AB temsilcilerinin konuşmalarının merkezi "insan hakları ve ifade özgürlüğü" üzerinde olmaktadır. Devamlı olarak fikir ve basın hürriyetinden bahsetmektedirler. Ancak onların parlamentoları hemen hemen tüm AB'ye yayılan ve fikir ve söz hürriyetini tamamen katleden Meclis kararları almaktadır. Hiç araştırmadan, tetkik etmeden, arşivlere gitmeden, tarihçilere danışmadan sadece aralarında yaşayan bazı Ermeni örgütlerinin aldatmacalarıyla tarihi soykırım kararlarını almaktadırlar. Bu kararları, hakikatlere aykırı olarak, tarihi bilgi yerine, sanki bu konu basit bir kanun unsuruymuş gibi yasalarla istedikleri şekilde almaktadırlar. Üstelik aksini söyleyene de hemen ceza vermektedirler. Demek ki onlarda ne söz hürriyeti var ne de fikir hürriyeti vardır. Tam bir emperyalist tek taraflı düşünme şekli! Kendileri adeta bir üstün patron, kendinden olmayanlar ise onlara hizmet müstemleke insanlarıdır! Avrupa Birliği'ne yakışmayan ve kesinlikle uymayan bir kara leke oluşturan bu kararlarını da üstelik anında tatbik etmeye kalkışmaktadırlar. Türk insanına AB'nin bir çok ülkesinde (Fransa-Hollanda-Belçika-İsviçre) ve daha birçok yerinde söz ve fikir hürriyetinden bahsedilmektedir. Diğer taraftan "Ermeni soykırımı olmamıştır" diyene hemen hapis cezası uygulanmaya kalkışılmaktadır. Bu büyük tenakuzu-paradoksu onlar kolaylıkla yapmakta ve uygulamaktadır. Buna da söz hürriyeti denmektedir. Sonra da bize gelip de Orhan Pamuk'un yargılanmasının fikir ve söz hürriyeti adına kaldırılmasını istemektedirler! Bu ne insafsızlıktır! Bu çifte standart doğrusu AB'ye kesinlikle yakışmamaktadır! Çünkü bu davranışları insan haklarını ayaklar altına almaktadır! Öte yandan sanki onların bu tutumları yetmiyormuş gibi, bizdeki bazı yazarlar sanki bunları bilmiyormuş ve hiç görmüyormuş gibi, onların fikirlerini de yazmaya çalışmakta ve Türkiye'deki halkın protestolarını üzerlerine çekmektedir. Bu durumlar da ülkemizde, organize bir beyin yıkama, aşağılık duygu aşılaması ve kendimizi kötüleme kampanyası şeklinde yıllardan beri devam etmektedir.Osmanlı'da başlayan kampanya hala devam etmekte Yaklaşık 200 yıldan beri Osmanlı döneminde başlayan bu hasta adam ve Türkleri kötüleme kampanyası tüm hızıyla devam etmektedir. Rahmetli Mustafa Kemal buna tüm gücüyle karşı geldi ve bunu silmeye çalıştı, bir hayli de başarılı oldu. Ancak daha sonraki siyasetçilerimizin aşırı AB sevdası bizi tekrar eski duruma getirmiş oldu. Şimdi de AB tüm varlığı ile Türkiye'nin üzerine yüklenmekte ve bu konuları sonuna kadar işlemeye çalışmaktadır. Türkiye bu hususta çok şey kaybetmektedir. Bu durum tüm hızıyla halen de devam etmektedir. Ancak halkımız direnmekte ve bu duruma karşı çıkmaktadır. Böylece bazı idarecilerimiz ve halkımızın düşünceleri sanki ayrı düşmektedir. Gerçi ara sıra siyasilerimizin de uyarı sesleri bu duruma ve haksızlıklara karşı çıkar gibi duyulmakta ve itiraz etmekte, ancak, çoğu kez bu durum yetersiz kalmaktadır. Üstelik tüm bunlar yetmiyormuş gibi AB'nin yetişmeleri içimizde de türemiş durumdadır. Onlar şimdi AB'nin kalemşörlüklerini yapmaktadırlar. AB'nin her işaret ettiğinde onlar yaylım ateşine katılmakta ve Türkiye'yi içten yıpratmaktadır. Böylece ülkemize karşı, çok acımasız ve dengesiz, hatta şerefsiz sayılabilecek bir diplomatik-medya ve psikolojik savaş oynanmaktadır. Tüm bunların yanında onlara inanan ve onlara adeta tapan, AB'siz Türkiye yerinden kımıldayamaz, gelişemez, ilerleyemez ve hayatta kalamaz diyenler de var. Bu, beyinleri adeta yıkanmış unsurlar da aramızda bizim fikirlerimizi çelmeye çalışıyor! Onlar da tüm güçleriyle bulundukları mevkilerden adeta tempo tutarak AB lehinde taraf tutmakta ve aleni taraftarlık yapmaktadır. Halkımızın ise kafası, kısmen karışmış olmasına rağmen, yine de doğru tarafı seçebilecek durumdadır. Halkımızın bir çoğu ters yayın yapan radyo ve TV'leri dinlememekte, açmamakta veya seyretmemektedir. Onlar kendi içlerindeki milli, varlıklarını inançlarını, gelenek ve göreneklerini, kısacası Türk ve Müslüman adet ve özelliklerini korumakta kararlı olduklarını her seferindeki seçim sandıklarında ortaya koymaktadır. Ancak bu onların seçtikleri insanlar arasında kamufle olanlar da yok değil. Bu durumlarda da halkımız onların da değiştirilmesinde fazla tereddüt etmemektedir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006