Oyunu yazanlar kuşkusuz dünya çapında şöhrete ulaşmış profesyonel bir ekip.
Bu meşhur ve malum senaristlerin öteden beri yaptıkları; önce tiyatro alanı olarak bir ülke belirlerler, sonra o ülkeden "iyi oyuncuları" tespit ederler ve oturur oyunu yazar ve sahneye koyarlar.
Şimdi gelelim, mecburi seyircileri arasında bizim de bulunduğumuz tiyatroya.
Yaklaşık sekiz yüz bin kilometrekarelik bir alan ve bu alanda yine yaklaşık seksen milyon seyircinin seyretmek zorunda olduğu tek kişilik bir oyun.
Uzun zamanlardan beri bu coğrafya ve bu toprakları vatan edinmiş olan Türk milleti için senaryo yazan malum kadrolar, yazdıkları son oyunu böyle kurgulamışlar.
Başrol oyuncusu İslami kavramları yerli yerinde kullanan biri olacak ve gerektiği zaman ve zeminlerde bu tarz söylemleri sınırsız kullanabilen bir yeteneğe sahip olacak ki zaten kitlelerin nerede ve ne zaman alkışlayacakları da oyunu sahneleyenler tarafından yönlendirilmektedir.
Sahnelenen tiyatro oyunu, senaryo gereği her ne kadar bir ekip görüntüsü, çok sayıda yardımcı oyuncular da varmış görüntüsü verse de aslında bu seferki oyun tek kişilik bir oyun.
Dünya çapında şöhretli oyun yazarları bu sefer bu Anadolu coğrafyası ve Türk milleti için yazdıkları oyunda, planladıkları hedeflere kolay ulaşmak için bu tarzı uygun görmüşler.
Bu kadar geniş bir oyun alanında sahnelenen oyunu seyre dalan seksen milyon seyircinin ceplerini kolay boşaltmak için, evlerinde yastık altlarındaki birikimlerini kolayca yürütebilmek için, üzerinde oturup tiyatroyu seyrettikleri toprakların altındaki kaynakları çaktırmadan kendi heybelerine aktarmak için böylesine çok yardımcısı olan tek kişilik oyunu uygun görmüşler.
Başrol oyuncusunun böylesine cilalanıp parlatıldığı, böylesine olağanüstü yetkilerle ve yeteneklerle donatıldığı bir oyunu sahneye koyarak ve ek tedbirlerle kitlelerin sürekli alkışını sağlayarak aslında senaristler, zaman içinde seyircilerin oturdukları koltukları ve koltukların yerleştirildiği mümbit zeminleri de "iç etmenin" hesabını yapmışlardır.
Başrol oyuncusuna yaptırdıkları farklı eylemlerle, söylettikleri sıra dışı söylemlerle ve onun şahsında sergiledikleri kıvrak manevralarla seyirci kitlelerin algılarını yönetmeyi, akıllarını yönlendirmeyi, zihinlerine ket vurmayı ve gönüllerinde kara kara gölgeler oluşturmayı amaçlamışlar ve bunu da büyük ölçüde başarmışlardır.
Seksen milyon seyircinin içinde elbette bu oyunun farkında olanlar hayli fazla, dönüp dönüp etrafındaki komşulara; "hu komşu soyuluyoruz, tiyatrodan gözlerini al da bir cebine, bir eline, bir evine, bir çayırına-tarlana, bir dağlarına-ovalarına bak" diyenler hayli fazla ama bütün hücreleriyle kendilerini oyuna kaptırmış kitleler de az değil.
Senaryoyu yazanlar sağlam yazmışlar, sahneleyenler de tiyatronun bütün yardımcı unsurlarını geniş geniş kullanmışlar ve başta başrol oyuncusu olmak üzere yardımcıları da iyi eğitmişler ki on beş senedir bu tek kişilik oyun hala sahnede.
Bu ne ki, bu usta senaristlerin dünyanın muhtelif köşelerinde yüz yıllar boyu sahnelenen oyunları var.
Dileyelim, çevremizi uyarmaya gayret edelim de bizim ki o kadar uzun sürmesin.
Bu meşhur ve malum senaristlerin öteden beri yaptıkları; önce tiyatro alanı olarak bir ülke belirlerler, sonra o ülkeden "iyi oyuncuları" tespit ederler ve oturur oyunu yazar ve sahneye koyarlar.
Şimdi gelelim, mecburi seyircileri arasında bizim de bulunduğumuz tiyatroya.
Yaklaşık sekiz yüz bin kilometrekarelik bir alan ve bu alanda yine yaklaşık seksen milyon seyircinin seyretmek zorunda olduğu tek kişilik bir oyun.
Uzun zamanlardan beri bu coğrafya ve bu toprakları vatan edinmiş olan Türk milleti için senaryo yazan malum kadrolar, yazdıkları son oyunu böyle kurgulamışlar.
Başrol oyuncusu İslami kavramları yerli yerinde kullanan biri olacak ve gerektiği zaman ve zeminlerde bu tarz söylemleri sınırsız kullanabilen bir yeteneğe sahip olacak ki zaten kitlelerin nerede ve ne zaman alkışlayacakları da oyunu sahneleyenler tarafından yönlendirilmektedir.
Sahnelenen tiyatro oyunu, senaryo gereği her ne kadar bir ekip görüntüsü, çok sayıda yardımcı oyuncular da varmış görüntüsü verse de aslında bu seferki oyun tek kişilik bir oyun.
Dünya çapında şöhretli oyun yazarları bu sefer bu Anadolu coğrafyası ve Türk milleti için yazdıkları oyunda, planladıkları hedeflere kolay ulaşmak için bu tarzı uygun görmüşler.
Bu kadar geniş bir oyun alanında sahnelenen oyunu seyre dalan seksen milyon seyircinin ceplerini kolay boşaltmak için, evlerinde yastık altlarındaki birikimlerini kolayca yürütebilmek için, üzerinde oturup tiyatroyu seyrettikleri toprakların altındaki kaynakları çaktırmadan kendi heybelerine aktarmak için böylesine çok yardımcısı olan tek kişilik oyunu uygun görmüşler.
Başrol oyuncusunun böylesine cilalanıp parlatıldığı, böylesine olağanüstü yetkilerle ve yeteneklerle donatıldığı bir oyunu sahneye koyarak ve ek tedbirlerle kitlelerin sürekli alkışını sağlayarak aslında senaristler, zaman içinde seyircilerin oturdukları koltukları ve koltukların yerleştirildiği mümbit zeminleri de "iç etmenin" hesabını yapmışlardır.
Başrol oyuncusuna yaptırdıkları farklı eylemlerle, söylettikleri sıra dışı söylemlerle ve onun şahsında sergiledikleri kıvrak manevralarla seyirci kitlelerin algılarını yönetmeyi, akıllarını yönlendirmeyi, zihinlerine ket vurmayı ve gönüllerinde kara kara gölgeler oluşturmayı amaçlamışlar ve bunu da büyük ölçüde başarmışlardır.
Seksen milyon seyircinin içinde elbette bu oyunun farkında olanlar hayli fazla, dönüp dönüp etrafındaki komşulara; "hu komşu soyuluyoruz, tiyatrodan gözlerini al da bir cebine, bir eline, bir evine, bir çayırına-tarlana, bir dağlarına-ovalarına bak" diyenler hayli fazla ama bütün hücreleriyle kendilerini oyuna kaptırmış kitleler de az değil.
Senaryoyu yazanlar sağlam yazmışlar, sahneleyenler de tiyatronun bütün yardımcı unsurlarını geniş geniş kullanmışlar ve başta başrol oyuncusu olmak üzere yardımcıları da iyi eğitmişler ki on beş senedir bu tek kişilik oyun hala sahnede.
Bu ne ki, bu usta senaristlerin dünyanın muhtelif köşelerinde yüz yıllar boyu sahnelenen oyunları var.
Dileyelim, çevremizi uyarmaya gayret edelim de bizim ki o kadar uzun sürmesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025