'Rant bitmiş' kısmını tırmak içinde yazdım. Nedeni çok basit; benim cümlem değil... Ve başkasının olan bu ifadeye hiç mi hiç inanmıyorum... Başbakan Erdoğan'a ait olan 'Rantı bitirdik' iddiasını sizlere aktardıktan sonra son 24 saat içinde Sabah gazetesinde okuduğum bir haberi paylaşmak istiyorum: "...Türkiye, yüksek reel faiz kâbusu ile karşı karşıya. Bugün yüzde 22 ile tahvil satın alan bir yatırımcı enflasyondan arındırıldığında yüzde 13.6 reel faiz kazanıyor..." Sevgili dostlar, bu noktada bir kez daha soralım: Türkiye'de rant gerçekten bitti mi? Sizler cevabınızı düşünürken, biz de sizlere yardım etmek amacıyla: rant ekonomisinin sonucu ve/veya ana damarı olan dinamiği tarif etmeye çalışalım. Faizle veya devletten-devletin sahip olduklarından transferle büyüyen, üretmeyen, üretmediği sürece daha fazla rant ve transfer talep edenlerin; genleşerek 'üreten'i tutsak ve/veya yok etmesi... Peki nedir 'rant'ın transfer' edilmesi? Cevap çok açık; üreterek kazanmak yerine, devletin etki alanlarının bireylere transfer edilmesi, devletin elinde bulundurduğu gelir yaratan alanları veya 'elde edilmiş geliri' birilerine aktarması... Türkiye'de 'transfere dayanan rantiye mi' yoksa hep şikâyet ettiğimiz 'devlete borç veren rantiye' mi daha büyük? Transferle ortaya çıkan rantiye bir süre sonra 'devlete borç veren rantiye'ye dönüşüyor. Bu süreç, transfer kesilmedikçe devam edip gidiyor. Tam bir kısırdöngü. Kaynakları aktar sonra 'kaynak yok' diyerek borç alarak kaynak yarat... Sonuç 1: Hatırlar mısınız 'meşhur Özal'lı 80'leri'! 80 sonrası Türkiye'nin atılım yaptığı yılları! Herkes üretti, zenginleşti ve ekonomi nasıl ayağa kalktı! Yoksa ben mi öyle hatırlıyorum! Sonuç 2: Adam Smith, 'Milletlerin Zenginliği' adlı eserinde şöyle diyor: "Birey sahip olduğu sermayeyi en yüksek üretim yapacağı endüstriye yönlendirir. Böylece emek, toplumun yıllık gelirinden en yüksek payı alır. Bireyin amacı toplumun çıkarını artırmayı amaçlamaz. Sadece kendi çıkarını düşünür ve bu amacını hayata geçirirken, görünmez bir el toplumun çıkarlarına da hizmet etmiş olur." Sonuç 3: 80 sonrası yapılan ve ekonomiyi canlandırdığı iddia edilen strateji 'görünmez el' denilen kavramı yok etti. Yerine devletten 'rant transferine' dayanan ve adı 'girişimcilik' olan model ortaya çıktı. Bunun en güzel örneği ortaya çıkan fonlar, hayali ihracat, özelleştirmeler ve hazırlığı için kimlere harcandığı bilinmeyen danışmanlık ücretleri. Bir yandan görünmez el kırılırken, dünya genelinde borç tuzağı ve tüketim dinamiklerine dayanan modelin de kısa süre içinde Türkiye'de hayata geçmesi çok zor olmadı. Sonuç 3: Geçmişte 'burjuva devrimi' yapıyorum diye 'görünmez eli kıranlar' bugün yaşadığımız rant ekonomisinin temellerini attılar. Sonuç 4: 2002 sonrası Türkiye'de konjonktürel yapının da etkisiyle 'rant' ekonomisinin 'finansal genleşme-büzülme' dinamikleri ile 'en' günlerini yaşadığını gördük. Sonuç 5: AKP hükümeti 80 sonrası başlayan ve 1980-2002 arasında da Türkiye'ye hâkim olan yukarıdaki tarif ettiğimiz süreci daha da azdırdı. 2002 sonrası Türkiye'ye giren her 1 dolar; 5 ila 60 dolar arası kazanç sağlarken; üreten, çalışan, gerçek bir ekonomik çark içinde yer alanlar tasfiye sürecine girdiler. Son söz: Girişte bahsettiğimiz faize dayanan rant, düşen faizler ile kayboldu mu? Son 3 yıl içinde 400 bin TL düşen dolar kuru, 'düşen faizin' şekil değiştirmiş hali değil mi? Bu para kimin cebinden çıkacak? Nominal faiz ve dolar kuru aynı anda düşüyorsa (2003-2006 başı arasında bu dönemi yaşadık) rantiye çifte kavrulmuş kârı cebine indirmez mi? Yiğit Bulut/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.