Geçtiğimiz Çarşamba günü ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda "ABD-Türkiye İlişkilerinde Öncelikler ve Zorluklar" başlıklı bir oturum düzenlendi. Bu oturumda ABD'li Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörler, ABD'ye yön veren düşünce kuruluşlarının temsilcileri konuştular ve başından sonuna Türkiye'yi tartıştılar, hatta eleştirdiler. Eleştirilerin hedefinde; ana başlık olarak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hükümetin hayata geçirdiği uygulamalar ve Rusya'dan S-400 füze sistemleri alma girişimleri vardı.
Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Bob Corker, "Bırakın Türkiye'de yaşamayı, ziyaret etmenin bile güvenli olup olmadığı konusunda ciddi sorular var" diyerek, Türkiye ile ilişkilerin her zaman "ABD'nin arzu ettiği kadar yapıcı olmadığını" savundu. Türkiye'nin, uluslararası boyutta da müttefiklerle ters düştüğünü söyleyerek Rusya'dan NATO sistemleriyle uyumlu olmayan hava savunma sistemi alma planlarını örnek gösterdi.
Demokrat senatörü Ben Cardin, "Türkiye'nin bize karşı değil bizimle birlikte çalışmasına ihtiyacımız var" ifadesini kullandı. O da OHAL uygulamalarını eleştirdikten sonra Rusya'dan S-400 alımını rahatsız edici bir gelişme olarak niteledi. Cardin ayrıca, "Eğer bu satış ilerlerse, öyle görünüyor ki bu, Rusya-İran-Kuzey Kore yaptırımları yasasının 231'inci maddesinin olası ihlalini oluşturur" diyerek tehditte bulunmayı da ihmal etmedi.
Council on Foreign Relations adlı düşünce kuruluşu uzmanı Steen Cook, biraz daha net bir şekilde, "Türkiye bir müttefik olabilir ama ortak değil" ifadesini kullandı. Cook, Türkiye'nin "Avrupa demokrasisinden çok, seçilmiş otokrasiye" benzediği görüşünü dile getirdi. Cook'un bir iddiası da YPG konusundaydı. Türkiye'nin YPG konusundaki tezinin meşru oldupunu belirttikten sonra, Türkiye'nin ABD ile IŞİD'e karşı işbirliği yapmayı reddederek, ABD'yi YPG ile müttefikliğe ittiğini iddia etti. Yani ABD'nin YPG ile ortaklığı Türkiye'nin suçuymuş.
Cook ayrıca, Amerikalı yetkililerin rahatsızlıklarını Türk yetkililere özelde dile getirip kamuoyu önündeyse "tatlı dil" kullanma politikasının işe yaramadığı görüşünü dile getirdi.
Harvard Kennedy Okulu'ndan Amanda Sloat, Trump'ın Türkiye'deki Anayasa referandumundan hemen sonra Erdoğan'ı arayıp tebrik etmesini "talihsiz bir görüşme" olarak niteledi.
Toplantı sadece eleştiri boyutunda kalmadı, Türkiye'ye bazı yaptırımlar da teklif edildi:
Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye seyahat uyarısını gözden geçirmesi, Türkiye'nin pahalı, yüksek teknoloji ürünü silahların geliştirilmesi ve satın alımı süreçlerine katılmasına kısıtlamalar getirilmesi, Türk yetkililerin (Gülen'in iade süreci ve Rıza Sarraf davası) Amerikan yargı sürecini siyasileştirme çabalarından kaçınması gerektiği yönünde kamuoyu önünde çağrı yapılması vs?
ABD'nin senatörleri, ayrıca ABD'ye yön veren düşünce kuruluşları temsilcileri, dikkat ederseniz, Türkiye'nin hem içişlerine hem de dışişlerine rahatlıkla müdahale etme yetkisini kendilerinde görmektedir. Adamlar, senin yaptığın her şeyi yerden yere vurmaya, yıllardır vermedikleri hava savunma sistemini Rusya'dan almanı engelemeye "müttefiklik" derler, ama sen FETÖ ele başını istediğinde ya da "terör örgütü YPG'ye neden destek veriyorsun" dediğinde bu hassasiyetlerimizi dikkate almayı müttefikliğin bir gereği görmezler.
En basit bir misalle F-16 savaş uçaklarının pilotlarının eğitimini bile bir problem haline dönüştürerek Türkiye'ye maalesef uşak olması gerektiğini tekrar hatırlatırlar. Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz sonrası pilotlarımızın ciddi bir şekilde azalması nedeniyle Pakistan'dan eğitim desteği istedik, ABD buna "olmaz" dedi. Bu sefer "ABD'li eğitmenler gelsin Türkiye'de eğitim versin" dedik. ABD yine "hayır olmaz" dedi, "eğitimi ancak ABD'de veririz" dediler.
İşte yıllardır peşinden koştuğumuz, "olmazsa olmaz" kabul ettiğimiz, medeniyeti beşiği olarak kabul ettiğimiz ABD'nin Türkiye'ye gerçekte tavrı bu? Şu an ABD'nin makyajsız halini seyrediyoruz. ABD'nin ipiyle kuyuya inmek, bir gün o ipin boynumuza dolanması demektir. Saddam ve daha birçok örnek bunu açıkça göstermektedir.
Ülkeler tam bağımsız olurlarsa varlıklarını devam ettirebilirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Mustafa Kemal Atatürk tarafından tam bağımsızlık üzerine kurulmuştur.
Atatürk'ün şu sözleri bu konuda çok önemlidir:
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. O hâlde; Ya istiklal ya ölüm?" (1919, Ankara, Atatürk, Nutuk, ATATÜRK Araştırma Merkezi, s. 9-10)
Bu sebeple Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Atatürk'ün izinden giderek, yıllardır Milli Ekonomi Modeli ile bağımsız bir iktisat politikasını, Sosyal Devlet Milli Devlet tezi ile de güçlü, tam bağımsız bir "baba devlet"anlayışını ortaya koyarak, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" demektedir.
Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Bob Corker, "Bırakın Türkiye'de yaşamayı, ziyaret etmenin bile güvenli olup olmadığı konusunda ciddi sorular var" diyerek, Türkiye ile ilişkilerin her zaman "ABD'nin arzu ettiği kadar yapıcı olmadığını" savundu. Türkiye'nin, uluslararası boyutta da müttefiklerle ters düştüğünü söyleyerek Rusya'dan NATO sistemleriyle uyumlu olmayan hava savunma sistemi alma planlarını örnek gösterdi.
Demokrat senatörü Ben Cardin, "Türkiye'nin bize karşı değil bizimle birlikte çalışmasına ihtiyacımız var" ifadesini kullandı. O da OHAL uygulamalarını eleştirdikten sonra Rusya'dan S-400 alımını rahatsız edici bir gelişme olarak niteledi. Cardin ayrıca, "Eğer bu satış ilerlerse, öyle görünüyor ki bu, Rusya-İran-Kuzey Kore yaptırımları yasasının 231'inci maddesinin olası ihlalini oluşturur" diyerek tehditte bulunmayı da ihmal etmedi.
Council on Foreign Relations adlı düşünce kuruluşu uzmanı Steen Cook, biraz daha net bir şekilde, "Türkiye bir müttefik olabilir ama ortak değil" ifadesini kullandı. Cook, Türkiye'nin "Avrupa demokrasisinden çok, seçilmiş otokrasiye" benzediği görüşünü dile getirdi. Cook'un bir iddiası da YPG konusundaydı. Türkiye'nin YPG konusundaki tezinin meşru oldupunu belirttikten sonra, Türkiye'nin ABD ile IŞİD'e karşı işbirliği yapmayı reddederek, ABD'yi YPG ile müttefikliğe ittiğini iddia etti. Yani ABD'nin YPG ile ortaklığı Türkiye'nin suçuymuş.
Cook ayrıca, Amerikalı yetkililerin rahatsızlıklarını Türk yetkililere özelde dile getirip kamuoyu önündeyse "tatlı dil" kullanma politikasının işe yaramadığı görüşünü dile getirdi.
Harvard Kennedy Okulu'ndan Amanda Sloat, Trump'ın Türkiye'deki Anayasa referandumundan hemen sonra Erdoğan'ı arayıp tebrik etmesini "talihsiz bir görüşme" olarak niteledi.
Toplantı sadece eleştiri boyutunda kalmadı, Türkiye'ye bazı yaptırımlar da teklif edildi:
Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye seyahat uyarısını gözden geçirmesi, Türkiye'nin pahalı, yüksek teknoloji ürünü silahların geliştirilmesi ve satın alımı süreçlerine katılmasına kısıtlamalar getirilmesi, Türk yetkililerin (Gülen'in iade süreci ve Rıza Sarraf davası) Amerikan yargı sürecini siyasileştirme çabalarından kaçınması gerektiği yönünde kamuoyu önünde çağrı yapılması vs?
ABD'nin senatörleri, ayrıca ABD'ye yön veren düşünce kuruluşları temsilcileri, dikkat ederseniz, Türkiye'nin hem içişlerine hem de dışişlerine rahatlıkla müdahale etme yetkisini kendilerinde görmektedir. Adamlar, senin yaptığın her şeyi yerden yere vurmaya, yıllardır vermedikleri hava savunma sistemini Rusya'dan almanı engelemeye "müttefiklik" derler, ama sen FETÖ ele başını istediğinde ya da "terör örgütü YPG'ye neden destek veriyorsun" dediğinde bu hassasiyetlerimizi dikkate almayı müttefikliğin bir gereği görmezler.
En basit bir misalle F-16 savaş uçaklarının pilotlarının eğitimini bile bir problem haline dönüştürerek Türkiye'ye maalesef uşak olması gerektiğini tekrar hatırlatırlar. Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz sonrası pilotlarımızın ciddi bir şekilde azalması nedeniyle Pakistan'dan eğitim desteği istedik, ABD buna "olmaz" dedi. Bu sefer "ABD'li eğitmenler gelsin Türkiye'de eğitim versin" dedik. ABD yine "hayır olmaz" dedi, "eğitimi ancak ABD'de veririz" dediler.
İşte yıllardır peşinden koştuğumuz, "olmazsa olmaz" kabul ettiğimiz, medeniyeti beşiği olarak kabul ettiğimiz ABD'nin Türkiye'ye gerçekte tavrı bu? Şu an ABD'nin makyajsız halini seyrediyoruz. ABD'nin ipiyle kuyuya inmek, bir gün o ipin boynumuza dolanması demektir. Saddam ve daha birçok örnek bunu açıkça göstermektedir.
Ülkeler tam bağımsız olurlarsa varlıklarını devam ettirebilirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Mustafa Kemal Atatürk tarafından tam bağımsızlık üzerine kurulmuştur.
Atatürk'ün şu sözleri bu konuda çok önemlidir:
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. O hâlde; Ya istiklal ya ölüm?" (1919, Ankara, Atatürk, Nutuk, ATATÜRK Araştırma Merkezi, s. 9-10)
Bu sebeple Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Atatürk'ün izinden giderek, yıllardır Milli Ekonomi Modeli ile bağımsız bir iktisat politikasını, Sosyal Devlet Milli Devlet tezi ile de güçlü, tam bağımsız bir "baba devlet"anlayışını ortaya koyarak, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" demektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025