Havva KULO?LU
Gökyüzü pürüzsüz ve berrak. İçim üşüyor. Ayaz mı vurdu yıldızların perçemleriyle süslenmiş öksüz çiçeklerime? Rüzgar yine bir parça huysuz. Usul usul sokuluyor insanın iliklerine.
Avare ışıklar, bana da göz kırpsın diye beklerim. Denize haber salmış, "gel" desin diye kanat çırpar, süzülür, yakamoz dileklerim.
Tepelerden bir yankı düşer, dolaşır kuytu sokaklarında şehrin. Sessiz ve hummalı bir çağlayan, soluk soluğa kalmış kıyısında, yönü bilinmez bir nehrin.
Gurur abidesi kaleler... Yüreğine hançer saplanır da feryadı duyulmaz şehrin. Bir nefes tükenmekte boynu bükük, çaresiz; tuzağında en acımasız zehrin. Bir duman çöreklenmiş yüreğinin doruklarına. Bir rüzgar bekler yelkenleri şehrin. Unutulmuş yalnızlığın kalabalık hengamesi. Hey gidi nargilesi kırık şehir! Ne zaman hatırlanacaksın?
Ta ufka kadar mavi, mor, pembe renklerin. Griler hakim olmuş gökyüzüne. Ciğerleri pekliyor çiçeklerin. Perdeler örtülmüş güzelliklerin üstüne. Uyan artık! Kalksın örtüsü şehrin. Gökyüzü pürüzsüz ve berrak. Tılsımlı bir gecede göz kırpıyor yıldızlar. İçim titriyor. Dizlerimde derman arayışları nafile. Ben hep üşürüm yangınında şehrin. Korkma üzülmüyorum. Ben hep ürperirim alışamadığım duyguların seherinde.
Tılsım, açılmamış en kuytu hazinesinde şehrin. En yüksek tepelerin koynunda gizli. Bir kıyıda parlayan güneş, her göze görünmez. Görmek gözle değildir, gönüllerin ardında gizli...
Tılsım, çocukların gölgelerinde parlayan ümitlerinde şehrin. Oyuncağı elinden alınmışcasına gözyaşlarında gizli. Can çekişirken çocukluğum yılların kollarında. Kulağıma fısıldanan bilinmezler varılacak sonda gizli.
Tılsım ve şehir. Şehrin gözlerinde Tılsım tılsımlı gecelerinde şehrin yanık bir türkü bulutlanır. Dalga dalga yayılır yalnızlık üzerine. Hâlâ bilinmez mi bu şehrin tılsımı; nedir? Bir sevdalanan bir daha gelemez kendine.
Gökyüzü pürüzsüz ve berrak. İçim üşüyor. Ayaz mı vurdu yıldızların perçemleriyle süslenmiş öksüz çiçeklerime? Rüzgar yine bir parça huysuz. Usul usul sokuluyor insanın iliklerine.
Avare ışıklar, bana da göz kırpsın diye beklerim. Denize haber salmış, "gel" desin diye kanat çırpar, süzülür, yakamoz dileklerim.
Tepelerden bir yankı düşer, dolaşır kuytu sokaklarında şehrin. Sessiz ve hummalı bir çağlayan, soluk soluğa kalmış kıyısında, yönü bilinmez bir nehrin.
Gurur abidesi kaleler... Yüreğine hançer saplanır da feryadı duyulmaz şehrin. Bir nefes tükenmekte boynu bükük, çaresiz; tuzağında en acımasız zehrin. Bir duman çöreklenmiş yüreğinin doruklarına. Bir rüzgar bekler yelkenleri şehrin. Unutulmuş yalnızlığın kalabalık hengamesi. Hey gidi nargilesi kırık şehir! Ne zaman hatırlanacaksın?
Ta ufka kadar mavi, mor, pembe renklerin. Griler hakim olmuş gökyüzüne. Ciğerleri pekliyor çiçeklerin. Perdeler örtülmüş güzelliklerin üstüne. Uyan artık! Kalksın örtüsü şehrin. Gökyüzü pürüzsüz ve berrak. Tılsımlı bir gecede göz kırpıyor yıldızlar. İçim titriyor. Dizlerimde derman arayışları nafile. Ben hep üşürüm yangınında şehrin. Korkma üzülmüyorum. Ben hep ürperirim alışamadığım duyguların seherinde.
Tılsım, açılmamış en kuytu hazinesinde şehrin. En yüksek tepelerin koynunda gizli. Bir kıyıda parlayan güneş, her göze görünmez. Görmek gözle değildir, gönüllerin ardında gizli...
Tılsım, çocukların gölgelerinde parlayan ümitlerinde şehrin. Oyuncağı elinden alınmışcasına gözyaşlarında gizli. Can çekişirken çocukluğum yılların kollarında. Kulağıma fısıldanan bilinmezler varılacak sonda gizli.
Tılsım ve şehir. Şehrin gözlerinde Tılsım tılsımlı gecelerinde şehrin yanık bir türkü bulutlanır. Dalga dalga yayılır yalnızlık üzerine. Hâlâ bilinmez mi bu şehrin tılsımı; nedir? Bir sevdalanan bir daha gelemez kendine.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.