dev adamla, siyasetin milli takımını kurarak siyasete gireceğini açıklamıştı.
Bizde basın toplantısına bir bakalım dedik. Gözlerimiz yüz dev adamı aradı. Bir de ne görelim Gökçek'in sağına her an kopacakmış gibi iliştirilmiş kendisi gibi bir belediyeci, Burhan Özfatura, bir de tesadüfen Gökçek'in yanına düşmüş MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu.
Gökçek'in milli takımı belli olmuştu. Kalede Gökçek, orta sahada Gökçek, defansta Gökçek...
Görüyorsunuz bir sürü parti. Ama karbon kağıdı ile çoğaltılmış hepsi birbirine benzeyen. AB üyeliğinden başka söyleyecek sözü olmayan partiler. Kimi kadük, kimi güdük, kimi düşük partiler... Birbirini kemirip durmanın ötesinde emin olun hiçbir işlevleri yok.
Çoğalsınlar, çünkü çoğaldıkça AB'nin suyu çıkıyor. Milletimiz mili duruşla Bağımsız Türkiye diyor.
Mevsim bahar. Ancak Ankara siyaseti sanki sonbaharını yaşıyor.
İktidar ortakları hazanı yaşıyor. Başbakan Ecevit'le birlikte iktidar da yatağa düştü. Hastaneden yönetilen ülke manzarası milletimizin sabrını büsbütün taşırıyor.
Krizlerle, yanlış politikalarla yorulan halkımız bu son manzaradan sonra sadece iktidarın gidişi için dua ederek gün sayıyor.
Ankara muhalefetinde de, mecliste de "Hayat damarları her geçen gün dumura uğrayan" bir hâl gözden kaçmıyor.
Ana muhalefet lideri Çiller, iktidara yönelttiği eleştirileriyle, çözüm önerileri ile değil, magazin medyasının ilgisini çekecek sempatik şovlarla gündemde kalmaya çalışıyor.
Medyanın vur-tut taktiği ile şişirilen, belli lobilerce parlatılıp milletin önüne konan AKP'nin de "bir serap" olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir hesabı henüz kendisi ortada yokken şişirilen Erdoğan'ın "balon" olduğunu çok geçmeden milletimiz farketti.
Sesini duydu, dokundu, aradığım bu değil dedi. Bunda Erdoğan'ın ABD'de başka, Rize'de başka, G.Doğu'da başka, İç Anadolu'da başka mesajlar vermesinin rolü büyük.
Daha önemlisi Erdoğan'ın AB, ABD, IMF konularında kraldan fazla kralcı ve teslimiyetçi olmasına millet bir anlam veremedi.
Erdoğan, Yılmaz'dan, Derviş'ten farksız, hatta onlara özenir mesajlar verdi. Belki onlardan farkı geçmişi ve acemiliğiydi.
Onun için Erdoğan'a kredi açan medya Yılmazlaştıkça tuttu, geçmişe döndükçe vurdu.
Tayyip Erdoğan da ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadı. Ne geçmişini ne şimdiki duruşunu başı dik savunamadı.
Erdoğan'ın bu flu duruşu ona kredi açan kitlelerce tez farkedildi.
Erdoğan'ın çatısını kurduğu AKP teşkilatı da aynı çelişkili görüntüsü ile partiyi erozyona uğrattı.
Şampanya patlatan ilçe başkanları görüntüsü Erdoğan'ın projesizliği ile birleştirilince Erdoğan yüzde 25'lerden yüzde 16'ya düştü.
Saadet Partisi Avrupa Birliği'ni savunma noktasında AKP ile yarış içinde. Genel Başkanı, "Bir yakamızda Saadet, bir yakamızda AB bayrağı" diyecek kadar Avrupa Birlikçisi mesajlar veriyor.
Ben anlayamıyorum bunlar niçin ayrıldılar? Aynı hedefe, aynı güzergaha farklı araçlarla gitmenin ötesinde bir fark göremiyoruz.
Avrupa Birliği'ni misyon edinen bir Genel Başkan daha oldu M. Ali Bayar. Medyanın parlatmasına bakılırsa merkez sağı silip süpürecek. Oysa millet nezdinde esamesi okunmuyor.
Avrupa Birliği kervanına son günlerde bir parti daha katıldı: Demokrat Parti.
Bugüne kadar birçok kişinin eline düşen Menderes'ten kalma partinin yeni sahibi Melih Gökçek...
Gökçek'i bilirsiniz. O da, Türk bayrağının yerine Avrupa Birliği'ni çekecek kadar "sabırsız AB'cilerden".
Aylar önce, 100 dev adamla, siyasetin milli takımını kurarak siyasete gireceğini açıklamıştı.
Bizde basın toplantısına bir bakalım dedik. Gözlerimiz yüz dev adamı aradı. Bir de ne görelim Gökçek'in sağına her an kopacakmış gibi iliştirilmiş kendisi gibi bir belediyeci, Burhan Özfatura, bir de tesadüfen Gökçek'in yanına düşmüş MÜSİAD Başkanı Ali Bayramoğlu.
Gökçek'in milli takımı belli olmuştu. Kalede Gökçek, orta sahada Gökçek, defansta Gökçek...
Görüyorsunuz bir sürü parti. Ama karbon kağıdı ile çoğaltılmış hepsi birbirine benzeyen. AB üyeliğinden başka söyleyecek sözü olmayan partiler. Kimi kadük, kimi güdük, kimi düşük partiler... Birbirini kemirip durmanın ötesinde emin olun hiçbir işlevleri yok.
Çoğalsınlar, çünkü çoğaldıkça AB'nin suyu çıkıyor. Milletimiz mili duruşla Bağımsız Türkiye diyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.