Devletin, halkının ihtiyaçlarını karşılayabilmek veya hayat yaşam kalitesini yükseltebilmek için yapmış olduğu yatırımlar; yollar, köprüler, okullar, barajlar (elektrik, su) ve benzeri bütün çalışmalar hakka hizmet amaçlıdır. Evet, halka yapılan bu hizmetler aslında Hakka hizmet ve kulluktur.
Kapitalist sistem bu tür hizmetleri yaparken ticari getirisine baktığından, yatırılan sermaye sonrasında elde edilecek kârı hesap eder. Halka hizmet amaçlı yapılan yatırımlar, bazen ticari olarak pek de verimli olmayabilir.
O zaman bu tür yatırımların sermayesi nasıl karşılanır?
Ben bu sorunun cevabını burada yazmayacağım. Yazmak istediğim konu, tarihte biz bu tür yatırımları yapmak için ne yaptık ve sonunda başımıza ne geldiğinin cevabıdır. Çünkü tarih tekerrürdür. Tarihte, nerede, nasıl, kiminle ne kazandığını veya ne kaybettiğini iyi bilen toplumlar, daha rahat ve müreffeh bir hayatı yaşarken, gerekli dersi alamayan, halk olma vasfına sahip olamayan insan kitleleri, parçalanıp tarih sayfasından silinip gitmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yabancı şirketlerle yapılmış olan çeşitli imtiyaz sözleşmeleri yap işlet devret modeli ile büyük benzerlik göstermektedir. İstanbul'da Tramvay, Tünel İşletmeleri, Elektrik, Gaz İdaresi, Haydarpaşa Liman İşletmesi ve İzmir'de Liman İşletmesi, Göztepe Tramvay İşletmesi yabancı şirketlere verilen imtiyazlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en çok önem verdiği, geniş coğrafyasına rahat ulaşabileceği, yeniçağın en modern ulaşım hattı demiryolları idi. Bu demiryollarının yapımı için elinde yeterli sermayesi olmayan Osmanlı Devleti, imtiyaz verdiği şirketlere, Km. garantisi denilen sistemle, beklenen kârın altında eksik kazanç elde etmeleri halinde, ek ödemeler yapmayı taahhüt ediyordu.
Bu şirketler hem devletten kazanç garantisi alıyor hem de Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu tarım ürünlerini ham maddeleri ve madenleri Akdeniz limanlarına ulaştırıyor diğer taraftan Müslüman pazarlarına, Avrupalıların sanayi ürünlerini rahatça ulaştırıyordu.
Buna ilk örnek, İzmir-Aydın arasında, 1856 yılında "Oriental Railway Company" şirketi tarafından kurulmuş olan hat. Meşhur ve Hıristiyanlara göre kutsal Kuru incirimizi Levanten tüccarlar eliyle, kutsal Noel'e yetiştirmek için hayata geçirilen bir projeydi. Bu hat, 1935 yılında TCDD tarafından satın alınana kadar, bu şirket tarafından işletilmiştir. Bu şekilde yapılan yap işlet modellerindeki devretme, ancak Cumhuriyetimizin bu işletmelere paralarını son kuruşuna kadar ödemelerinden sonra olmuştur.
İkinci önek, Osmanlı Devleti'nin kendi inisiyatifi ile gerçekleştirdiği ilk büyük çaplı hat Rumeli Demiryolları olmuştur. Esas itibari ile 1855 yılından itibaren bu hattı yapmaya çalışan devlet, ancak 1869 yılında, Baron Hirş adlı Yahudi bir bankere imtiyaz vermek suretiyle icraata geçebilmiştir. Osmanlı Devleti daha önceki başarısız teşebbüslerin de etkisi ile her türlü fedakârlığı göze alacak tarzda hareket etmiştir. Böyle olduğu içindir ki, kurnaz bir insan olan Baron Hirş, fırsattan en iyi şekilde faydalanarak devleti ağır mali yükler altına sokan birçok oyuna girişmiş, mukavelelerdeki boşlukları değerlendirerek, devlet hazinesini soyma derecesine varan maddi çıkarlar sağlamıştır.
Demiryollarının yapımına hız verilen yıllarda alınan dış borçlar daha da artmış, alınan borçlar üretime yönelik yatırımlarda kullanılmadığından, ödenemez bir hal almıştır.
Tarihini biraz merak edenlerin, yabancılar tarafından yapılıp, işletilen, işletmelerin bizlere devirlerinin çok pahalıya mal olduğunu hemen görüp anlamaları çok kolaydır. Bu projeler devletlerin kendi öz sermayeleriyle gerçekleşmesi gerektiğini tarih acı hatıralarıyla bizlere sunmaktadır?
Kapitalist sistem bu tür hizmetleri yaparken ticari getirisine baktığından, yatırılan sermaye sonrasında elde edilecek kârı hesap eder. Halka hizmet amaçlı yapılan yatırımlar, bazen ticari olarak pek de verimli olmayabilir.
O zaman bu tür yatırımların sermayesi nasıl karşılanır?
Ben bu sorunun cevabını burada yazmayacağım. Yazmak istediğim konu, tarihte biz bu tür yatırımları yapmak için ne yaptık ve sonunda başımıza ne geldiğinin cevabıdır. Çünkü tarih tekerrürdür. Tarihte, nerede, nasıl, kiminle ne kazandığını veya ne kaybettiğini iyi bilen toplumlar, daha rahat ve müreffeh bir hayatı yaşarken, gerekli dersi alamayan, halk olma vasfına sahip olamayan insan kitleleri, parçalanıp tarih sayfasından silinip gitmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yabancı şirketlerle yapılmış olan çeşitli imtiyaz sözleşmeleri yap işlet devret modeli ile büyük benzerlik göstermektedir. İstanbul'da Tramvay, Tünel İşletmeleri, Elektrik, Gaz İdaresi, Haydarpaşa Liman İşletmesi ve İzmir'de Liman İşletmesi, Göztepe Tramvay İşletmesi yabancı şirketlere verilen imtiyazlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en çok önem verdiği, geniş coğrafyasına rahat ulaşabileceği, yeniçağın en modern ulaşım hattı demiryolları idi. Bu demiryollarının yapımı için elinde yeterli sermayesi olmayan Osmanlı Devleti, imtiyaz verdiği şirketlere, Km. garantisi denilen sistemle, beklenen kârın altında eksik kazanç elde etmeleri halinde, ek ödemeler yapmayı taahhüt ediyordu.
Bu şirketler hem devletten kazanç garantisi alıyor hem de Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu tarım ürünlerini ham maddeleri ve madenleri Akdeniz limanlarına ulaştırıyor diğer taraftan Müslüman pazarlarına, Avrupalıların sanayi ürünlerini rahatça ulaştırıyordu.
Buna ilk örnek, İzmir-Aydın arasında, 1856 yılında "Oriental Railway Company" şirketi tarafından kurulmuş olan hat. Meşhur ve Hıristiyanlara göre kutsal Kuru incirimizi Levanten tüccarlar eliyle, kutsal Noel'e yetiştirmek için hayata geçirilen bir projeydi. Bu hat, 1935 yılında TCDD tarafından satın alınana kadar, bu şirket tarafından işletilmiştir. Bu şekilde yapılan yap işlet modellerindeki devretme, ancak Cumhuriyetimizin bu işletmelere paralarını son kuruşuna kadar ödemelerinden sonra olmuştur.
İkinci önek, Osmanlı Devleti'nin kendi inisiyatifi ile gerçekleştirdiği ilk büyük çaplı hat Rumeli Demiryolları olmuştur. Esas itibari ile 1855 yılından itibaren bu hattı yapmaya çalışan devlet, ancak 1869 yılında, Baron Hirş adlı Yahudi bir bankere imtiyaz vermek suretiyle icraata geçebilmiştir. Osmanlı Devleti daha önceki başarısız teşebbüslerin de etkisi ile her türlü fedakârlığı göze alacak tarzda hareket etmiştir. Böyle olduğu içindir ki, kurnaz bir insan olan Baron Hirş, fırsattan en iyi şekilde faydalanarak devleti ağır mali yükler altına sokan birçok oyuna girişmiş, mukavelelerdeki boşlukları değerlendirerek, devlet hazinesini soyma derecesine varan maddi çıkarlar sağlamıştır.
Demiryollarının yapımına hız verilen yıllarda alınan dış borçlar daha da artmış, alınan borçlar üretime yönelik yatırımlarda kullanılmadığından, ödenemez bir hal almıştır.
Tarihini biraz merak edenlerin, yabancılar tarafından yapılıp, işletilen, işletmelerin bizlere devirlerinin çok pahalıya mal olduğunu hemen görüp anlamaları çok kolaydır. Bu projeler devletlerin kendi öz sermayeleriyle gerçekleşmesi gerektiğini tarih acı hatıralarıyla bizlere sunmaktadır?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Nezir / diğer yazıları
- Maarif yüzyılı! / 13.01.2025
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024