Veliaht gözden düştü
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın (MbS) son dönemde bazı yetkilerinin elinden alındığı öne sürülüyor. MbS'nin yönetimden tecrit edildiği iddialarının arkasında ülkeye İslam dünyasında ve Batı kamuoyunda itibar kaybettiren aşırı iddialı ve maceracı politika yöntemlerin olduğu düşünülüyor
29.03.2019 00:00:00
Son günlerde Arap ve Batı medyasında ülkenin fiili yöneticisi olan Suudi veliaht prensin krallıktaki statüsünün zayıfladığına dair birbiri ardına yazılar çıkmaya başladı.
Son dönemde yaşanan birtakım gelişmelere ilaveten Muhammed bin Selman'ın Şubat ortasındaki Güney Asya ziyaretinden bu yana kamuoyunun önüne çok fazla çıkmamış olması, bu süreçte medyada yazılıp çizilenlerin daha ciddi bir biçimde ele alınmasına da yol açtı.
Şubat ortasında Muhammed bin Selman'ın tüm Müslümanlar için kutsal olan Kabe'nin çatısında gezerken görüntülenmesi, oldukça muhafazakar olan Suudi kamuoyunda geniş bir tepki uyandırdı ve başta sosyal medya mecraları olmak üzere Muhammed bin Selman aleyhine geniş bir kampanya başlatılmasına yol açtı.
Ülkede yönetimin meşruiyetinin önemli oranda İslam'a ve İslami değerlerin muhafaza edilmesi gayesine dayandığı göz önüne alınırsa, İslami değerlere saygısızlık olarak yorumlanan bu hareketin, krallığın içerideki meşruiyetine ve İslam dünyasındaki itibarına zarar vermesi kaçınılmaz görünüyor.
Kritik gelişmeler yaşanıyor
Bu olayı takiben Kral Selman'ın Mısır'da düzenlenen Arap Birliği zirvesi sırasında suikast endişesiyle güvenlik ekibini baştan aşağı değiştirmesi ve kralın Mısır'da bulunduğu günlerde Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Suudi kralı gibi davranıp bir kraliyet kararnamesi yayımlayarak Washington büyükelçiliğine eski Washington büyükelçisi Prens Bender bin Sultan bin Abdulaziz'in kızı Prenses Rima'yı ataması ve kardeşi Halid bin Selman'ı Washington büyükelçiliği görevinden alarak savunma bakan yardımcılığına getirmiş olması, Kral Selman ile veliaht prensin arasını açan olayların başlangıcı olarak sunuldu.
Bu tarihten sonra, Muhammed bin Selman'ın teamüller gereği geçmiş dönemde katıldığı birtakım üst düzey toplantılara katılmaması, Kral Selman için düzenlenen resmi karşılama töreninde yer almaması ve üç haftadır ortalarda görünmemesi, son dönemde basında ortaya atılan bu iddiaların daha yüksek sesle dile getirilmesine yol açtı.
Haziran 2017'de birinci veliaht olarak atanmasından bugüne Muhammed bin Selman'ın en zor günlerini geçirdiği öne sürülüyor.
Kaşıkcı'nın azmettiricisi
Veliaht Prens'in son iki yılda içeride ve dışarıda itibar kaybetmesinde hiç şüphesiz Kaşıkçı cinayetinde rol aldığına dair ciddi iddialar, Yemen savaşında Suudilerin içine düştüğü çıkmaz, gerileyen petrol fiyatları, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde devrimci dalgayı tersine çevirmek için sarf edilen ekonomik kaynakların ülke ekonomisine yüklediği ağır yük etkili oldu.
Tüm bu yaşananlar Ortadoğu bölgesinde revizyonist İran ve devrimci sokak hareketleri karşısında kendisini tehlikede hisseden BAE-Suudi liderliğindeki statükocu blok için büyük bir umut olarak ön plana çıkarılan, başta sayıları hızla artan genç nüfus olmak üzere Ortadoğu'da kitleleri peşinden sürükleyecek karizmatik bir kişilik olarak sunulan Muhammed bin Selman'ın itibarını önemli oranda zedelemiş, kendisine umut bağlayan statükocu yönetimleri sukut-u hayale uğrattı.
Yemen savaşından kısa bir süre sonra ortaya çıkan Katar krizinde de Suudilerin 'küçük' bir Körfez ülkesine dahi söz geçirememeleri bu psikolojik çöküntüyü hızlandırdı.
Dahası Muhammed bin Selman'ın Filistin meselesinde ABD ve İsrail ile çok yakın bir pozisyonda durması, bu konuda adeta ABD-İsrail tezlerine destek veren bir yaklaşım benimsemesi aleyhine gelişen kampanyanın önemli bir gerekçesini teşkil ediyor.
Fethi ÖZBEY/AA
Son dönemde yaşanan birtakım gelişmelere ilaveten Muhammed bin Selman'ın Şubat ortasındaki Güney Asya ziyaretinden bu yana kamuoyunun önüne çok fazla çıkmamış olması, bu süreçte medyada yazılıp çizilenlerin daha ciddi bir biçimde ele alınmasına da yol açtı.
Şubat ortasında Muhammed bin Selman'ın tüm Müslümanlar için kutsal olan Kabe'nin çatısında gezerken görüntülenmesi, oldukça muhafazakar olan Suudi kamuoyunda geniş bir tepki uyandırdı ve başta sosyal medya mecraları olmak üzere Muhammed bin Selman aleyhine geniş bir kampanya başlatılmasına yol açtı.
Ülkede yönetimin meşruiyetinin önemli oranda İslam'a ve İslami değerlerin muhafaza edilmesi gayesine dayandığı göz önüne alınırsa, İslami değerlere saygısızlık olarak yorumlanan bu hareketin, krallığın içerideki meşruiyetine ve İslam dünyasındaki itibarına zarar vermesi kaçınılmaz görünüyor.
Kritik gelişmeler yaşanıyor
Bu olayı takiben Kral Selman'ın Mısır'da düzenlenen Arap Birliği zirvesi sırasında suikast endişesiyle güvenlik ekibini baştan aşağı değiştirmesi ve kralın Mısır'da bulunduğu günlerde Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Suudi kralı gibi davranıp bir kraliyet kararnamesi yayımlayarak Washington büyükelçiliğine eski Washington büyükelçisi Prens Bender bin Sultan bin Abdulaziz'in kızı Prenses Rima'yı ataması ve kardeşi Halid bin Selman'ı Washington büyükelçiliği görevinden alarak savunma bakan yardımcılığına getirmiş olması, Kral Selman ile veliaht prensin arasını açan olayların başlangıcı olarak sunuldu.
Bu tarihten sonra, Muhammed bin Selman'ın teamüller gereği geçmiş dönemde katıldığı birtakım üst düzey toplantılara katılmaması, Kral Selman için düzenlenen resmi karşılama töreninde yer almaması ve üç haftadır ortalarda görünmemesi, son dönemde basında ortaya atılan bu iddiaların daha yüksek sesle dile getirilmesine yol açtı.
Haziran 2017'de birinci veliaht olarak atanmasından bugüne Muhammed bin Selman'ın en zor günlerini geçirdiği öne sürülüyor.
Kaşıkcı'nın azmettiricisi
Veliaht Prens'in son iki yılda içeride ve dışarıda itibar kaybetmesinde hiç şüphesiz Kaşıkçı cinayetinde rol aldığına dair ciddi iddialar, Yemen savaşında Suudilerin içine düştüğü çıkmaz, gerileyen petrol fiyatları, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde devrimci dalgayı tersine çevirmek için sarf edilen ekonomik kaynakların ülke ekonomisine yüklediği ağır yük etkili oldu.
Tüm bu yaşananlar Ortadoğu bölgesinde revizyonist İran ve devrimci sokak hareketleri karşısında kendisini tehlikede hisseden BAE-Suudi liderliğindeki statükocu blok için büyük bir umut olarak ön plana çıkarılan, başta sayıları hızla artan genç nüfus olmak üzere Ortadoğu'da kitleleri peşinden sürükleyecek karizmatik bir kişilik olarak sunulan Muhammed bin Selman'ın itibarını önemli oranda zedelemiş, kendisine umut bağlayan statükocu yönetimleri sukut-u hayale uğrattı.
Yemen savaşından kısa bir süre sonra ortaya çıkan Katar krizinde de Suudilerin 'küçük' bir Körfez ülkesine dahi söz geçirememeleri bu psikolojik çöküntüyü hızlandırdı.
Dahası Muhammed bin Selman'ın Filistin meselesinde ABD ve İsrail ile çok yakın bir pozisyonda durması, bu konuda adeta ABD-İsrail tezlerine destek veren bir yaklaşım benimsemesi aleyhine gelişen kampanyanın önemli bir gerekçesini teşkil ediyor.
Fethi ÖZBEY/AA