Kıbrıs, kader haftasına girdi. Emniyetin raporlarına göre 3 bin ajanın cirit attığı Güneydoğu, şimdi bu yükünü Kuzey Kıbrıs'a devretmiş durumda.
Rum, Yunan, Amerikalı, Alman, İngiliz, kimi ararsanız çeşitli kisveler adı altında Lefkoşa'da hepsinden fazlasıyla var. Bazıları sivil toplum örgütü üyesi, bazıları turist, çokcası gazeteci hatta siyasetçi kimliğiyle Kıbrıs'ın "yalan harcı"na çimento koyuyorlar.
İş çivisinden o kadar çıktı, ajanlar gemi azıya o kadar aldılar ki, adada Gürcistan usulü bir ayaklanma çıkarılacağına kadar her şey kulaklara fısıldanabiliyor.
Amaç Kıbrıs Türk halkının iradesini ipotek altına almak. Seçim istenildiği gibi sonuçlanmazsa, yani CTP lideri Mehmet Ali Talat seçimi kazanamazsa Denktaş bir halk ayaklanmasıyla yerinden edilecekmiş!
Halk ayaklanması dediğimiz şey, üç beş baldırı çıplakla gerçekleştirilecek bir provokasyon eylemi olarak planlanıyormuş! Yoksa hem seçimi kaybedeceksiniz, hem de arkanızda halk olacak ve siz bununla isyan başlatacaksınız. Bunun anlaşılır, izah edilebilir bir yanı yok. Ama dediğimiz gibi amaç, Kıbrıs Türk halkının iradesini ifsad ederek sözüm ona "Denktaş iktidarı kaos getirecek" oyunuyla seçimin yönünü değiştirmek.
Aynı denklemin bir parçası olarak biliyorsunuz AB temsilcisi de kısaca "Denktaş kazanırsa seçimi kabul etmeyeceklerini" duyurdu. Keza Washington da Ocak ayından itibaren bizzat Başkan Bush'un devreye girmesiyle yeni bir sürecin başlayacağını açıkladı. Onların da hedefi aynı. Zoru göstererek halkı Mehmet Ali Talat'a ikna etmek.
Mehmet Ali Talat şimdi ekran ekran gezip, halkı bu bağlamda provake edecek ne varsa onu yapıyor. Bir siyasi genel başkan değil de muhterem sanki bir "psikolojik savaş istihbaratçısı..."
Peki Türkiye, daha doğrusu hükümet bu denklemin acaba neresinde duruyor? Gönlünden geçen ne? Kim kazansın arzu ediyor?
Hükümetin gönlünden CTP geçiyor
Abdullah Gül, "Kıbrıs'ta tarafsızız, önemli olan seçimlerin adil bir şekilde yapılmasıdır" diyor. Sanki Afrika'nın bir ucunda, herhangi bir ülkeden bahsediyormuşuz gibi!
Hükümetin bu objektif! Tutumu galiba Mehmet Ali Talat'a işaret ediyor. Bakınız Annan Planı'na karşı çıkmayı, onu şeytanlaştırmak olarak nitelendiren Talat, daha dün gazeteci Neşe Düzel'e AKP için ne diyor:
"Biz seçimleri kazandığımızda, AKP Kıbrıs'ta özgürleşecek. Türkiye hükümeti 'Hayır kardeşim Annan Planı iyidir, görüşmek için masaya oturabiliriz' diyebilecek. Şimdi Denktaş yüzünden bunu söyleyemiyor."
Bu cümleler ifade ediyor ve gösteriyor ki, hükümetin Kıbrıs'taki karşılığı Mehmet Ali Talat... Bunu sadece Talat'ın yukarıda aktardığımız ifadelerine bakarak da söylemiyoruz. İktidara geldiğinin daha ilk günü Avrupa ülkelerini gezerek "Kıbrıs'ta tavize hazırız" mesajını veren, "bir değişimi gerçekleştireceğiz" diyen Başbakan Erdoğan'dan başkası değildi.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün tüm kırmızı çizgilerimizin pembeleştiği Temmuz ayındaki o ünlü Washington ziyaretinde "Kofi Annan belgesini kabul edeceğiz" sözünü verdiğini biliyoruz.
Dahası ve en önemlisi bu hükümet Loizidu davasını kabul ederek, 1974 Barış Harekâtını bir işgale çevirmiştir! 5 bin şehidimiz Kıbrıs'ta Niyazi durumuna düşürülmüştür!
Şunu söylemeye çalışıyoruz. Bu hükümetin gönlünden geçen iktidar CTP hükümetidir. Bakmayın Erdoğan'ın, Denktaş'la aynı karede verdiği fotoğrafa. Bu biraz da çok zor durumda bulunan Denktaş'ın hiç değilse fotoğraflarda olsun, Türkiye'nin arkasında olduğunu göstermeye yönelik bir küçük mesaj. Başka da bir şey değil. Yoksa AB için her şeyi satışa çıkarmış hükümet, Kıbrıs'ı da çoktan verilecekler listesine yazdı.
Erdoğan'ın Kıbrıs ziyareti de, Abdüllatif Şener'in Loizidu davasından sonra adaya yaptığı gezi de sadece bir örtü. Gerçek niyetleri gizlemeye çalışan bir örtü. İşin esasında yanlış yapıp örneğin, Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci konumuna soktuktan sonra "biz Denktaş'a destek veriyoruz" demek, tiyatrodan başka bir şey değil. Üstelik verdiğiniz büyük tavize Denktaş'ı da bu yolla ortak etmiş oluyorsunuz! Yani bir taşla iki kuş birden vurmuş oluyorsunuz, hepsi bu.
Kıbrıs yoksa,
Türkiye de yok
Geldiğimiz noktayı, Türkiye'nin kadife bir operasyonla oturtulduğu limanı isterseniz bir toparlayalım. Türkiye'yi ABD'nin Irak'ı işgaline ortak eden hükümet, maalesef bugün Kıbrıs'ta da işgalci sıfatı kazandırmıştır! En haklı olduğumuz konularda bile Türkiye'yi kabul etmeyen Avrupa, emin olun kendi ellerimizle attığımız Loizidu imzasının ardından adayı teslim alacaktır. Rumlar o günü, bu hükümetin attığı Loizidu imzasını, bayram ilan ederlerse şaşırmayın.
Kıbrıs'ta Türkiye öyle bir kayba uğratıldı ki, eski pozisyonumuzu kazanabilmek için yeni bir 1974 Barış Harekâtına ihtiyaç var. Bunun artık sanal bir şey olduğunu hesaba katarsak, Türkiye'nin Kıbrıs'ı kaybettiğini, önümüzdeki seçimlerin de bu sürecin final sahnesi olduğunu söyleyebiliriz.
Atina Başpiskoposunun "Türkler barbar bir millet. Onların hıristiyan AB içinde ne işi olabilir?" sorusuna, Yunanistan Dışişleri Bakanının verdiği cevabı biliyorsunuzdur:
"Yunanistan'ın hedefleri değişmez. Ancak yöntemlerimizi değişebilir. Geçmişte savaşarak elde ettiklerimizi, bugün AB ile alıyoruz. O nedenle Piskoposun bizi anlaması gerekiyor."
İşte Yunanistan'ın aslında bütün bir Avrupa'nın AB'ni nasıl gördüğünün özü, ruhu burada yatıyor. Hükümet hâlâ AB oyunu oynayarak SS1 ( Seve Seve) kuralıyla ne isteniyorsa, onu ikram ediyor.
Gürcistan eski Devlet Başkanı Şevardnadze'nin bir değerlendirmesini, tam da bu noktada aktaralım.
Şevardnadza "imparatorlukların yıkılmasının dört yöntemi vardır" dedikten sonra, Rus usulü parçalanmayı şöyle anlatıyor:
"Bir gece önce imparatorluksunuzdur. Bir tek kelime, 'Perestroika' yüzünden sabahleyin uyandığınızda artık sıradan bir devlet olursunuz."
Kıbrıs'ta yaşadıklarımız, Şevardnadze'nin tarif ettiği şeyin yansımasından başka bir şey değil. Umarız AB yüzünden Türkiye de aynı tanımın içine girmez.
Fakat şunu biliyoruz ki bu sürecin en önemli halkası Kıbrıs'tır. Çünkü Kıbrıs yoksa, Türkiye de yoktur.
Rum, Yunan, Amerikalı, Alman, İngiliz, kimi ararsanız çeşitli kisveler adı altında Lefkoşa'da hepsinden fazlasıyla var. Bazıları sivil toplum örgütü üyesi, bazıları turist, çokcası gazeteci hatta siyasetçi kimliğiyle Kıbrıs'ın "yalan harcı"na çimento koyuyorlar.
İş çivisinden o kadar çıktı, ajanlar gemi azıya o kadar aldılar ki, adada Gürcistan usulü bir ayaklanma çıkarılacağına kadar her şey kulaklara fısıldanabiliyor.
Amaç Kıbrıs Türk halkının iradesini ipotek altına almak. Seçim istenildiği gibi sonuçlanmazsa, yani CTP lideri Mehmet Ali Talat seçimi kazanamazsa Denktaş bir halk ayaklanmasıyla yerinden edilecekmiş!
Halk ayaklanması dediğimiz şey, üç beş baldırı çıplakla gerçekleştirilecek bir provokasyon eylemi olarak planlanıyormuş! Yoksa hem seçimi kaybedeceksiniz, hem de arkanızda halk olacak ve siz bununla isyan başlatacaksınız. Bunun anlaşılır, izah edilebilir bir yanı yok. Ama dediğimiz gibi amaç, Kıbrıs Türk halkının iradesini ifsad ederek sözüm ona "Denktaş iktidarı kaos getirecek" oyunuyla seçimin yönünü değiştirmek.
Aynı denklemin bir parçası olarak biliyorsunuz AB temsilcisi de kısaca "Denktaş kazanırsa seçimi kabul etmeyeceklerini" duyurdu. Keza Washington da Ocak ayından itibaren bizzat Başkan Bush'un devreye girmesiyle yeni bir sürecin başlayacağını açıkladı. Onların da hedefi aynı. Zoru göstererek halkı Mehmet Ali Talat'a ikna etmek.
Mehmet Ali Talat şimdi ekran ekran gezip, halkı bu bağlamda provake edecek ne varsa onu yapıyor. Bir siyasi genel başkan değil de muhterem sanki bir "psikolojik savaş istihbaratçısı..."
Peki Türkiye, daha doğrusu hükümet bu denklemin acaba neresinde duruyor? Gönlünden geçen ne? Kim kazansın arzu ediyor?
Hükümetin gönlünden CTP geçiyor
Abdullah Gül, "Kıbrıs'ta tarafsızız, önemli olan seçimlerin adil bir şekilde yapılmasıdır" diyor. Sanki Afrika'nın bir ucunda, herhangi bir ülkeden bahsediyormuşuz gibi!
Hükümetin bu objektif! Tutumu galiba Mehmet Ali Talat'a işaret ediyor. Bakınız Annan Planı'na karşı çıkmayı, onu şeytanlaştırmak olarak nitelendiren Talat, daha dün gazeteci Neşe Düzel'e AKP için ne diyor:
"Biz seçimleri kazandığımızda, AKP Kıbrıs'ta özgürleşecek. Türkiye hükümeti 'Hayır kardeşim Annan Planı iyidir, görüşmek için masaya oturabiliriz' diyebilecek. Şimdi Denktaş yüzünden bunu söyleyemiyor."
Bu cümleler ifade ediyor ve gösteriyor ki, hükümetin Kıbrıs'taki karşılığı Mehmet Ali Talat... Bunu sadece Talat'ın yukarıda aktardığımız ifadelerine bakarak da söylemiyoruz. İktidara geldiğinin daha ilk günü Avrupa ülkelerini gezerek "Kıbrıs'ta tavize hazırız" mesajını veren, "bir değişimi gerçekleştireceğiz" diyen Başbakan Erdoğan'dan başkası değildi.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün tüm kırmızı çizgilerimizin pembeleştiği Temmuz ayındaki o ünlü Washington ziyaretinde "Kofi Annan belgesini kabul edeceğiz" sözünü verdiğini biliyoruz.
Dahası ve en önemlisi bu hükümet Loizidu davasını kabul ederek, 1974 Barış Harekâtını bir işgale çevirmiştir! 5 bin şehidimiz Kıbrıs'ta Niyazi durumuna düşürülmüştür!
Şunu söylemeye çalışıyoruz. Bu hükümetin gönlünden geçen iktidar CTP hükümetidir. Bakmayın Erdoğan'ın, Denktaş'la aynı karede verdiği fotoğrafa. Bu biraz da çok zor durumda bulunan Denktaş'ın hiç değilse fotoğraflarda olsun, Türkiye'nin arkasında olduğunu göstermeye yönelik bir küçük mesaj. Başka da bir şey değil. Yoksa AB için her şeyi satışa çıkarmış hükümet, Kıbrıs'ı da çoktan verilecekler listesine yazdı.
Erdoğan'ın Kıbrıs ziyareti de, Abdüllatif Şener'in Loizidu davasından sonra adaya yaptığı gezi de sadece bir örtü. Gerçek niyetleri gizlemeye çalışan bir örtü. İşin esasında yanlış yapıp örneğin, Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci konumuna soktuktan sonra "biz Denktaş'a destek veriyoruz" demek, tiyatrodan başka bir şey değil. Üstelik verdiğiniz büyük tavize Denktaş'ı da bu yolla ortak etmiş oluyorsunuz! Yani bir taşla iki kuş birden vurmuş oluyorsunuz, hepsi bu.
Kıbrıs yoksa,
Türkiye de yok
Geldiğimiz noktayı, Türkiye'nin kadife bir operasyonla oturtulduğu limanı isterseniz bir toparlayalım. Türkiye'yi ABD'nin Irak'ı işgaline ortak eden hükümet, maalesef bugün Kıbrıs'ta da işgalci sıfatı kazandırmıştır! En haklı olduğumuz konularda bile Türkiye'yi kabul etmeyen Avrupa, emin olun kendi ellerimizle attığımız Loizidu imzasının ardından adayı teslim alacaktır. Rumlar o günü, bu hükümetin attığı Loizidu imzasını, bayram ilan ederlerse şaşırmayın.
Kıbrıs'ta Türkiye öyle bir kayba uğratıldı ki, eski pozisyonumuzu kazanabilmek için yeni bir 1974 Barış Harekâtına ihtiyaç var. Bunun artık sanal bir şey olduğunu hesaba katarsak, Türkiye'nin Kıbrıs'ı kaybettiğini, önümüzdeki seçimlerin de bu sürecin final sahnesi olduğunu söyleyebiliriz.
Atina Başpiskoposunun "Türkler barbar bir millet. Onların hıristiyan AB içinde ne işi olabilir?" sorusuna, Yunanistan Dışişleri Bakanının verdiği cevabı biliyorsunuzdur:
"Yunanistan'ın hedefleri değişmez. Ancak yöntemlerimizi değişebilir. Geçmişte savaşarak elde ettiklerimizi, bugün AB ile alıyoruz. O nedenle Piskoposun bizi anlaması gerekiyor."
İşte Yunanistan'ın aslında bütün bir Avrupa'nın AB'ni nasıl gördüğünün özü, ruhu burada yatıyor. Hükümet hâlâ AB oyunu oynayarak SS1 ( Seve Seve) kuralıyla ne isteniyorsa, onu ikram ediyor.
Gürcistan eski Devlet Başkanı Şevardnadze'nin bir değerlendirmesini, tam da bu noktada aktaralım.
Şevardnadza "imparatorlukların yıkılmasının dört yöntemi vardır" dedikten sonra, Rus usulü parçalanmayı şöyle anlatıyor:
"Bir gece önce imparatorluksunuzdur. Bir tek kelime, 'Perestroika' yüzünden sabahleyin uyandığınızda artık sıradan bir devlet olursunuz."
Kıbrıs'ta yaşadıklarımız, Şevardnadze'nin tarif ettiği şeyin yansımasından başka bir şey değil. Umarız AB yüzünden Türkiye de aynı tanımın içine girmez.
Fakat şunu biliyoruz ki bu sürecin en önemli halkası Kıbrıs'tır. Çünkü Kıbrıs yoksa, Türkiye de yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021