İngiltere’nin önemli basın kuruluşlarından olan The Economist dergisinin Türkiye’nin dış politikası ve Bakan Davutoğlu ile ilgili yaptığı analiz oldukça dikkat çekiciydi.
Haberi ve hakkında yazılan yorumları mutlaka okumuşsunuzdur ama bugünkü yazımda önemine binaen birtakım ayrıntıların altını yeniden çizmek istedim.
Bizler birçok değerlendirmemizde AKP’nin Davutoğlu ile başlayan “sıfır sorun” politikasının gerçekte birçok sorunlara yol açtığını, ABD’nin taşeronluğundan yola çıkarak atılan bu adımların Türkiye’nin çıkarlarına değil, ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini, bizleri dostlarımızla düşman, düşmanlarımıza ise emir kulu ettiğini belirtmiştik.
The Economist dergisinin yaptığı analizin de bu bahsettiklerimizi doğrular mahiyette olduğunu gördük.
Batılıları tanıma açısından önemli bir özelliklerini belirtmek istiyorum. Batılılar gizli gizli her türlü haltı karıştırırlar, bütün bunları insan hakları ve demokrasi kılıfıyla yaparlar. Ardından da iş işten geçtikten sonra yaptıklarını bizzat kendileri itiraf ederler. Çünkü bundan büyük bir haz duyarlar. Bu da güç gösterisinin farklı bir versiyonudur.
Hicaz bölgesini Osmanlıdan koparan İngiliz Ajan Humpher’in hatırlarının bugün herkes tarafından bilinmesi, Ebu Garip’te, Guantanamo’da Müslümanlara yapılan zulüm ve işkencelerin fotoğraflarıyla servis edilmesi bunlardan sadece birkaçı… Bugün de yıllardan beri taşeron olarak kullandıkları siyasileri deşifre diyorlar. Halbuki onları bu vadiye sokan da kendileri…
The Economist, Türkiye’nin aktif politikasının gittikçe daha yoğun ve karmaşık bir hale geleceğini, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun daha çok uykusuz geceler yaşayacağını, bu politikanın kendi sorunlarını yarattığını, komşularla zorluklara neden olduğunu belirtmiş.
Yani sıfır sorun politikası, gittikçe karmaşıklaşan sonsuz sorun politikasına dönüştü.
Biraz daha somut ifade edersek, Türkiye’nin Libya, Suriye, Mısır, Tunus, İran, Azerbaycan ve diğer İslam ülkeleri ile ilişkileri gayet güzeldi. Bu ülkeleri yönetenler Türkiye’ye abi gözüyle bakıyor ve Türkiye’den gelen her şeye evet diyorlardı.
Bu ülkelerle sorunu olan ve onlar üzerinde hesap güden iradeler ABD, İsrail ve AB ülkeleriydi. Türkiye, ABD müttefikliği, BOP eşbaşkanlığı, İsrail taşeronluğu ve AB serabı uğruna hiçbir sorun yaşamadığı ülkelere karşı tavır aldı.
Türkiye dertsiz başına ABD’nin, AB’nin ve İsrail’in derdini aldı. Önceleri sadece ürün, hammadde, enerji, para ithal ediyorduk, şimdi ise sorun da ithal etmeye başladık.
Bundan sonra bu ülkelerle aynı dostlukların yaşanması mümkün olmayacak, çünkü liderleri devrilen ülkelerin yeni yönetimleri tamamen Amerikancı, AB’ci ve İsrailci ve onlar bu ülkelerin Türkiye ile dostluk kurmasına asla müsaade etmez. Liderleri direnenler ise Türkiye’nin batı taşeronluğundan son derece rahatsız ve bu sebeple mesafeli davranıyorlar.
Türkiye ve Türk milleti en büyük sermayesini, kendisine duyulan güveni kaybetti.
Economist, Davutoğlu’nu eleştirenlerin şimdi onu İran’ın etkisine karşı Sünni bir bloğu oluşturmakla suçladıklarını savunarak, Batının yıllardan beri planladığı Şii-Sünni çatışması hedefinin hala ön planda olduğunun sinyalini veriyor.
Batı planladığı Türkiye-İran çatışmasının Şii-Sünni çatışması şeklinde bilinmesini istiyor çünkü bu tüm İslam coğrafyasının birbirine girmesine neden olur.
Halbuki, din dersi kitaplarından kelime-i tevhidin ikinci kısmını yani “Muhammedürrasullah” ifadesini çıkartanların, binlerce kilisenin açılmasına ön ayak olanların, domuz etini serbest bırakıp, zinayı suç olmaktan çıkartanların, İslam dünyasına Haçlıların safında namlu doğrultanların Sünnilikle ne ilgisi var merak konusu. Dergi doğal olarak bundan hiç bahsetmiyor.
Dergi, Türkiye’nin Amerika’nın bölgedeki maşası haline geldiğinden de bahsediyor.
AKP’nin sıfır sorun politikasından biz bahsedince pek dikkate almıyorlar, belki bir İngiliz dergisinin itiraflarına yer verirsek ayıkırlar diye düşündük. Bizimki bir umut…
Haberi ve hakkında yazılan yorumları mutlaka okumuşsunuzdur ama bugünkü yazımda önemine binaen birtakım ayrıntıların altını yeniden çizmek istedim.
Bizler birçok değerlendirmemizde AKP’nin Davutoğlu ile başlayan “sıfır sorun” politikasının gerçekte birçok sorunlara yol açtığını, ABD’nin taşeronluğundan yola çıkarak atılan bu adımların Türkiye’nin çıkarlarına değil, ABD’nin ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini, bizleri dostlarımızla düşman, düşmanlarımıza ise emir kulu ettiğini belirtmiştik.
The Economist dergisinin yaptığı analizin de bu bahsettiklerimizi doğrular mahiyette olduğunu gördük.
Batılıları tanıma açısından önemli bir özelliklerini belirtmek istiyorum. Batılılar gizli gizli her türlü haltı karıştırırlar, bütün bunları insan hakları ve demokrasi kılıfıyla yaparlar. Ardından da iş işten geçtikten sonra yaptıklarını bizzat kendileri itiraf ederler. Çünkü bundan büyük bir haz duyarlar. Bu da güç gösterisinin farklı bir versiyonudur.
Hicaz bölgesini Osmanlıdan koparan İngiliz Ajan Humpher’in hatırlarının bugün herkes tarafından bilinmesi, Ebu Garip’te, Guantanamo’da Müslümanlara yapılan zulüm ve işkencelerin fotoğraflarıyla servis edilmesi bunlardan sadece birkaçı… Bugün de yıllardan beri taşeron olarak kullandıkları siyasileri deşifre diyorlar. Halbuki onları bu vadiye sokan da kendileri…
The Economist, Türkiye’nin aktif politikasının gittikçe daha yoğun ve karmaşık bir hale geleceğini, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun daha çok uykusuz geceler yaşayacağını, bu politikanın kendi sorunlarını yarattığını, komşularla zorluklara neden olduğunu belirtmiş.
Yani sıfır sorun politikası, gittikçe karmaşıklaşan sonsuz sorun politikasına dönüştü.
Biraz daha somut ifade edersek, Türkiye’nin Libya, Suriye, Mısır, Tunus, İran, Azerbaycan ve diğer İslam ülkeleri ile ilişkileri gayet güzeldi. Bu ülkeleri yönetenler Türkiye’ye abi gözüyle bakıyor ve Türkiye’den gelen her şeye evet diyorlardı.
Bu ülkelerle sorunu olan ve onlar üzerinde hesap güden iradeler ABD, İsrail ve AB ülkeleriydi. Türkiye, ABD müttefikliği, BOP eşbaşkanlığı, İsrail taşeronluğu ve AB serabı uğruna hiçbir sorun yaşamadığı ülkelere karşı tavır aldı.
Türkiye dertsiz başına ABD’nin, AB’nin ve İsrail’in derdini aldı. Önceleri sadece ürün, hammadde, enerji, para ithal ediyorduk, şimdi ise sorun da ithal etmeye başladık.
Bundan sonra bu ülkelerle aynı dostlukların yaşanması mümkün olmayacak, çünkü liderleri devrilen ülkelerin yeni yönetimleri tamamen Amerikancı, AB’ci ve İsrailci ve onlar bu ülkelerin Türkiye ile dostluk kurmasına asla müsaade etmez. Liderleri direnenler ise Türkiye’nin batı taşeronluğundan son derece rahatsız ve bu sebeple mesafeli davranıyorlar.
Türkiye ve Türk milleti en büyük sermayesini, kendisine duyulan güveni kaybetti.
Economist, Davutoğlu’nu eleştirenlerin şimdi onu İran’ın etkisine karşı Sünni bir bloğu oluşturmakla suçladıklarını savunarak, Batının yıllardan beri planladığı Şii-Sünni çatışması hedefinin hala ön planda olduğunun sinyalini veriyor.
Batı planladığı Türkiye-İran çatışmasının Şii-Sünni çatışması şeklinde bilinmesini istiyor çünkü bu tüm İslam coğrafyasının birbirine girmesine neden olur.
Halbuki, din dersi kitaplarından kelime-i tevhidin ikinci kısmını yani “Muhammedürrasullah” ifadesini çıkartanların, binlerce kilisenin açılmasına ön ayak olanların, domuz etini serbest bırakıp, zinayı suç olmaktan çıkartanların, İslam dünyasına Haçlıların safında namlu doğrultanların Sünnilikle ne ilgisi var merak konusu. Dergi doğal olarak bundan hiç bahsetmiyor.
Dergi, Türkiye’nin Amerika’nın bölgedeki maşası haline geldiğinden de bahsediyor.
AKP’nin sıfır sorun politikasından biz bahsedince pek dikkate almıyorlar, belki bir İngiliz dergisinin itiraflarına yer verirsek ayıkırlar diye düşündük. Bizimki bir umut…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025