7. İmam, Musa Kazım
Ehl-i Beyt soyunun on iki mübarek İmamından yedincisi olan İmam Mûsâ b. Ca’fer’i, yani İmam Mûsâ Kâzım Hazretlerini anlattığımız bu eseri tamamlamamızı sağlayan Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun
04.12.2023 20:11:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





Ehl-i Beyt soyunun on iki mübarek İmamından yedincisi olan İmam Mûsâ b. Ca'fer'i, yani İmam Mûsâ Kâzım Hazretlerini anlattığımız bu eseri tamamlamamızı sağlayan Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun.
İmam Mûsâ Kâzım, İmam Ca'fer es-Sâdık'ın oğlu, İmam Ali er-Rızâ'nın babasıdır (aleyhimü's-selâm).
İmam Ali'nin ve Hz. Fâtıma'nın evladıdır, Hz. Hüseyin'in soyundandır, seyyiddir.
Tam ismi, Mûsâ bin Ca'fer bin Muhammed Bâkır bin Zeynelâbidin bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Tâlib'dir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer, karşılaştığı eziyetlere ve kötü muameleye karşı öfkesini yutabilen özelliği ile Kâzım olarak vasfedilmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi) de, Ehl-i Beyt İmamlarının, imametleri konusunda karşılaşacakları eziyeti ve yaşayacakları baskıyı, onların isimlerini tek tek belirterek önlemek istemiştir.
"Yenâbiu'l-Mevedde" isimli eserde, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) bu konudaki ikazıyla ilgili şu hadis yer alır:
"A'tel isimli bir Yahudi, Peygamberimizin yanına gelerek; 'Ey Muhammed, uzun zamandır sana sormak istediğim bir soru var; eğer cevap verirsen, Senin elinle Müslüman olacağım' dedi.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Sor ey Ammare!' diye buyurdu.
Yahudi, sorularını sormaya başladı, cevaplarını aldıktan sonra, 'Doğru söyledin, peki Senin halifen kimdir?' diye sordu.
Gerekçe olarak da, 'Çünkü halifesi olmayan peygamber yoktur; bizim peygamberimiz Mûsâ b. İmran'ın halifesi de Yûşa b. Nûn idi' dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdular:
'Benim Halifem, Ali b. Ebi Tâlib'dir. Ondan sonra Benim iki torunum olan Hasan ve Hüseyin'dir. Sonra da Hüseyin'in soyundan gelen dokuz kişi birbiri ardınca gelirler.'
Yahudi, 'Ey Muhammed, onların isimleri nelerdir?' diye sorunca; Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
'Hüseyin dünyadan göçtükten sonra oğlu Ali (İmam Zeynelâbidin), ondan sonra oğlu Muhammed (İmam Bâkır), ondan sonra oğlu Ca'fer (İmam es-Sâdık), ondan sonra oğlu Mûsâ (İmam Mûsâ el-Kâzım), ondan sonra oğlu Ali (İmam er-Rızâ), ondan sonra oğlu Muhammed (Muhammed et-Takî), ondan sonra oğlu Ali (İmam Ali en-Nakî), ondan sonra oğlu Hasan (İmam Hasan el- Askerî), ondan sonra da oğlu Hüccetullah Muhammed el-Mehdî'dir. Bunlar on iki kişidirler.'
Yahudi aldığı bu cevaptan sonra Müslüman oldu." (Yenâbiu'l-Mevedde, s. 441; Ferâidu's-Simtayn, Hamevinî, c. 2, s. 133)
İsim isim sayılan imamlar, aslında ümmete bir ikazdır. Ancak Sakife'de başlayan sapma, maalesef bu isimleri de gözlerden ve gönüllerden büyük ölçüde silmiştir.
İmam Kâzım (a.s.) dört yaşında iken yıkılan Emevî Devleti'nin yerini alan Abbasîler, din kisvesine bürünmüş, hilafeti ellerine geçirmiş ve Ehl-i Beyt soyuna madden ve mânen en ağır baskıları yapmaktan geri durmamışlardır.
Ehl-i Beyt'in değişmez kaderidir ki, çile, eziyet, meşakkat hayatları boyunca onları gölgeleri gibi takip etmiştir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer, ömrünün on yıla yakın bir zamanını hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden atıldığı zindan da geçirmiştir.
Zindanda geçen günleri de dâhil olmak üzere, mübarek zamanları her ân ibâdetle ve insanları, Hakk'a davetle geçmiştir.
Zindan günlerinde, yanına girebilen kişilere ders vermiş, sorulan soruları cevaplamıştır.
Babaları İmam Muhammed Bâkır ve İmam Ca'fer'in (a.s.) oluşturduğu Ehl¬i Beyt Mektebi, O'nun döneminde korunmuş ve geliştirilmiştir.
İmamiyye fıkhının birçok konudaki görüşü İmam Kâzım'dan gelen hadislere ve rivâyetlere dayanır.
Biz de eserimizin geniş bir bölümünü elde edebildiğimiz hadislerine ve O'ndan gelen rivâyetlere ayırdık.
Çalışmamızı hazırlarken, ağırlıkla Ehl-i Beyt kaynaklarından istifade etmek zorunda kaldık. İsterdik ki, Cenab-ı Hakk'ın sevip seçtiği bu mübarekler hakkında bizim de dâhil olduğumuz Sünnî dünyada da yeterince kaynak olsun...
Zira üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının İslam'la şereflenmesi de, bu mübarek İmam'ın soyundan gelen Hünkâr Hacı Bektaş Veli eli ile olmuştur.
Bu ne büyük bir karartmadır ki, Masum İmamlar Sünnî dünyada bilinmemekte, hatta gizlenmektedir.
Oysa Sünnî Kadiriyye yolunun da dâhil olduğu mânevî yolların tamamı, İmam Mûsâ Kâzım ve onun ceddi İmam Ali Efendimize dayanır.
Gerçekte tasavvuf ekolünde, Hz. Ali Efendimize dayanmayan bir ekolün hak olması zaten söz konusu olamaz.
İmam Ca'fer Efendimiz bu konuda bir hakikatin altını çizmiştir:
"Ne ilginçtir ki, insanlar bir taraftan, 'Biz ilmimizi Allah Resulü'nden aldık, onunla amel ediyor ve onunla hidayet oluyoruz' diyorlar; bir taraftan da Peygamber ailesi olan bizlerin o ilimlerden habersiz olduğumuza inanıyorlar!
Hâlbuki biz o evin çocuklarıyız. Vahiy bizim evimizde nâzil oldu. İlim bizim vesilemizle size ulaştı. Size göre onlar bu ilmi öğrenip hidayet buldular da, biz öğrenmeyip yoldan mı çıktık?"
Evet, Emevîler ve sonrasında Abbasîlerin, gerek yalan hadis uydurtma ve yayma ile Ehl-i Beyt'i karalamaya, kendilerini üstün göstermeye çalışmaları; gerekse İmamlara ve Ehl-i Beyt sevdalılarına eziyet ve baskı ile yaptıkları, bu ilim hazinelerini gizlemekti.
Sünnî dünyada önemli isimlerin yetişmesi de Ehl-i Beyt'in yüce zevâtıyla veya onların talebeleri ile gerçekleşmiştir.
İmam Ebû Hanife, İmam Ca'fer Efendimizin sohbetlerini takip etmiştir.
İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife'nin talebesiydi.
İmam Şafii, Ebû Hanife'nin talebesi olan İmam Muhammed'in ve İmam Malik'in; İmam Ahmed b. Hanbel de İmam Şafii'nin öğrencisidir.
Demek ki, Ehl-i Beyt İmamları aslında İslam'ın ana kaynakları ve asıl öğretmenleridir.
Allah, bu kutlu ailenin şefaatlerinden ayırmasın." Prof. Dr. Haydar Baş Trabzon / 2014
İmam Mûsâ Kâzım, İmam Ca'fer es-Sâdık'ın oğlu, İmam Ali er-Rızâ'nın babasıdır (aleyhimü's-selâm).
İmam Ali'nin ve Hz. Fâtıma'nın evladıdır, Hz. Hüseyin'in soyundandır, seyyiddir.
Tam ismi, Mûsâ bin Ca'fer bin Muhammed Bâkır bin Zeynelâbidin bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Tâlib'dir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer, karşılaştığı eziyetlere ve kötü muameleye karşı öfkesini yutabilen özelliği ile Kâzım olarak vasfedilmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi) de, Ehl-i Beyt İmamlarının, imametleri konusunda karşılaşacakları eziyeti ve yaşayacakları baskıyı, onların isimlerini tek tek belirterek önlemek istemiştir.
"Yenâbiu'l-Mevedde" isimli eserde, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) bu konudaki ikazıyla ilgili şu hadis yer alır:
"A'tel isimli bir Yahudi, Peygamberimizin yanına gelerek; 'Ey Muhammed, uzun zamandır sana sormak istediğim bir soru var; eğer cevap verirsen, Senin elinle Müslüman olacağım' dedi.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'Sor ey Ammare!' diye buyurdu.
Yahudi, sorularını sormaya başladı, cevaplarını aldıktan sonra, 'Doğru söyledin, peki Senin halifen kimdir?' diye sordu.
Gerekçe olarak da, 'Çünkü halifesi olmayan peygamber yoktur; bizim peygamberimiz Mûsâ b. İmran'ın halifesi de Yûşa b. Nûn idi' dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdular:
'Benim Halifem, Ali b. Ebi Tâlib'dir. Ondan sonra Benim iki torunum olan Hasan ve Hüseyin'dir. Sonra da Hüseyin'in soyundan gelen dokuz kişi birbiri ardınca gelirler.'
Yahudi, 'Ey Muhammed, onların isimleri nelerdir?' diye sorunca; Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
'Hüseyin dünyadan göçtükten sonra oğlu Ali (İmam Zeynelâbidin), ondan sonra oğlu Muhammed (İmam Bâkır), ondan sonra oğlu Ca'fer (İmam es-Sâdık), ondan sonra oğlu Mûsâ (İmam Mûsâ el-Kâzım), ondan sonra oğlu Ali (İmam er-Rızâ), ondan sonra oğlu Muhammed (Muhammed et-Takî), ondan sonra oğlu Ali (İmam Ali en-Nakî), ondan sonra oğlu Hasan (İmam Hasan el- Askerî), ondan sonra da oğlu Hüccetullah Muhammed el-Mehdî'dir. Bunlar on iki kişidirler.'
Yahudi aldığı bu cevaptan sonra Müslüman oldu." (Yenâbiu'l-Mevedde, s. 441; Ferâidu's-Simtayn, Hamevinî, c. 2, s. 133)
İsim isim sayılan imamlar, aslında ümmete bir ikazdır. Ancak Sakife'de başlayan sapma, maalesef bu isimleri de gözlerden ve gönüllerden büyük ölçüde silmiştir.
İmam Kâzım (a.s.) dört yaşında iken yıkılan Emevî Devleti'nin yerini alan Abbasîler, din kisvesine bürünmüş, hilafeti ellerine geçirmiş ve Ehl-i Beyt soyuna madden ve mânen en ağır baskıları yapmaktan geri durmamışlardır.
Ehl-i Beyt'in değişmez kaderidir ki, çile, eziyet, meşakkat hayatları boyunca onları gölgeleri gibi takip etmiştir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer, ömrünün on yıla yakın bir zamanını hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden atıldığı zindan da geçirmiştir.
Zindanda geçen günleri de dâhil olmak üzere, mübarek zamanları her ân ibâdetle ve insanları, Hakk'a davetle geçmiştir.
Zindan günlerinde, yanına girebilen kişilere ders vermiş, sorulan soruları cevaplamıştır.
Babaları İmam Muhammed Bâkır ve İmam Ca'fer'in (a.s.) oluşturduğu Ehl¬i Beyt Mektebi, O'nun döneminde korunmuş ve geliştirilmiştir.
İmamiyye fıkhının birçok konudaki görüşü İmam Kâzım'dan gelen hadislere ve rivâyetlere dayanır.
Biz de eserimizin geniş bir bölümünü elde edebildiğimiz hadislerine ve O'ndan gelen rivâyetlere ayırdık.
Çalışmamızı hazırlarken, ağırlıkla Ehl-i Beyt kaynaklarından istifade etmek zorunda kaldık. İsterdik ki, Cenab-ı Hakk'ın sevip seçtiği bu mübarekler hakkında bizim de dâhil olduğumuz Sünnî dünyada da yeterince kaynak olsun...
Zira üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının İslam'la şereflenmesi de, bu mübarek İmam'ın soyundan gelen Hünkâr Hacı Bektaş Veli eli ile olmuştur.
Bu ne büyük bir karartmadır ki, Masum İmamlar Sünnî dünyada bilinmemekte, hatta gizlenmektedir.
Oysa Sünnî Kadiriyye yolunun da dâhil olduğu mânevî yolların tamamı, İmam Mûsâ Kâzım ve onun ceddi İmam Ali Efendimize dayanır.
Gerçekte tasavvuf ekolünde, Hz. Ali Efendimize dayanmayan bir ekolün hak olması zaten söz konusu olamaz.
İmam Ca'fer Efendimiz bu konuda bir hakikatin altını çizmiştir:
"Ne ilginçtir ki, insanlar bir taraftan, 'Biz ilmimizi Allah Resulü'nden aldık, onunla amel ediyor ve onunla hidayet oluyoruz' diyorlar; bir taraftan da Peygamber ailesi olan bizlerin o ilimlerden habersiz olduğumuza inanıyorlar!
Hâlbuki biz o evin çocuklarıyız. Vahiy bizim evimizde nâzil oldu. İlim bizim vesilemizle size ulaştı. Size göre onlar bu ilmi öğrenip hidayet buldular da, biz öğrenmeyip yoldan mı çıktık?"
Evet, Emevîler ve sonrasında Abbasîlerin, gerek yalan hadis uydurtma ve yayma ile Ehl-i Beyt'i karalamaya, kendilerini üstün göstermeye çalışmaları; gerekse İmamlara ve Ehl-i Beyt sevdalılarına eziyet ve baskı ile yaptıkları, bu ilim hazinelerini gizlemekti.
Sünnî dünyada önemli isimlerin yetişmesi de Ehl-i Beyt'in yüce zevâtıyla veya onların talebeleri ile gerçekleşmiştir.
İmam Ebû Hanife, İmam Ca'fer Efendimizin sohbetlerini takip etmiştir.
İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife'nin talebesiydi.
İmam Şafii, Ebû Hanife'nin talebesi olan İmam Muhammed'in ve İmam Malik'in; İmam Ahmed b. Hanbel de İmam Şafii'nin öğrencisidir.
Demek ki, Ehl-i Beyt İmamları aslında İslam'ın ana kaynakları ve asıl öğretmenleridir.
Allah, bu kutlu ailenin şefaatlerinden ayırmasın." Prof. Dr. Haydar Baş Trabzon / 2014
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.