l AB'cilerin ekonomi yalanı
AB konusundaki flu fotoğraf gittikçe netleşmesi AB'cilerin nasıl bir yalanla Türkiye'yi oyalamakta olduğunu iyice ortaya çıkardı. Ülkemiz, diğer alanlar bir yana pompalandığının aksine ekonomik alanda da vahim gelişmelerle karşı karşıya kalacak.
l AB bizi fakirleştirecek
Ekonomist Selim Somçağ, ""AB, bizim üzerimize uygun bir kıyafet değil. Eşit şartlarda bile olsa AB'ye üye olmanın Türkiye'ye faydası yok. AB ile birarada olmak bize zenginlik değil fakirlik getirir" diyor.
l 40 yıllık danışıklı döğüş
41 seneden beri AB kapısında oyalanan bir Türkiye var olduğuna dikkat çeken Somçağ, "Türkiye'nin devlet adamlarını, müzakerecilerini 41 senedir oyalamayı birtakım şeyleri paylaşmadan yapmak mümkün değil. Bunların büyük bölümü danışıklı döğüştür" diyerek önemli bir gerçeğe işaret ediyor.
Türkiye'nin 41 yıldır kapısında hem de tarihine, misyonuna, milletinin sahibi bulunduğu şerefli konuma rağmen aşağılanarak oyalandığı AB süreci enteresan bir noktaya geldi, dayandı. Tarihî, kültürel, siyasal, medeniyet ve hepsinden önemlisi inancımız açısından böyle bir birlikte hiç mi hiç yerimiz olmadığının kesinliği bir yana "AB üyeliği özgürlük, demokrasi, ekonomik refah getirecek" propaganda bombardımanının da flu fotoğraf netleştikçe ahlaksızca söylenmiş ve söylenmeye de devam eden bir yalan olduğu ortaya çıktı. Türkiye'nin 41 yılını heba etmesine sebep olan AB macerasının iş, aş, özgürlük, demokrasi, adalet değil Türk insanı için özellikle ekonomik açıdan tam bir felaket getireceğini söyleyen ekonomist Selim Somçağ'ı "Sohbet Masası"na konuk ettik. Ve bizleri AB üyeliğine temel gerekçe gösterilen sahalarda da nasıl vahim bir tablonun beklediğini bir kez daha gördük.
r Selim Bey, 29 Ekim Cumhuriyetin kurulduğu gündü. Aynı gün Roma'da AB Anayasasına imza atıldı. Bu imzada Başbakan Tayyip Erdoğan da vardı. AB Anayasasının bilhassa 29 Ekim'de imzalanmasını ve böyle bir tarihte imzalanmasının içinde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının da bulunmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Selim Somçağ- Bu tesadüflerin üst üste gelmesi hakikaten dikkat çekici. Türkiye'nin en büyük şehri ve Osmanlının başkenti olan İstanbul'un Batılı işgal kuvvetlerinden temizlendiği gün 6 Ekim'de de AB'nin İlerleme Raporu yayınlandı. Bana kalırsa bu tesadüf değil. Çünkü bu günler rahatlıkla bir-iki gün oynatılabilirdi. Ama yapılanlar Türkiye Cumhuriyetini tasfiye amacını taşıyınca işler böyle seyrediyor.
r Bu Anayasaya imza atmakla artık egemenliğimiz de devredilmiş oluyor değil mi?
Somçağ- Tabii. Bu bence vahim ve elim bir olaydır. 29 Ekim'de AB Anayasasının imzalanmasında Türkiye'nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanının gerçek anlamda bir katılımcı değil seyirci olarak bulunmaları bence vahim bir olaydır.
AB, AVRUPA'NIN BİLİNÇLİ BİR TERCİHİ
AB, Avrupa ülkelerinin daha güçlü olmak ve ayakta kalabilmek için girmiş oldukları mücadelenin mantıkî ve tarihi bir sonucudur. Bir tarafta Avrupa'dan dünya hegemonyasını devralmış olan ABD, öbür tarafta Rusya, Uzakdoğu'nun dinamik nüfusu artan toplumlarına karşı ortaya çıkan rekabet ortamında dünya üzerinde daha geri plana düşmemek için bu AB formülünü ortaya çıkarmışlardır. Yoksa Avrupa'da milli duygular, milli devletler, milliyetçilik ortadan kalkmış değil. Avrupa'da hâlâ milli sınır çizgileri canlıdır. Bu milli devletlerin tepesinde oturan irade bilinçli olarak egemenliklerinin bir bölümünü AB adı altındaki ortak bir yapıya devrediyor. Çünkü tekil milli devletler çerçevesinde bugünkü refahını ve dünyadaki imtiyazlı yerini koruyamayacağını görüyor.
Biz ise, çok farklı kategoride bulunan bir ülke olarak böyle bir ihtiyaç içinde değiliz. AB sürecinde Türkiye'nin uyutulması, ikinci sınıf ülke muamele edilmesi, sözde üyelik sürecinin Türkiye'nin parçalanmasına zemin hazırlamasını bir yana koyuyorum. Bize baştan itibaren eşit davranılmış olsa bile AB üyeliği Türkiye için yanlış bir projedir.
r Neden yanlış bir projedir?
Somçağ- Çünkü Türkiye, henüz sanayileşmiş bir ülke değildir. Avrupa ise sanayileşmenin zirvesine gelmiş ve o zirveden aşağı doğru inmekte. Bu itibarla kendilerinden çok daha düşük seviyede olan, fakat bir çok sanayi dalının teknolojisini ülkelerine aktarmış olan başta Çin, Uzakdoğu ülkeleri, bazı Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye ile sanayinin bir çok dalında rekabet etmeleri mümkün değil. Peki bu işi nasıl götürüyorlar? Yüksek teknoloji ürünlerinde tekeli ellerinde tutarak götürüyorlar. Kültürel alanda üstünlükleri var. Ticaret ve finansta da öyle. Bu manivelalarla üstünlüklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Ama genel mânâda sanayileşme ile fert başına milli gelirimizi arttıralım yolu bu ülkeler için kapanmıştır. Türkiye'nin ise daha sanayileşme ile zenginleşme yolunda katedecek çok fazla yolu var.
KIYAFET BİZE UYGUN DE?İL
r Yani Türkiye onlar için basit bir lokma mı?
Somçağ- Onu demek istemiyorum. Demek istediğim AB, bizim üzerimize uygun bir kıyafet değil. AB'nin üzerindeki kıyafet 75 yaşında artık beli bükülmüş, dizleri titreyen, fakat bu arada çok da zenginleşmiş, fazla zenginleşmekten, senelerce et yemekten gut hastalığına yakalanmış bir adamın kıyafeti.
r Ama kamuoyuna anlatılan Avrupa çok farklı bir Avrupa. Hiç de beli bükülmüşlüğünden bahsedilmiyor.
Somçağ- O da ayrı bir konu. AB'ye üye olmanın, eşit şartlarda bile olsa Türkiye'ye faydası yok. Bir misal verelim. Bizde güçlü bir tekstil sanayii var. Buna hammadde sağlayan pamukçuluk var. Varımızı yoğumuzu ortaya koyup GAP'ı gerçekleştirdik. Pamukçuluğa açtık. "Türkiye'nin pamuk üretimi artacak. Tekstile hammadde gelecek" dedik. Fakat bu arada AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladık. AB, işgücü maliyetlerinin çok yüksek olması yüzünden markasız tekstili artık tasfiye etmiş durumda. Yalnız "Pamuk ipliği türü şeylere hiçbir kota uygulamıyorum. Mümkün olan en ucuz şekilde gelsin" diyor. Bir Almanya için bu mantıklı. Gümrük Birliği içinde buna biz de uyuyoruz. Ama bizim bir farkımız var. Biz, tükettiğimizden daha fazla pamuklu ve pamuk üreten bir ülkeyiz. Önemli bir katmadeğer ve istihdam kapısı sağlamış durumdayız. AB'nin kendisi için mantıklı olan bu adımı bizim ekonomimiz için zararlı. Nitekim 2-3 senedir ortaya anormal bir durum çıktı. Türkiye pamuklu tekstil üretiminde rekorlar kırarken pamuk ipliği sektörü sarsıntı geçirdi, pamuk ekim alanları ciddi bir daralma gösterdi. Şu anda geçmişin pamuk ambarı olan Söke'de neredeyse pamuk üretimi ortadan kalktı. Çukurova bile son üç yıldır artan oranda buğdaya dönmeye başladı. Dolayısıyla AB ile birarada olmak bize zenginlik değil fakirlik getirir.
r O zaman şunu net olarak söyleyebiliriz herhalde: Türkiye AB'ye girerse ekonomisi kurtulacak, refah düzeyi artacak, sözlerinin hepsi yalandır.
Somçağ- Bunlar tamamen yalan. AB'nin ekonomik kıstaslarının uygulanması ile ekonomimizin güçleneceği diye bir şey yok.
GÜMRÜK BİRLİ?İ
TURNUSOL OLDU
Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelecek, deniliyor. İyi de burada özellikle gözden kaçırılan nokta diğer aday ülkelerden farklı olarak 1 Ocak 1996'dan itibaren AB ile Gümrük Birliği içine girmiş olmamız. Ben AB sermayesi isem bir ülkeye doğrudan yatırıma neden geleyim? "O ülkede maliyetler ucuz. Ben burada üretip AB'ye satarım" diye gelirim. Ama burada gümrüksüz satış imkanı 8 senedir zaten var. Bu kadar senedir niye doğru dürüst bir yabancı yatırımcı gelmedi? Demek ki gelecek olan adam 1996'dan bu yana gelirdi. Üyelik ile birlikte ekonomik anlamda bugünkünden çok farklı bir şey olmayacak.
AB'nin yardımlarına gelince; AB'nin İspanya, Portekiz, Yunanistan'a yaptığı o cömert yardımlar bir kere son on ülke için çok kısıtlandı. Daha önce bir ülkenin milli geliri AB ortalamasının yüzde 75'inden düşükse AB'nin bu ülkeye özel sübvansiyonlar yapma yükümlülüğü vardı. Şimdi böyle bir yükümlülük yok. Normal AB politikası gereği her ülkeye uygulanan bazı sübvansiyonlar var. Bunun başında da ortak tarım politikası geliyor. Fakat Türkiye'ye bu da uygulanamaz. Çünkü Türkiye'nin şu andaki tarım sektörü AB'deki toplam tarım sektörünün üçte biri büyüklüğünde. Bizdeki tarım sektörü bu ortak tarım politikasına dahil edilirse 50 milyar Euro'luk tarım bütçesi 75 milyar Euro'ya çıkacak. Peki bu para nereden gelecek? Dolayısıyla göreceğiz ki AB ile görüşmeler ilerledikçe, bize, "serbest dolaşımdan nasıl vazgeçti iseniz bundan da vazgeçin" diyecekler.
r Bu husus çok önemli. Bizimkiler AB için hep bu mali yardımlar konusunu da koz olarak kullanıyorlardı. Bu koz da temelsizmiş meğer öyle mi?
Somçağ- Bakınız, serbest dolaşımda kalıcı kısıtlamaların önünü 6 Ekim raporunda açtılar. Diplomatik bir dille "Serbest dolaşım yok" dediler. Bugün Anadolu'da iki haneden birinin Avrupa ülkelerinde akrabası, hısmı var. Bu insanlara hep bu hayal pompalanıyor. "AB'ye üye olduğumuz zaman tası tarağı toplayıp doğru Hamburg'a, Berlin'e gidebileceksiniz" deniliyor. Böyle bir şey yok.
ELMA ŞEKERİ
MİSALİ OYALAMA
r Peki bütün bunlar işin içinde olanlar tarafından konuşulmuyor mu? Yoksa bilerek mi, buna rağmen mi AB'ye üye olmak yolunda yürünüyor?
Somçağ- 41 seneden beri AB kapısında oyalanan bir Türkiye var. Türkiye'nin devlet adamlarını, müzakerecilerini 41 senedir oyalamayı birtakım şeyleri paylaşmadan yapmak mümkün değil. Bunların büyük bölümü danışıklı döğüştür.
Türkiye 1980'lerden sonra Cumhuriyetin kalkınmacı-büyümeci yaklaşımını terk etmiştir. Bunu Türkiye'ye başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri dayattı. "Serbest piyasaya geçeceksiniz. Liberalizme geçeceksiniz. Gümrükleri açacaksınız. Devletin ekonomideki planlayıcı ve öncü rolünü ortadan kaldıracaksınız. Devleti küçülteceksiniz""dediler. Gelişmiş dünyanın çok ağır rekabetinin söz konusu olduğu şartlar altında bir ülke bunlardan vazgeçtiği takdirde sanayileşme ve kalkınmadan vazgeçmiş demektir. Eğer KİT'ler olmasaydı, Türkiye'de sanayileşme hangi özel teşebbüsle başlayacaktı? Karma ekonomi sistemi Türkiye'yi tamamen bir tarım ülkesi olmaktan çıkartıp, yarı sanayileşmiş bir ülke konumuna getirdi. Özel sektördeki sanayinin öncülüğünü de buradan yetişen insanlar yaptı.
Bugün bütün Batı ekonomilerinde, milli gelirde kamunun payı Türkiye'nin bir buçuk katı kadardır. Kamu çalışanlarının istihdam içerisindeki, nüfus içerisindeki oranı Türkiye'nin iki üç katıdır. Bu gerçekler bir propaganda dalgasıyla Türkiye'de halkımızdan gizlendi. Özal iktidarı zamanında gizlenerek bir kampanya yaratıldı. Bu şekilde Türkiye'de kalkınmacı sanayileşmeci ekonominin önü tıkandı. Bunun getireceği ekonomideki daralmanın gözlerden gizlenmesi için bir müddet Dünya Bankası kredileriyle, daha sonra da yurt dışındaki uluslararası tefeci sermayeden borç alınarak çark çevrilmeye çalışıldı. 15 sene içerisinde bugün itibariyle geldiğimiz ortamda Türkiye ekonomisi tıkandı. Karşımızda, uçan kuşa borcu olan, bankacılık-finans sistemi bu borçlar tarafından bloke edilmiş olan, sanayileşme imkanları bir çok sahada tıkanmış olan, istihdam yaratma olanağı tıkanmış bulunan, bağımlı hale düşürülmüş olan bir ekonomik tablo var.
r Ama enflasyonun % 10'un altına düştüğüyle övünülüyor.
Somçağ- Enflasyonun %10'un altına düşmesi insanların alım gücü arttığı anlamına gelmiyor. Bu da çok ucuz bir propaganda. Arjantin 1992'den 2001'e kadar 10 sene para kurulu uyguladı. Enflasyon sıfırdı. Neticede ne oldu? Japonya'da enflasyon yıllardan beri negatif ama büyük bir ekonomik bunalım içinde. Türkiye'de gerçek anlamda, dünyadaki iktisadi gerçekleri tahlil eden ve bunları milletimize anlatmaya çalışan bir iktisatçılar camiasının olmaması ve medyanın büyük ölçüde satılmış olması sebebiyle en küçük ekonomik gerçekler bile ters yüz edilebiliyor. Hitler dönemindeki Gobbels'in propaganda makinası gibi bir propaganda örneği sergileniyor. Tıkanmış bir ekonomik sistem var. Vatandaşa bir gelecek vizyonu sunamıyor. Bu ortamda politikacı esnafı açısından AB hayali ve vizyonu en güzel malzeme. İnsanları hangi elma şekeri ile tavlıyacaksınız? AB bunların kurtuluş kapısı oldu. Ve bunu 1990'lardan itibaren Tansu Çiller, Karayalçın, Mesut Yılmaz özellikle, en son olarak da AKP hükümeti çok güzel kullandı, kullanıyor. Türkiye'de şu anda bulunan AB'ci siyaset esnafının hemen hemen hepsi bundan nemalandı. n
AB konusundaki flu fotoğraf gittikçe netleşmesi AB'cilerin nasıl bir yalanla Türkiye'yi oyalamakta olduğunu iyice ortaya çıkardı. Ülkemiz, diğer alanlar bir yana pompalandığının aksine ekonomik alanda da vahim gelişmelerle karşı karşıya kalacak.
l AB bizi fakirleştirecek
Ekonomist Selim Somçağ, ""AB, bizim üzerimize uygun bir kıyafet değil. Eşit şartlarda bile olsa AB'ye üye olmanın Türkiye'ye faydası yok. AB ile birarada olmak bize zenginlik değil fakirlik getirir" diyor.
l 40 yıllık danışıklı döğüş
41 seneden beri AB kapısında oyalanan bir Türkiye var olduğuna dikkat çeken Somçağ, "Türkiye'nin devlet adamlarını, müzakerecilerini 41 senedir oyalamayı birtakım şeyleri paylaşmadan yapmak mümkün değil. Bunların büyük bölümü danışıklı döğüştür" diyerek önemli bir gerçeğe işaret ediyor.
Türkiye'nin 41 yıldır kapısında hem de tarihine, misyonuna, milletinin sahibi bulunduğu şerefli konuma rağmen aşağılanarak oyalandığı AB süreci enteresan bir noktaya geldi, dayandı. Tarihî, kültürel, siyasal, medeniyet ve hepsinden önemlisi inancımız açısından böyle bir birlikte hiç mi hiç yerimiz olmadığının kesinliği bir yana "AB üyeliği özgürlük, demokrasi, ekonomik refah getirecek" propaganda bombardımanının da flu fotoğraf netleştikçe ahlaksızca söylenmiş ve söylenmeye de devam eden bir yalan olduğu ortaya çıktı. Türkiye'nin 41 yılını heba etmesine sebep olan AB macerasının iş, aş, özgürlük, demokrasi, adalet değil Türk insanı için özellikle ekonomik açıdan tam bir felaket getireceğini söyleyen ekonomist Selim Somçağ'ı "Sohbet Masası"na konuk ettik. Ve bizleri AB üyeliğine temel gerekçe gösterilen sahalarda da nasıl vahim bir tablonun beklediğini bir kez daha gördük.
r Selim Bey, 29 Ekim Cumhuriyetin kurulduğu gündü. Aynı gün Roma'da AB Anayasasına imza atıldı. Bu imzada Başbakan Tayyip Erdoğan da vardı. AB Anayasasının bilhassa 29 Ekim'de imzalanmasını ve böyle bir tarihte imzalanmasının içinde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının da bulunmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Selim Somçağ- Bu tesadüflerin üst üste gelmesi hakikaten dikkat çekici. Türkiye'nin en büyük şehri ve Osmanlının başkenti olan İstanbul'un Batılı işgal kuvvetlerinden temizlendiği gün 6 Ekim'de de AB'nin İlerleme Raporu yayınlandı. Bana kalırsa bu tesadüf değil. Çünkü bu günler rahatlıkla bir-iki gün oynatılabilirdi. Ama yapılanlar Türkiye Cumhuriyetini tasfiye amacını taşıyınca işler böyle seyrediyor.
r Bu Anayasaya imza atmakla artık egemenliğimiz de devredilmiş oluyor değil mi?
Somçağ- Tabii. Bu bence vahim ve elim bir olaydır. 29 Ekim'de AB Anayasasının imzalanmasında Türkiye'nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanının gerçek anlamda bir katılımcı değil seyirci olarak bulunmaları bence vahim bir olaydır.
AB, AVRUPA'NIN BİLİNÇLİ BİR TERCİHİ
AB, Avrupa ülkelerinin daha güçlü olmak ve ayakta kalabilmek için girmiş oldukları mücadelenin mantıkî ve tarihi bir sonucudur. Bir tarafta Avrupa'dan dünya hegemonyasını devralmış olan ABD, öbür tarafta Rusya, Uzakdoğu'nun dinamik nüfusu artan toplumlarına karşı ortaya çıkan rekabet ortamında dünya üzerinde daha geri plana düşmemek için bu AB formülünü ortaya çıkarmışlardır. Yoksa Avrupa'da milli duygular, milli devletler, milliyetçilik ortadan kalkmış değil. Avrupa'da hâlâ milli sınır çizgileri canlıdır. Bu milli devletlerin tepesinde oturan irade bilinçli olarak egemenliklerinin bir bölümünü AB adı altındaki ortak bir yapıya devrediyor. Çünkü tekil milli devletler çerçevesinde bugünkü refahını ve dünyadaki imtiyazlı yerini koruyamayacağını görüyor.
Biz ise, çok farklı kategoride bulunan bir ülke olarak böyle bir ihtiyaç içinde değiliz. AB sürecinde Türkiye'nin uyutulması, ikinci sınıf ülke muamele edilmesi, sözde üyelik sürecinin Türkiye'nin parçalanmasına zemin hazırlamasını bir yana koyuyorum. Bize baştan itibaren eşit davranılmış olsa bile AB üyeliği Türkiye için yanlış bir projedir.
r Neden yanlış bir projedir?
Somçağ- Çünkü Türkiye, henüz sanayileşmiş bir ülke değildir. Avrupa ise sanayileşmenin zirvesine gelmiş ve o zirveden aşağı doğru inmekte. Bu itibarla kendilerinden çok daha düşük seviyede olan, fakat bir çok sanayi dalının teknolojisini ülkelerine aktarmış olan başta Çin, Uzakdoğu ülkeleri, bazı Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye ile sanayinin bir çok dalında rekabet etmeleri mümkün değil. Peki bu işi nasıl götürüyorlar? Yüksek teknoloji ürünlerinde tekeli ellerinde tutarak götürüyorlar. Kültürel alanda üstünlükleri var. Ticaret ve finansta da öyle. Bu manivelalarla üstünlüklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Ama genel mânâda sanayileşme ile fert başına milli gelirimizi arttıralım yolu bu ülkeler için kapanmıştır. Türkiye'nin ise daha sanayileşme ile zenginleşme yolunda katedecek çok fazla yolu var.
KIYAFET BİZE UYGUN DE?İL
r Yani Türkiye onlar için basit bir lokma mı?
Somçağ- Onu demek istemiyorum. Demek istediğim AB, bizim üzerimize uygun bir kıyafet değil. AB'nin üzerindeki kıyafet 75 yaşında artık beli bükülmüş, dizleri titreyen, fakat bu arada çok da zenginleşmiş, fazla zenginleşmekten, senelerce et yemekten gut hastalığına yakalanmış bir adamın kıyafeti.
r Ama kamuoyuna anlatılan Avrupa çok farklı bir Avrupa. Hiç de beli bükülmüşlüğünden bahsedilmiyor.
Somçağ- O da ayrı bir konu. AB'ye üye olmanın, eşit şartlarda bile olsa Türkiye'ye faydası yok. Bir misal verelim. Bizde güçlü bir tekstil sanayii var. Buna hammadde sağlayan pamukçuluk var. Varımızı yoğumuzu ortaya koyup GAP'ı gerçekleştirdik. Pamukçuluğa açtık. "Türkiye'nin pamuk üretimi artacak. Tekstile hammadde gelecek" dedik. Fakat bu arada AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladık. AB, işgücü maliyetlerinin çok yüksek olması yüzünden markasız tekstili artık tasfiye etmiş durumda. Yalnız "Pamuk ipliği türü şeylere hiçbir kota uygulamıyorum. Mümkün olan en ucuz şekilde gelsin" diyor. Bir Almanya için bu mantıklı. Gümrük Birliği içinde buna biz de uyuyoruz. Ama bizim bir farkımız var. Biz, tükettiğimizden daha fazla pamuklu ve pamuk üreten bir ülkeyiz. Önemli bir katmadeğer ve istihdam kapısı sağlamış durumdayız. AB'nin kendisi için mantıklı olan bu adımı bizim ekonomimiz için zararlı. Nitekim 2-3 senedir ortaya anormal bir durum çıktı. Türkiye pamuklu tekstil üretiminde rekorlar kırarken pamuk ipliği sektörü sarsıntı geçirdi, pamuk ekim alanları ciddi bir daralma gösterdi. Şu anda geçmişin pamuk ambarı olan Söke'de neredeyse pamuk üretimi ortadan kalktı. Çukurova bile son üç yıldır artan oranda buğdaya dönmeye başladı. Dolayısıyla AB ile birarada olmak bize zenginlik değil fakirlik getirir.
r O zaman şunu net olarak söyleyebiliriz herhalde: Türkiye AB'ye girerse ekonomisi kurtulacak, refah düzeyi artacak, sözlerinin hepsi yalandır.
Somçağ- Bunlar tamamen yalan. AB'nin ekonomik kıstaslarının uygulanması ile ekonomimizin güçleneceği diye bir şey yok.
GÜMRÜK BİRLİ?İ
TURNUSOL OLDU
Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelecek, deniliyor. İyi de burada özellikle gözden kaçırılan nokta diğer aday ülkelerden farklı olarak 1 Ocak 1996'dan itibaren AB ile Gümrük Birliği içine girmiş olmamız. Ben AB sermayesi isem bir ülkeye doğrudan yatırıma neden geleyim? "O ülkede maliyetler ucuz. Ben burada üretip AB'ye satarım" diye gelirim. Ama burada gümrüksüz satış imkanı 8 senedir zaten var. Bu kadar senedir niye doğru dürüst bir yabancı yatırımcı gelmedi? Demek ki gelecek olan adam 1996'dan bu yana gelirdi. Üyelik ile birlikte ekonomik anlamda bugünkünden çok farklı bir şey olmayacak.
AB'nin yardımlarına gelince; AB'nin İspanya, Portekiz, Yunanistan'a yaptığı o cömert yardımlar bir kere son on ülke için çok kısıtlandı. Daha önce bir ülkenin milli geliri AB ortalamasının yüzde 75'inden düşükse AB'nin bu ülkeye özel sübvansiyonlar yapma yükümlülüğü vardı. Şimdi böyle bir yükümlülük yok. Normal AB politikası gereği her ülkeye uygulanan bazı sübvansiyonlar var. Bunun başında da ortak tarım politikası geliyor. Fakat Türkiye'ye bu da uygulanamaz. Çünkü Türkiye'nin şu andaki tarım sektörü AB'deki toplam tarım sektörünün üçte biri büyüklüğünde. Bizdeki tarım sektörü bu ortak tarım politikasına dahil edilirse 50 milyar Euro'luk tarım bütçesi 75 milyar Euro'ya çıkacak. Peki bu para nereden gelecek? Dolayısıyla göreceğiz ki AB ile görüşmeler ilerledikçe, bize, "serbest dolaşımdan nasıl vazgeçti iseniz bundan da vazgeçin" diyecekler.
r Bu husus çok önemli. Bizimkiler AB için hep bu mali yardımlar konusunu da koz olarak kullanıyorlardı. Bu koz da temelsizmiş meğer öyle mi?
Somçağ- Bakınız, serbest dolaşımda kalıcı kısıtlamaların önünü 6 Ekim raporunda açtılar. Diplomatik bir dille "Serbest dolaşım yok" dediler. Bugün Anadolu'da iki haneden birinin Avrupa ülkelerinde akrabası, hısmı var. Bu insanlara hep bu hayal pompalanıyor. "AB'ye üye olduğumuz zaman tası tarağı toplayıp doğru Hamburg'a, Berlin'e gidebileceksiniz" deniliyor. Böyle bir şey yok.
ELMA ŞEKERİ
MİSALİ OYALAMA
r Peki bütün bunlar işin içinde olanlar tarafından konuşulmuyor mu? Yoksa bilerek mi, buna rağmen mi AB'ye üye olmak yolunda yürünüyor?
Somçağ- 41 seneden beri AB kapısında oyalanan bir Türkiye var. Türkiye'nin devlet adamlarını, müzakerecilerini 41 senedir oyalamayı birtakım şeyleri paylaşmadan yapmak mümkün değil. Bunların büyük bölümü danışıklı döğüştür.
Türkiye 1980'lerden sonra Cumhuriyetin kalkınmacı-büyümeci yaklaşımını terk etmiştir. Bunu Türkiye'ye başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri dayattı. "Serbest piyasaya geçeceksiniz. Liberalizme geçeceksiniz. Gümrükleri açacaksınız. Devletin ekonomideki planlayıcı ve öncü rolünü ortadan kaldıracaksınız. Devleti küçülteceksiniz""dediler. Gelişmiş dünyanın çok ağır rekabetinin söz konusu olduğu şartlar altında bir ülke bunlardan vazgeçtiği takdirde sanayileşme ve kalkınmadan vazgeçmiş demektir. Eğer KİT'ler olmasaydı, Türkiye'de sanayileşme hangi özel teşebbüsle başlayacaktı? Karma ekonomi sistemi Türkiye'yi tamamen bir tarım ülkesi olmaktan çıkartıp, yarı sanayileşmiş bir ülke konumuna getirdi. Özel sektördeki sanayinin öncülüğünü de buradan yetişen insanlar yaptı.
Bugün bütün Batı ekonomilerinde, milli gelirde kamunun payı Türkiye'nin bir buçuk katı kadardır. Kamu çalışanlarının istihdam içerisindeki, nüfus içerisindeki oranı Türkiye'nin iki üç katıdır. Bu gerçekler bir propaganda dalgasıyla Türkiye'de halkımızdan gizlendi. Özal iktidarı zamanında gizlenerek bir kampanya yaratıldı. Bu şekilde Türkiye'de kalkınmacı sanayileşmeci ekonominin önü tıkandı. Bunun getireceği ekonomideki daralmanın gözlerden gizlenmesi için bir müddet Dünya Bankası kredileriyle, daha sonra da yurt dışındaki uluslararası tefeci sermayeden borç alınarak çark çevrilmeye çalışıldı. 15 sene içerisinde bugün itibariyle geldiğimiz ortamda Türkiye ekonomisi tıkandı. Karşımızda, uçan kuşa borcu olan, bankacılık-finans sistemi bu borçlar tarafından bloke edilmiş olan, sanayileşme imkanları bir çok sahada tıkanmış olan, istihdam yaratma olanağı tıkanmış bulunan, bağımlı hale düşürülmüş olan bir ekonomik tablo var.
r Ama enflasyonun % 10'un altına düştüğüyle övünülüyor.
Somçağ- Enflasyonun %10'un altına düşmesi insanların alım gücü arttığı anlamına gelmiyor. Bu da çok ucuz bir propaganda. Arjantin 1992'den 2001'e kadar 10 sene para kurulu uyguladı. Enflasyon sıfırdı. Neticede ne oldu? Japonya'da enflasyon yıllardan beri negatif ama büyük bir ekonomik bunalım içinde. Türkiye'de gerçek anlamda, dünyadaki iktisadi gerçekleri tahlil eden ve bunları milletimize anlatmaya çalışan bir iktisatçılar camiasının olmaması ve medyanın büyük ölçüde satılmış olması sebebiyle en küçük ekonomik gerçekler bile ters yüz edilebiliyor. Hitler dönemindeki Gobbels'in propaganda makinası gibi bir propaganda örneği sergileniyor. Tıkanmış bir ekonomik sistem var. Vatandaşa bir gelecek vizyonu sunamıyor. Bu ortamda politikacı esnafı açısından AB hayali ve vizyonu en güzel malzeme. İnsanları hangi elma şekeri ile tavlıyacaksınız? AB bunların kurtuluş kapısı oldu. Ve bunu 1990'lardan itibaren Tansu Çiller, Karayalçın, Mesut Yılmaz özellikle, en son olarak da AKP hükümeti çok güzel kullandı, kullanıyor. Türkiye'de şu anda bulunan AB'ci siyaset esnafının hemen hemen hepsi bundan nemalandı. n
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.