Erzurum'da 25 Mart akşamı ve 28 Mart sabahı yaşadığımız iki deprem ve ikiyüze yakın artçı şoklar vesilesi ile deprem olgusu Türkiye gündemine girdi ve çıktı. Seçim gündemi deprem gündemini gölgeledi. Her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yaktı, yüreği dağlı analar yavrularını kaybetti, fakir köylü yegane sermayesi olan iki ineğini, beş koyununu enkaz altında bıraktı çadıra çıktı, yani ölen öldü, kalanlar için kendi şartları içinde hayat devam ediyor.
Olanları da, ölenleri de çok çabuk unutur hale geldik. Toplumsal bilinç dedikleri sermayemiz tükenmiş durumda. Televizyonlar depremle ilgili uyarı haberlerini yapmak için memleketin bir köşesinin sallanmasını bekliyor, gazeteler de öyle. Yapılan haberler de ancak bir iki gün olayı canlı tutabiliyor ve etkisini kaybediyor.
Bindörtyüz insanımızı kaybettiğimiz 1983 Erzurum depreminden sonra geçen yirmi bir yıl içinde yapılan evler, kurulan köyler biraz deprem bilinciyle kurulsaydı, yapılsaydı şimdi beş şiddetindeki depremlerde can ve mal kaybı yaşamayacaktık.
Bu noktada durup, niçin kerpiçten çamurdan duvar örüyorsun, toprak damda oturuyorsun diye köylümüzü suçlamaya hakkımız yok.
Köylümüzün iki yakası bir araya gelmedi ki evini, yuvasını sağlam yapmayı düşünebilsin. Yedi-sekiz ay süren ağır kış şartlarında, çocuklarını ve üçbeş hayvanını dondurmadan bahara çıkarmanın mücadelesini veriyor. Yerli ve uluslararası tefecilere faiz parası biriktirmekten evine çay-şeker alamaz hale geldi Türk köylüsü maalesef.
Deprem bilincini belki yeniden oluşturmaya yardımcı olur ümidi ile 83 Erzurum depremini anlatan şiirlerden alıntı yapmaya devam edeceğim.
Yörenin ünlü ozanlarından Mevlüt İhsani yirmibir yıl evvel ve yine bir pazar günü cereyan eden Erzurum depremini şöyle anlatıyor:
Otuz Ekim günü görüldü tufan
Göklere dikildi toz ile duman
Gelir her taraftan ah ile figan
Bize yardım edin çare yetişin
Ciğer acısına kavruldu sağlar
Hani yavrularım diye kan ağlar
Viran oldu köyler yarıldı dağlar
Çabuk sarın yaralara yetişin
Dağlar birbirine vurdu, kavuştu
Binalar yıkıldı, kayalar uçtu
Koyunlar meleşti köpek uluştu
Bağlar oldu pare pare yetişin
Hakkın hikmetidir güç çatamadı
Gören şaşa kaldı, anlatamadı
Ana yardım elin uzatamadı
Kundaktaki yavrulara yetişin
Bir anda yıkıldı Pasin ovası
Nice yiğitlerin söndü yuvası
Gelin feryad etti bağladı yası
Al yerine giydi kara yetişin
Ezildi vücutlar bölendi kana
Ölüler taşındı hep Horasan'a
Yanında ne kardeş ne devarana
Kimler koysun o mezara yetişin
Seksenüç yılının sonbahar ayı
Yasa boğdu Türkiye'yi dünyayı
Gurbetteki gelsin görsün sılayı
Ezik, kanlı yaralara yetişin
Yarıldı kayalar kapattı yolu
Bir yandan fırtına bir yandan dolu
Yediyüz yaralı bin üçyüz ölü
Düştük fırtınaya kara yetişin
Türlü cefalara dayanan kullar
Yıkıldı camiler, çöktü okullar
Ezildi ayaklar, kırıldı kollar
Haber verin doktorlara yetişin
Mevlüt İhsani'yim ey şanlı millet
Yaralı yavrular size emanet
Kalanlar sağ olsun ölene rahmet
Darda kalan kardeşlere yetişin.
Olanları da, ölenleri de çok çabuk unutur hale geldik. Toplumsal bilinç dedikleri sermayemiz tükenmiş durumda. Televizyonlar depremle ilgili uyarı haberlerini yapmak için memleketin bir köşesinin sallanmasını bekliyor, gazeteler de öyle. Yapılan haberler de ancak bir iki gün olayı canlı tutabiliyor ve etkisini kaybediyor.
Bindörtyüz insanımızı kaybettiğimiz 1983 Erzurum depreminden sonra geçen yirmi bir yıl içinde yapılan evler, kurulan köyler biraz deprem bilinciyle kurulsaydı, yapılsaydı şimdi beş şiddetindeki depremlerde can ve mal kaybı yaşamayacaktık.
Bu noktada durup, niçin kerpiçten çamurdan duvar örüyorsun, toprak damda oturuyorsun diye köylümüzü suçlamaya hakkımız yok.
Köylümüzün iki yakası bir araya gelmedi ki evini, yuvasını sağlam yapmayı düşünebilsin. Yedi-sekiz ay süren ağır kış şartlarında, çocuklarını ve üçbeş hayvanını dondurmadan bahara çıkarmanın mücadelesini veriyor. Yerli ve uluslararası tefecilere faiz parası biriktirmekten evine çay-şeker alamaz hale geldi Türk köylüsü maalesef.
Deprem bilincini belki yeniden oluşturmaya yardımcı olur ümidi ile 83 Erzurum depremini anlatan şiirlerden alıntı yapmaya devam edeceğim.
Yörenin ünlü ozanlarından Mevlüt İhsani yirmibir yıl evvel ve yine bir pazar günü cereyan eden Erzurum depremini şöyle anlatıyor:
Otuz Ekim günü görüldü tufan
Göklere dikildi toz ile duman
Gelir her taraftan ah ile figan
Bize yardım edin çare yetişin
Ciğer acısına kavruldu sağlar
Hani yavrularım diye kan ağlar
Viran oldu köyler yarıldı dağlar
Çabuk sarın yaralara yetişin
Dağlar birbirine vurdu, kavuştu
Binalar yıkıldı, kayalar uçtu
Koyunlar meleşti köpek uluştu
Bağlar oldu pare pare yetişin
Hakkın hikmetidir güç çatamadı
Gören şaşa kaldı, anlatamadı
Ana yardım elin uzatamadı
Kundaktaki yavrulara yetişin
Bir anda yıkıldı Pasin ovası
Nice yiğitlerin söndü yuvası
Gelin feryad etti bağladı yası
Al yerine giydi kara yetişin
Ezildi vücutlar bölendi kana
Ölüler taşındı hep Horasan'a
Yanında ne kardeş ne devarana
Kimler koysun o mezara yetişin
Seksenüç yılının sonbahar ayı
Yasa boğdu Türkiye'yi dünyayı
Gurbetteki gelsin görsün sılayı
Ezik, kanlı yaralara yetişin
Yarıldı kayalar kapattı yolu
Bir yandan fırtına bir yandan dolu
Yediyüz yaralı bin üçyüz ölü
Düştük fırtınaya kara yetişin
Türlü cefalara dayanan kullar
Yıkıldı camiler, çöktü okullar
Ezildi ayaklar, kırıldı kollar
Haber verin doktorlara yetişin
Mevlüt İhsani'yim ey şanlı millet
Yaralı yavrular size emanet
Kalanlar sağ olsun ölene rahmet
Darda kalan kardeşlere yetişin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025