Hemen her sektörde çözüm bekleyen sorunlar var. Bu sorunlar yıllardır çözülemediği gibi oldukları yerde durmuyor, daha da palazlanıyor ve çözümü de doğal olarak giderek zorlaşıyor.
Aklı başında kadrolar tarafından yönetilen ülkelerde sorunların çözümüne önem sırasına göre odaklanılıyor.
Bu bağlamda gelişmiş ülkelere baktığımızda en az sorun yaşanan sektörün tarım olduğunu görüyoruz.
Sorunlar hiç yok değil elbette ancak pek çok yapısal sorunun yıllar önce ortak akılla çözüme kavuştuğunu, ortaya çıkan yeni ve yüzeysel sorunların ise geciktirilmeden çözüldüğünü rahatlıkla tespit edebiliyorsunuz.
Ama bizde böyle değil.
Tarım sektörü yıllardır sorunlar yumağı durumunda ülkemizde.
Destekler tam ödenmiyor ve anayasada belirtilen haklarını ülkemizde çiftçiler alamıyor.
İthalat karşısında savunmasız bırakılan üreticiler, tekelleşmiş alıcıların insafına terk edilmiş halde.
Girdi maliyetlerindeki astronomik zamlar altında üreticilerden yükselen 'üretemiyoruz' feryatları siyasi irade tarafından kulak arkası ediliyor.
Her sektördeki sorunlar ülkemize zarar veriyor ancak tarım sektöründeki çözümsüz kalan sorunların ve üreticinin feryadına kulak tıkanmasının ağır faturası hiçbirine benzemiyor.
Bundan dolayıdır ki, marketlerden satın aldığınız tarım ürünlerinin menşeine baktığımızda, buğdayı Rusya ve Ukrayna'dan, ayçiçeğini Moldova ve Bulgaristan'dan, arpayı Fransa ve Danimarka'dan, mısır ve pirinci Rusya'dan, kuru fasulyeyi Meksika, Hindistan ve Kanada'dan, nohutu Meksika ve Hindistan'dan, üzümü İran ve Şili'den ithal ediyoruz.
Fındık, kayısı, soya, limon, portakal ve pamukta da ithalatçı bir ülkeyiz.
Bu gidişat iyi değil. Ülkemizde üretilen ürünleri dahi ithal ederek, Türk çiftçisine büyük zarar veren hükümet, böyle devam ederse tarımın kökünü tamamıyla kurutacak.
Yani Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifade ettiği, "Bu zamların çok daha fazlası gelecek. Tüketemeyecek noktaya geleceğiz. Cebinde parası olan vatandaşımız da satın alacağı ürünü bulamayacağı bir noktaya geleceğiz" dediği günlere hiç de uzak sayılmayız.
Türkiye'de hükümet tarım sektörüne üvey evlat muamelesini reva görürken, bizim kadar verimli ve büyük topraklara sahip olmasalar da tarımsal geliri fazla olan Avrupa Birliği üyesi ülkeler üreticilerine ülkemizden kat kat fazla destek veriyor.
2019 yılı verilerine göre Fransa, çiftlik veya işletme başına Türkiye'den 17 kat fazla destek verirken, İtalya 4.1 kat, Almanya 18.4 kat, İspanya 6 kat, Polonya 2.6 kat, Hollanda 12.3 kat, Avusturya 7.8 kat fazla çiftçilerine destek sağlıyor.
Türkiye ile Avrupa ülkeleri tarımsal destekleri bu kadar farklı kılan temel faktör, o ülkeler tarım sektöründe üretim yapan çiftçilerini rakip olarak görmemeleridir. Ülkemizde ise maalesef son 20 yıldır hükümet almış olduğu kararlarla Türk çiftçisine rakip olduğunu defalarca ortaya koymuştur. Bu bağlamda ülkemizde çiftçilerin başka düşmana ihtiyacı yoktur.
Ülkemizde bin bir zorlukla üretim yapıp, ürünlerine müşteri bulmaya çalışan çiftçilerimiz, ayrıca karşısına rakip olarak dikilen tekelleşmiş tüccar ve hükümetle de yıllardır tek başlarına mücadele etmek zorunda bırakıldı. Bu şartlarda hâlâ ayakta kalabilmeyi başaran üreticiler kaldıysa onları tebrik etmek gerekiyor.
Her ülke için olduğu gibi ülkemiz için de stratejik sektör olan tarımda neden bu haldeyiz sorusunun yanıtı yukarıda bazılarını ifade ettiğimiz gibi yapılan yanlışlardır.
Bu bağlamda en kolay kalkınacak ve ülkemizde büyük kazanç sağlayacak tarımdaki sorunları çözemeyen hükümetler, Türkiye'ye asla faydalı olamazlar, yük olmaktan başka hiçbir işe yaramazlar.
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024