l) MÜNÂCÂT : Klâsik Şark edebiyatlarında konusu Allah'a yakarış olan manzumelerle bunların bestelenmiş şekillerine verilen ad.
Sözlükte "fısıldamak" anlamındaki necv kökünden türeyen münâcât "fısıldaşmak ve bir sırrı paylaşmak" demektir; genellikle "yalvarmak, yakarmak, dua ve tazarru(Allah'a yakarmak)da bulunmak" mânasında kullanılır. Edebiyat terimi olarak daha çok Allah'a yakarış maksadıyla yazılmış manzum ve mensur eserleri ifade eder. Türk dinî mûsikisinde aynı konu etrafında yazılmış, ramazan ayı boyunca sabah ezanından önce minarede temcîdlerle birlikte okunan manzumelere de münâcât adı verilmiştir.
İslâm kitap telif geleneğine göre bir sanatkâr eserine Allah'a hamd (hamdele) ve Resûlullah'a salâtüselâm ile (salvele) başlar. Mürettep divanlar, mesneviler ve diğer manzum eserlerde hamdele ve salvelenin yerini tevhid, münâcât, na't ve mi'râciyye gibi dinî muhtevalı şiirler alır. Bu sıralanış esas itibariyle sanatkârın sahip olduğu dinî kültürü edebiyata yansıtması, Allah, peygamber ve insan arasındaki toplum kabullerinin edebî anlamdaki ifadesidir.
Münâcâtlarda umumiyetle kaside biçimi kullanılmış olmakla beraber gazel, mesnevi, kıta, rubâî, terkibibend ve terciibend gibi nazım şekilleriyle yazılmış örnekler de vardır. Bunlara mensur münâcâtlarla tekke-tasavvuf erbabının aynı muhtevadaki ilâhilerini eklemek mümkündür. Aruzun daha çok hezec ve remel bahirlerine ait vezinlerinin görüldüğü münâcâtların kısa vezin kalıpları yanında musammat gibi gazel ve kasidelerin yazılmasına uygun, ortadan bölünebilen simetrik vezinler kullanılması, tekke şairlerinin yazdıkları ilâhilerde ise sekizli hece ölçüsünün tercih edilmesi bunların bestelenmek üzere yazıldığını düşündürmektedir.
Kulun her türlü sanat endişesini bir tarafa bırakarak doğrudan ve samimiyetle Allah'a yönelmesinin bir gereği olarak münâcâtlarda duygulu ve rikkat(ince duygularla dolu, duygulu, sevecen )li bir üslûp ortaya çıkmıştır. Allah'a sığınma ve her şeyi O'ndan isteme duygusuyla hemen her şair bu türde eser vermiş, bu sebeple müstakil münâcât mecmuaları tertip edilecek kadar çok şiir yazılmıştır. Divan ve mesnevilerinde münâcât bulunmayan nâdir bazı şairler de ya müteferrik beyitlerde konuya temas etmiş yahut mensur eserlerinde bu eksikliği telâfi yoluna gitmişlerdir. Ayrıca bazı edebî eserlerde tevhid ve münâcât her iki şiirin Allah'a yönelimi ifade etmesi dolayısıyla iç içe bulunabilmektedir. Türk edebiyatında ortaya çıkan ilk mahsullerle Sinan Paşa'nın Tazarru'nâme'sinde bu durum açıkça görülmektedir.
Münâcâtlarda yer alan hissiyat belirgin ve müşterek olmasına rağmen şairlerin mizaç, meşrep ve tahsil durumlarından kaynaklanan bir çeşitlilik de göze çarpar. Ayrıca münâcâtları dinî ve tasavvufî esaslara göre yazılanlar diye iki kısma ayırmak mümkündür. Dinî örneklere dönemin medrese kültürünün yansıdığı ve zaman zaman tefekkürün hikmete dönüştüğü, bazan bunların didaktik bir hal aldığı görülür. Tekke-tasavvuf erbabının münâcâtlarında ise daha coşkulu bir ruh hâlinin sonsuzluğa kanat açışını sezmek mümkündür. Bektaşîlik, Hurûfîlik gibi tarikatların özel terminolojisini içeren münâcâtlar da mevcuttur.
Esas itibariyle münâcâtlar günahkârlık ve pişmanlık duygularının dile getirildiği şiirlerdir. Günahkâr bir kulun Allah'ın inâyetinden başka sığınabileceği yer olmadığından münâcâtlarda Allah'ın bağışlayıcılığını ifade eden rahîm, rahmân, gaffâr, muîn, settâr, kerîm gibi isim ve sıfatlarından sıkça söz edilir. O'nun mağfiret sahibi oluşuna dair âyet ve hadisler telmih veya iktibas yoluyla zikredilerek af için bir dayanak aranır. Hz. Peygamber'in ümmetine şefaat edeceğinden hareketle Allah'ın günahkâr kullarını habibinin hürmetine bağışlaması istenir.
Kaside nazım şekliyle yazılan münâcâtlarda nesîb, tegazzül ve fahriye gibi bölümler yer almayabilir. Bunun yerine şiirin baş tarafında Allah'ın selbî ve sübûtî sıfatlarından bahsedilir. Ardından bu sıfatların evrendeki tecellilerine dikkat çekilir. Peygamberlerin hayatlarına ve gösterdikleri mûcizelere atıflar yapılır. Mûcize gösterme gücü olan ve vahiyle desteklenen peygamberlerin büyüklüğüne ve küfürle mücadelelerine işaret edildikten sonra Allah karşısında güçsüzlüklerinden söz edilip sıradan insanların konumu belirlenir ve yakarışa zemin oluşturulur. Daha sonra şair, ruhunda korku ile ümidin (havf ve recâ) çarpışmasından doğan bir heyecanla şiirine devam eder ki münâcâtlarda lirizmi doğuran en önemli duygu budur.
Divanlarda olduğu gibi mesnevi türündeki müstakil eserlerin baş tarafında da münâcâtlar bulunur. Ayrıca mesnevilerin olay örgüsüyle bağlantılı olarak hādiselerin akışı arasında metnin içine yerleştirilmiş ve çok defa kahramanların ağzından yazılmış münâcâtlara rastlanır. Kaside dışındaki diğer nazım şekilleriyle yazılan münâcâtlarda ise doğrudan konuya girildiği görülür.
Sözlükte "fısıldamak" anlamındaki necv kökünden türeyen münâcât "fısıldaşmak ve bir sırrı paylaşmak" demektir; genellikle "yalvarmak, yakarmak, dua ve tazarru(Allah'a yakarmak)da bulunmak" mânasında kullanılır. Edebiyat terimi olarak daha çok Allah'a yakarış maksadıyla yazılmış manzum ve mensur eserleri ifade eder. Türk dinî mûsikisinde aynı konu etrafında yazılmış, ramazan ayı boyunca sabah ezanından önce minarede temcîdlerle birlikte okunan manzumelere de münâcât adı verilmiştir.
İslâm kitap telif geleneğine göre bir sanatkâr eserine Allah'a hamd (hamdele) ve Resûlullah'a salâtüselâm ile (salvele) başlar. Mürettep divanlar, mesneviler ve diğer manzum eserlerde hamdele ve salvelenin yerini tevhid, münâcât, na't ve mi'râciyye gibi dinî muhtevalı şiirler alır. Bu sıralanış esas itibariyle sanatkârın sahip olduğu dinî kültürü edebiyata yansıtması, Allah, peygamber ve insan arasındaki toplum kabullerinin edebî anlamdaki ifadesidir.
Münâcâtlarda umumiyetle kaside biçimi kullanılmış olmakla beraber gazel, mesnevi, kıta, rubâî, terkibibend ve terciibend gibi nazım şekilleriyle yazılmış örnekler de vardır. Bunlara mensur münâcâtlarla tekke-tasavvuf erbabının aynı muhtevadaki ilâhilerini eklemek mümkündür. Aruzun daha çok hezec ve remel bahirlerine ait vezinlerinin görüldüğü münâcâtların kısa vezin kalıpları yanında musammat gibi gazel ve kasidelerin yazılmasına uygun, ortadan bölünebilen simetrik vezinler kullanılması, tekke şairlerinin yazdıkları ilâhilerde ise sekizli hece ölçüsünün tercih edilmesi bunların bestelenmek üzere yazıldığını düşündürmektedir.
Kulun her türlü sanat endişesini bir tarafa bırakarak doğrudan ve samimiyetle Allah'a yönelmesinin bir gereği olarak münâcâtlarda duygulu ve rikkat(ince duygularla dolu, duygulu, sevecen )li bir üslûp ortaya çıkmıştır. Allah'a sığınma ve her şeyi O'ndan isteme duygusuyla hemen her şair bu türde eser vermiş, bu sebeple müstakil münâcât mecmuaları tertip edilecek kadar çok şiir yazılmıştır. Divan ve mesnevilerinde münâcât bulunmayan nâdir bazı şairler de ya müteferrik beyitlerde konuya temas etmiş yahut mensur eserlerinde bu eksikliği telâfi yoluna gitmişlerdir. Ayrıca bazı edebî eserlerde tevhid ve münâcât her iki şiirin Allah'a yönelimi ifade etmesi dolayısıyla iç içe bulunabilmektedir. Türk edebiyatında ortaya çıkan ilk mahsullerle Sinan Paşa'nın Tazarru'nâme'sinde bu durum açıkça görülmektedir.
Münâcâtlarda yer alan hissiyat belirgin ve müşterek olmasına rağmen şairlerin mizaç, meşrep ve tahsil durumlarından kaynaklanan bir çeşitlilik de göze çarpar. Ayrıca münâcâtları dinî ve tasavvufî esaslara göre yazılanlar diye iki kısma ayırmak mümkündür. Dinî örneklere dönemin medrese kültürünün yansıdığı ve zaman zaman tefekkürün hikmete dönüştüğü, bazan bunların didaktik bir hal aldığı görülür. Tekke-tasavvuf erbabının münâcâtlarında ise daha coşkulu bir ruh hâlinin sonsuzluğa kanat açışını sezmek mümkündür. Bektaşîlik, Hurûfîlik gibi tarikatların özel terminolojisini içeren münâcâtlar da mevcuttur.
Esas itibariyle münâcâtlar günahkârlık ve pişmanlık duygularının dile getirildiği şiirlerdir. Günahkâr bir kulun Allah'ın inâyetinden başka sığınabileceği yer olmadığından münâcâtlarda Allah'ın bağışlayıcılığını ifade eden rahîm, rahmân, gaffâr, muîn, settâr, kerîm gibi isim ve sıfatlarından sıkça söz edilir. O'nun mağfiret sahibi oluşuna dair âyet ve hadisler telmih veya iktibas yoluyla zikredilerek af için bir dayanak aranır. Hz. Peygamber'in ümmetine şefaat edeceğinden hareketle Allah'ın günahkâr kullarını habibinin hürmetine bağışlaması istenir.
Kaside nazım şekliyle yazılan münâcâtlarda nesîb, tegazzül ve fahriye gibi bölümler yer almayabilir. Bunun yerine şiirin baş tarafında Allah'ın selbî ve sübûtî sıfatlarından bahsedilir. Ardından bu sıfatların evrendeki tecellilerine dikkat çekilir. Peygamberlerin hayatlarına ve gösterdikleri mûcizelere atıflar yapılır. Mûcize gösterme gücü olan ve vahiyle desteklenen peygamberlerin büyüklüğüne ve küfürle mücadelelerine işaret edildikten sonra Allah karşısında güçsüzlüklerinden söz edilip sıradan insanların konumu belirlenir ve yakarışa zemin oluşturulur. Daha sonra şair, ruhunda korku ile ümidin (havf ve recâ) çarpışmasından doğan bir heyecanla şiirine devam eder ki münâcâtlarda lirizmi doğuran en önemli duygu budur.
Divanlarda olduğu gibi mesnevi türündeki müstakil eserlerin baş tarafında da münâcâtlar bulunur. Ayrıca mesnevilerin olay örgüsüyle bağlantılı olarak hādiselerin akışı arasında metnin içine yerleştirilmiş ve çok defa kahramanların ağzından yazılmış münâcâtlara rastlanır. Kaside dışındaki diğer nazım şekilleriyle yazılan münâcâtlarda ise doğrudan konuya girildiği görülür.
Ayhan Haksal / diğer yazıları
- Türk musikisi eser formları - 23 / 21.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 22 / 20.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 21 / 07.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 20 / 06.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 19 / 31.10.2021
- Türk musikisi eser formları - 18 / 30.10.2021
- Türk musikisi eser formları - 17 / 12.09.2021
- Türk musikisi eser formları - 16 / 05.09.2021
- Türk musikisi eser formları - 15 / 29.08.2021
- Türk musikisi eser formları - 14 / 28.08.2021
- Türk musikisi eser formları - 22 / 20.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 21 / 07.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 20 / 06.11.2021
- Türk musikisi eser formları - 19 / 31.10.2021
- Türk musikisi eser formları - 18 / 30.10.2021
- Türk musikisi eser formları - 17 / 12.09.2021
- Türk musikisi eser formları - 16 / 05.09.2021
- Türk musikisi eser formları - 15 / 29.08.2021
- Türk musikisi eser formları - 14 / 28.08.2021