"Filozof ilahiyat alanında yanılır, ama tabiat ilimlerinde çoğunlukla isabet eder. Dini düşünceye sahip birisi ise ilahiyat konusunda eğer sağlıklı çıkarımlar yapabiliyorsa genellikle doğru bilgilere varır. Ancak tabiat ilimlerinde filozofla aynı şansa sahiptir. Bilimsel gücü arttırdıkça doğru sonuçlara ulaşılabilir. Öyleyse felsefenin ilimlere bakan cephesini her zaman ilgiyle izlemek gerekirken, metafiziğe bakan cephesinden mümkün mertebe uzak kalmaya çalışılmalıdır." -İMAM-I GAZALİ-
Allah'ın O'na kitabı ve hikmeti indirdiği, evvelce bilmediklerini öğrettiği (Nisa 13) ve O'nu en yüce mertebeye yükselterek ahlakını övdüğü peygamber (Kalem 4) Hz. Muhammed (sav)'e vahyin indiği ilk günlerde Mekke'de okuma-yazma bilenlerin sayısı sadece 17 kişiden ibaretti.
Oysa ki; ahirette irtihali sonrasında geriye Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi devlet başkanlarını, Halid bin Velid, Ebu Ubeyde, Said bin Ebu Vakkas, Amr İbn'ül As, İkrime gibi ordu komutanlarını, Hz. Ali, Hz. Aişe, Abdullah bin Mesud, Enes bin Malik, Zeyd bin Sabit, Muaz bin Cebel, Ebu Hureyre gibi alimleri, Ebu Zer-Giffari, Salman-ı Farisi, Ebu'd Derda, Huzeyfe gibi muttakileri ve her biri gökteki yıldızlara benzetilen ashab-ı kiramı bırakmıştır. (Doç. Dr. Abdullah Özbek-Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed (sav)-Esra Yay., s. 211)
İslami ilimler ise Hz. Peygamber (sav) zamanında iman-ibadet-ihlas bağlamında yaşantıya dönük bir olguydu. Kur'an, sünnet, tefsir, kıraat, fıkıh, tasavvuf, akaid v.s. ilimler tek bir ilim halinde bulunuyor ve herhangi bir konuda problem çıktığı zaman bizzat Allah ve Resulü hüküm veriyorlardı.
Hulefa-i Raşidin dönemlerinde ashab-ı kiram hayatta olduğu için onlar çözüm merciiydiler. Ama gelişen şartlar neticesinde gerek Müslümanların Arap yarımadasından çıkıp kadim medeniyetlerin topraklarını fethetmeleriyle, gerek sahabenin çeşitli bölgelere dağılarak dini yayma çabalarıyla, gerekse farklı inanç topluluklarının hakimiyet altına alınmasıyla İslami ilimlerin tedvin edilmesi zarureti ortaya çıktı.
Kur'an- ı Kerim'in toplanıp tertip edilmesinden sonra en önce yazılan eser tefsire aittir ki; tefsiri yazılı olarak ilk tedvin eden (derleyen, kitap haline getiren) kişi Mücahid bin Cübeyr (CV. 722) dir. Ondan sonra bir çokları tefsir yazmış ve nihayet Vakıdi (V. 825), Taberi(V.922) gibi meşhur müfessirler yetişmiştir. (Barthold-Köprülü-İslam Medeniyeti Tarihi-T. T. K., s. 144)
Hadis konusunda ise; zaten sahabenin bir kısmı Hz. Peygamber (sav)'in sağlığında hadisleri yazmaya başlamış ve yazılı olarak muhafaza etmiştir. Bunların tasnifi Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz zamanında başlatıldı. Halife; ilim adamlarına başka işlerden kendilerini alarak, yalnız bu işe versinler diye maaş bağladı. (Prof. Dr. Haydar Baş-Dini ve Milli Büt. Yön. Tehditler - İcmal Yay., s. 236)
Fıkıhla ilgili olarak; Emevi ve Abbasi sultanları birçok önemli mevzuda Medine ve Irak ulemasına müracaat ederek fetva isterlerdi. Sosyal hayatın düzenlenmesi vazifesini yüklenmiş olan fakihler kitap sünnet ve sahabeye dayanarak içtihad müessesesini oluşturdular. (Barthold- Köprülü-Age., s. 147)
Dini ilimleri teşvik etmek maksadıyla Abbasi halifelerinden Harun Reşid; ilim meclislerine devam eden ve edebiyatta üstad olanlara 1000 dinar, hadis ravilerine, Kur'an hafızlarına, fakihlere 4000 dinar verir ve bunu bir imtihan neticesinde yapardı. (Mustafa Demirci-Beyt'ül-Hikme- İnsan Yay., s. 28)
İslami ilimlerde belirli bir metodolojiyle beraber branşlaşmaya gidilirken, pozitif ilimlerde de somut gelişmeler meydana geliyordu. Mesela Hz. Peygamber (sav)'in irtihalinden 75 sene sonra 707 yılında ilk rasathane (gözlemevi) Emevi halifesi Abdülmelik tarafından başkent Şam' da inşa ettirildi. (Ali Bulaç-İslam Düş. Din Felsefe/Akıl Vahiy İlişkisi-Beyan Yay., s. 69) Yine Emeviler döneminde Şehzade Halid ibni Yezid Mısır'dan gelen Yunanca'ya vakıf bir gruba tıp, kimya, astroloji ile ilgili kitapları tercüme ettirdi. (Ord. Prof. H. Ziya Ülken- İslam Düşüncesi-Ülken Yay., s. 163) Devamında Abdülmelik bin Mervan ve Velid bin Abdülmelik tarafından Farsça ve Grekçe divanlar Arapça'ya çevrildi.
Abbasiler zamanında ise bu çalışmalar Halife Mansur'la birlikte başlamıştır. Sultan 765 yılında o dönemin en önemli tıp merkezi olan Cundişapur Akademisinin başhekimini ve ailesini Bağdat'a getirdi. Kendilerini ilme adamış olan bu aile başkente üç asır kadar kaldı, sarayda hekimlik ve katiplik vazifelerini yürüttü. (Ord. Prof. H. Ziya Ülken-Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü-Ülken Yay., s. 62) Baştabip Corces; bulunduğu ilk yedi yıl içerisinde birçok tıp kitabını Arapça'ya çevirdi.
Halife Mansur sadece bununla kalmadı, matematik, tıp, astronomi vb. konularda ün yapmış bilginleri Bağdat'a çağırarak birçok kitabı tercüme ettirdi. Ayrıca tefsir, hadis, tarih ve lügatla ilgili eserleri de toplattırdı. Öte yandan Bizans İmparatorlarına müracaat ederek riyaziyeye (matematik) ait el yazmalarını istedi. (Barthold- Köprülü- Age., s. 15)
773 yılında Mansur'un sarayına gelen Kankah adlı Hintli astronomun yanında bulunan yıldızların hareketleri ve hesap usulleriyle ilgili eser tercüme ettirildi. Böylece Hint rakamlarının İslam dünyasına girmesi sağlandı. (Sigrid Hunke-Avrupa'nın Üzerinde Allah'ın Güneşi-Altın Kitaplar, s. 42) Kelile ve Dimne başta olmak üzere Hudeyname, Ayinname gibi İran tarihi ve edebiyatıyla ilgili birçok eser Arapça'ya çevrildi. (M. Demirci- Age., s. 45)
Beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid de Ankara'yı ele geçirirken savaş tazminatı olarak Bizans İmparatorundan eski el yazması kitapları istemiş ve karşılığında matematik, tıp ve felsefe ile ilgili birçok kaynak getirilmiştir. (Ali Bulaç-Age., s. 101) Hatta Sultan ehl-i kitaptan cizye vermek zorunda olanlardan verecekleri paraya karşılık kitap kabul edebileceklerini açıklamıştır. (M. Demirci-Age., s. 47)
Halife Me'mun dönemi İslam tarihinde birçok bakımdan farklılıklar içermektedir. Emeviler ve Abbasilerin ilk devirlerinde bireysel olarak yürütülen tercüme faaliyetleri, Me'mun'la kurumsal bir yapıya bürünmüştür. "Beyt'ül-Hikme" adıyla kurulan bu tercüme okulu içinde; Yuhanna el Batriki; Huneyn bin İshak, İbn Naima el Humusi, Sabit bin Kurra, Kusta bin Luka, Yuhanna bin Adi, İbn Zura, Ebu Beşr Metta vs. gibi Yakubi, Hıristiyan, Nasturi, Rum ve Yunanlı mütercimler bilgi naklini gerçekleştirmişlerdir. (Ali Bulaç-Age., s. 103)
Mehmet MARUF e-mail: mmaruf@mynet.com.tr
Allah'ın O'na kitabı ve hikmeti indirdiği, evvelce bilmediklerini öğrettiği (Nisa 13) ve O'nu en yüce mertebeye yükselterek ahlakını övdüğü peygamber (Kalem 4) Hz. Muhammed (sav)'e vahyin indiği ilk günlerde Mekke'de okuma-yazma bilenlerin sayısı sadece 17 kişiden ibaretti.
Oysa ki; ahirette irtihali sonrasında geriye Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi devlet başkanlarını, Halid bin Velid, Ebu Ubeyde, Said bin Ebu Vakkas, Amr İbn'ül As, İkrime gibi ordu komutanlarını, Hz. Ali, Hz. Aişe, Abdullah bin Mesud, Enes bin Malik, Zeyd bin Sabit, Muaz bin Cebel, Ebu Hureyre gibi alimleri, Ebu Zer-Giffari, Salman-ı Farisi, Ebu'd Derda, Huzeyfe gibi muttakileri ve her biri gökteki yıldızlara benzetilen ashab-ı kiramı bırakmıştır. (Doç. Dr. Abdullah Özbek-Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed (sav)-Esra Yay., s. 211)
İslami ilimler ise Hz. Peygamber (sav) zamanında iman-ibadet-ihlas bağlamında yaşantıya dönük bir olguydu. Kur'an, sünnet, tefsir, kıraat, fıkıh, tasavvuf, akaid v.s. ilimler tek bir ilim halinde bulunuyor ve herhangi bir konuda problem çıktığı zaman bizzat Allah ve Resulü hüküm veriyorlardı.
Hulefa-i Raşidin dönemlerinde ashab-ı kiram hayatta olduğu için onlar çözüm merciiydiler. Ama gelişen şartlar neticesinde gerek Müslümanların Arap yarımadasından çıkıp kadim medeniyetlerin topraklarını fethetmeleriyle, gerek sahabenin çeşitli bölgelere dağılarak dini yayma çabalarıyla, gerekse farklı inanç topluluklarının hakimiyet altına alınmasıyla İslami ilimlerin tedvin edilmesi zarureti ortaya çıktı.
Kur'an- ı Kerim'in toplanıp tertip edilmesinden sonra en önce yazılan eser tefsire aittir ki; tefsiri yazılı olarak ilk tedvin eden (derleyen, kitap haline getiren) kişi Mücahid bin Cübeyr (CV. 722) dir. Ondan sonra bir çokları tefsir yazmış ve nihayet Vakıdi (V. 825), Taberi(V.922) gibi meşhur müfessirler yetişmiştir. (Barthold-Köprülü-İslam Medeniyeti Tarihi-T. T. K., s. 144)
Hadis konusunda ise; zaten sahabenin bir kısmı Hz. Peygamber (sav)'in sağlığında hadisleri yazmaya başlamış ve yazılı olarak muhafaza etmiştir. Bunların tasnifi Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz zamanında başlatıldı. Halife; ilim adamlarına başka işlerden kendilerini alarak, yalnız bu işe versinler diye maaş bağladı. (Prof. Dr. Haydar Baş-Dini ve Milli Büt. Yön. Tehditler - İcmal Yay., s. 236)
Fıkıhla ilgili olarak; Emevi ve Abbasi sultanları birçok önemli mevzuda Medine ve Irak ulemasına müracaat ederek fetva isterlerdi. Sosyal hayatın düzenlenmesi vazifesini yüklenmiş olan fakihler kitap sünnet ve sahabeye dayanarak içtihad müessesesini oluşturdular. (Barthold- Köprülü-Age., s. 147)
Dini ilimleri teşvik etmek maksadıyla Abbasi halifelerinden Harun Reşid; ilim meclislerine devam eden ve edebiyatta üstad olanlara 1000 dinar, hadis ravilerine, Kur'an hafızlarına, fakihlere 4000 dinar verir ve bunu bir imtihan neticesinde yapardı. (Mustafa Demirci-Beyt'ül-Hikme- İnsan Yay., s. 28)
İslami ilimlerde belirli bir metodolojiyle beraber branşlaşmaya gidilirken, pozitif ilimlerde de somut gelişmeler meydana geliyordu. Mesela Hz. Peygamber (sav)'in irtihalinden 75 sene sonra 707 yılında ilk rasathane (gözlemevi) Emevi halifesi Abdülmelik tarafından başkent Şam' da inşa ettirildi. (Ali Bulaç-İslam Düş. Din Felsefe/Akıl Vahiy İlişkisi-Beyan Yay., s. 69) Yine Emeviler döneminde Şehzade Halid ibni Yezid Mısır'dan gelen Yunanca'ya vakıf bir gruba tıp, kimya, astroloji ile ilgili kitapları tercüme ettirdi. (Ord. Prof. H. Ziya Ülken- İslam Düşüncesi-Ülken Yay., s. 163) Devamında Abdülmelik bin Mervan ve Velid bin Abdülmelik tarafından Farsça ve Grekçe divanlar Arapça'ya çevrildi.
Abbasiler zamanında ise bu çalışmalar Halife Mansur'la birlikte başlamıştır. Sultan 765 yılında o dönemin en önemli tıp merkezi olan Cundişapur Akademisinin başhekimini ve ailesini Bağdat'a getirdi. Kendilerini ilme adamış olan bu aile başkente üç asır kadar kaldı, sarayda hekimlik ve katiplik vazifelerini yürüttü. (Ord. Prof. H. Ziya Ülken-Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü-Ülken Yay., s. 62) Baştabip Corces; bulunduğu ilk yedi yıl içerisinde birçok tıp kitabını Arapça'ya çevirdi.
Halife Mansur sadece bununla kalmadı, matematik, tıp, astronomi vb. konularda ün yapmış bilginleri Bağdat'a çağırarak birçok kitabı tercüme ettirdi. Ayrıca tefsir, hadis, tarih ve lügatla ilgili eserleri de toplattırdı. Öte yandan Bizans İmparatorlarına müracaat ederek riyaziyeye (matematik) ait el yazmalarını istedi. (Barthold- Köprülü- Age., s. 15)
773 yılında Mansur'un sarayına gelen Kankah adlı Hintli astronomun yanında bulunan yıldızların hareketleri ve hesap usulleriyle ilgili eser tercüme ettirildi. Böylece Hint rakamlarının İslam dünyasına girmesi sağlandı. (Sigrid Hunke-Avrupa'nın Üzerinde Allah'ın Güneşi-Altın Kitaplar, s. 42) Kelile ve Dimne başta olmak üzere Hudeyname, Ayinname gibi İran tarihi ve edebiyatıyla ilgili birçok eser Arapça'ya çevrildi. (M. Demirci- Age., s. 45)
Beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid de Ankara'yı ele geçirirken savaş tazminatı olarak Bizans İmparatorundan eski el yazması kitapları istemiş ve karşılığında matematik, tıp ve felsefe ile ilgili birçok kaynak getirilmiştir. (Ali Bulaç-Age., s. 101) Hatta Sultan ehl-i kitaptan cizye vermek zorunda olanlardan verecekleri paraya karşılık kitap kabul edebileceklerini açıklamıştır. (M. Demirci-Age., s. 47)
Halife Me'mun dönemi İslam tarihinde birçok bakımdan farklılıklar içermektedir. Emeviler ve Abbasilerin ilk devirlerinde bireysel olarak yürütülen tercüme faaliyetleri, Me'mun'la kurumsal bir yapıya bürünmüştür. "Beyt'ül-Hikme" adıyla kurulan bu tercüme okulu içinde; Yuhanna el Batriki; Huneyn bin İshak, İbn Naima el Humusi, Sabit bin Kurra, Kusta bin Luka, Yuhanna bin Adi, İbn Zura, Ebu Beşr Metta vs. gibi Yakubi, Hıristiyan, Nasturi, Rum ve Yunanlı mütercimler bilgi naklini gerçekleştirmişlerdir. (Ali Bulaç-Age., s. 103)
Mehmet MARUF e-mail: mmaruf@mynet.com.tr
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.