Koronavirüs sonrası dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler ister istemez bu soruyu sormamıza neden oluyor. Yıllarca, "Sakın para basmayın enflasyon olur" diyen kapitalist dünya bugün "para basın" diyor, devletler birbiri ardınca devasa tedbir paketleri açıklıyor.
ABD 2 trilyon dolar, Almanya 800 milyar dolar değerinde paketleri onayladı.
İngiltere 400 milyar dolar, Fransa 373 milyar dolar, İspanya 216 milyar dolar, Kanada 82 milyar dolar, İtalya 37.3 milyar dolar, Japonya 19 milyar dolar ve diğer ülkelerin de açıkladığı paketlerle toplamda 7 trilyon doları aşkın bir finansal hacimden bahsediliyor.
Yani dünya genelinde bu kadar para basılacak ve dağıtılacak.
Bu paketler bir bir açıklanırken, ABD merkez bankası FED'den "sınırsız para basma" sinyali gelmesi de oldukça dikkat çekti.
Hâlihazırda kapitalist sistemi uygulayan Türkiye'de de düne kadar "para basma enflasyon olur" diyenler, siyasetiyle, bürokrasisiyle, medya-basınıyla, ekonomistleriyle koro halinde "para basalım, vatandaşa dağıtalım" demeye başladılar.
İster istemez, "neler oluyor" deme durumunda kalıyoruz.
Dün Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli'nin gereği, "emek ve üretim karşılığı senyorajı devreye koymamız lazım, piyasada yeterli para yok, para basmamız lazım" dediğimizde, kulak tıkıyorlardı, kapitalizmin dayatılmış ezberlerini papağan gibi tekrar ederek, bize sırt dönüyorlardı.
Ne oldu, bir anda hayırlı bir rüya mı gördüler de "para basalım" diyorlar?
Eğer hayırlı bir rüya görselerdi, "para basalım" demezler, "Prof. Dr. Baş'a kulak verelim, Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayalım" derlerdi. Ama her zamanki gibi görüyoruz ki, Prof. Dr. Baş'ı yine gizlemeye devam ediyorlar. O halde mesele başka?
Küresel bir senaryo var ve tüm kapitalist ülkelerdeki firgüranlar senaryo gereği papağanlık görevini yerine getiriyorlar.
Peki, nedir mesele, dilerseniz biraz açalım. ABD doları, IMF COFFER raporlarına da yansıdığı şekliyle dünya döviz rezervleri içindeki hâkimiyetini hızla kaybediyordu.
Doların rezerv para yani hard currency olma özelliği kaybolmuştu.
Artık ülkeler eskisi gibi dolar talep etmiyorlardı. JP Morgan, Morgan Stanley, Bank of America, Fitch Ratings gibi küresel ABD'li finans kuruluşlarının CEO'ları yatırımcılarına doların gücünü kaybettiğini söylüyor, dolardan çıkmalarını tavsiye ediyorlardı.
İşte bu noktada dolara yeniden talep olması için ikna edici bir senaryo gerekiyordu.
Ve koronavirüs imdada yetişti.
Ayrıca ülkelerin tedbir paketi adı altında para basmaları için önce büyük bir korku, endişe ve panik gerekiyordu. Kapitalist ülkelerin, Çin'deki gerçekleri görmelerine rağmen, göz göre göre tedbirsizce bu virüse yakalanmaları, ardından da büyük can kayıplarının yaşanması dünya genelinde kitlesel bir paniği tetikledi.
ABD'den ve İngiltere'den yapılan kabus gibi açıklamalar ise işin tuzu biberi oldu.
ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Müdürü ve aynı zamanda Beyaz Saray Covid-19 ile Mücadele Görev Gücü Üyesi Dr. Anthony Fauci, CNN kanalına yaptığı açıklamada, milyonlarca kişinin salgından etkilenebileceğine vurgu yaptı ve "Şu an gördüğümüz tabloya bakarak, ölü sayısının 100 ila 200 bin arasında olacağını söyleyebilirim ama net değil" ifadelerini kullandı.
İngiliz Guardian Gazetesi, İngiltere'de Sağlık Bakanlığı'na bağlı İngiliz Kamu Sağlığı Birimi'nin (PHE) hazırladığı sözüm ona gizli bir belgeyi yayınladı. Buna göre; önümüzdeki 12 ay boyunca İngiliz halkının yüzde 80'ine virüsün bulaşmasının beklendiği ve yüzde 15'inin (7,9 milyon kişi) hastaneye yatırılmasının gerekeceği ifade ediliyordu.
Habere göre, üst düzey bir Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) çalışanı, halkın yüzde 80'ine koronavirüs bulaşması halinde ölü sayısının 500 binin üzerine çıkabileceğini söyledi.
Dünyaya bu kabus senaryoları pompalanırken, 1,6 milyar nüfusa sahip olan Çin'in 3 bin 300 can kaybıyla bu virüsü yenmeyi nasıl başardığı hep gözden kaçırıldı.
Çünkü senaryonun önündeki en büyük engel Çin'in virüsü yenmeyi başarmasıydı.
Çin sanki Covid-19'u değil de başka bir virüsü yenmiş gibi, Çin'in başarılı yöntemleri değil de, hep korku senaryoları pompalanmaya devam edildi.
Sonuç; ülkeler 7 trilyon doların üzerinde para basmayı kabullendiler.
Peki, bu kapitalist ülkeler için para basmak ne anlama geliyor?
Tedbir paketi açıklayan ülkelerin tamamı rezerv para olarak doları kabul ediyor. Yani kendi paralarını basabilmek için merkez bankalarının kasalarına dolar borç almak zorundalar… Üzerinde euro da yazsa, TL de yazsa, Prof. Dr. Baş'ın meşhur ifadesiyle "doların tercümesi…" Tedbir paketini ortaya koyan her devlet ABD merkez bankası FED'den bu kadar borç alınca, dolar da talep görmüş oluyor, kendisine pazar buluyor.
Unutmayalım, doların dünya parası ilan edilmesi 1944 Bretton Woods anlaşmasıyladır. Fakat gerçek manada dünya parası olması bundan 1 yıl sonra 1945'te Japonya'ya atom bombasının atılmasıyladır. Kâğıttan imparatorluğun temellerini atmak için dün atom bombasını kullananlar, bugün virüs bombasını neden kullanmasınlar?
Ama şu bir gerçek ki, bu tehlikeli ve ölümcül koronavirüsü hızlıca yenmenin yolu nasıl Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Milli Devlet anlayışı ise, dolar ve bağımlılık virüsünden kurtulmanın tek yolu da MEM'in Milli Para ve Milli Paralarla Ticaret formülüdür. Başta Çin olmak üzere BRICS devletleri bunu başardılar biz niye başarmayalım?
Dolara bağlı her para basma çöküş demektir. Prof. Dr. Baş'ın dediği gibi para emek ve üretimin ve de sahip olduğumuz kaynaklar karşılığı basılırsa Milli Para olur; bu parayla alınan her tedbir, kesin ve doğru bir sonuca götürür.
Çok yakında göreceksiniz, doların arkasındaki iradelerin bütün bu son çırpınışları hiçbir işe yaramayacaktır. Aksine, tüm insanlığın tek olan çözüme daha hızlı koşmasını sağlayacaktır.
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025