Tebrikler Öcalan!

Dünya uygarlığı ve medeniyetinin en temel dayanağı ve referans kaynağı olarak bilinen kadim Türk milleti ve devletinin yaşanan son gelişmeler karşısında ve son tahlilde düşürüldüğü durum, oldukça düşündürücü ve kaygı vericidir.

Türk milleti ve devleti olarak bulunduğumuz coğrafi ve jeopolitik konum itibariyle, daima küresel emperyalizm ve onun derin hesaplarının odağında olmuşuzdur.

Bizler Türk milleti olarak, tarih sahnesinde yer aldığımız günden bu güne daima hedefe konulan ve yok edilmek istenen bir millet olma özelliğine sahibiz.

Peki, neden başkaları değil de biz Türkler bu tehlikenin veya saldırıların hedefinde yer alıyoruz şeklindeki çok temel bir soruya yanıt bulamadığımız sürece, daima ve belki de çok yakında yok olma tehdit ve tehlikesi ile yüzleşmek zorunda kalacağız.  

Elbette ki bu konu çok derin ve mutlaka ele alınması gereken bir mevzu olmak birlikte, biz şimdilik bunu tarihçilere bırakalım ve güncele dönelim.

Bilindiği üzere NATO ve onun içimizdeki derin yapılanması sayesinde oluşturulan paravan terör örgüt Asala, 1984 yılından sonra şekil değiştirerek, PKK olarak sahnede yerini almıştır.

Bu örgüt ve yedekleri, büyük bir projenin gereği olarak ve doğrudan doğruya ABD ve İsrail tarafından kurulmuştur.

BOP adıyla bildiğimiz bu büyük projenin tam kalbinde Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğu halde, eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra işbaşına gelen birçok ABD ve İsrail yanlısı iktidarların uyguladıkları teslimiyetçi politikalar yüzünden, maalesef millet olarak bu gerçekle hiçbir zaman yüzleşemedik ve gereği gibi bilgi sahibi olamadık. 

İsrail'in büyük hayali olan, Büyük İsrail Devleti'nin kurulması için Türkiye'nin başına PKK terör örgütü gibi bir belanın musallat edilmesi gerekiyordu ve 1984 yılından itibaren bu hedefe tam manasıyla ulaşılmıştı.

1984 yılında ilk Eruh saldırısından günümüze kadar, tam olarak 50 binden fazla, askerimizi-polisimizi-korucumuzu ve sivil vatandaşımızı şehit verdik.

Yanan ve yıkılan binlerce aile ocağı!

Bu güne kadar geçen zaman zarfında, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz öyle zannedildiği gibi sadece PKK ile değil, NATO ülkelerinin tamamıyla örtülü bir savaş veriyordu.

Çok net bir tespit yapıyorum…

Şayet Atatürk'e yürekten bağlı bir orduya sahip olmamış olsaydık, sizi temin ederim ki, bu kadar büyük desteği arkasına alan ve coğrafi olarak ta büyük avantaj elde eden alçak terör örgütü PKK, Türkiye'ye diz çöktürebilirdi.

Bugün PKK'yı bitirmiş bir Türk ordusu vardır.

Dolayısıyla terörist başının bugün uyduruk bir çağrı metni ve tam bir çadır tiyatrosu olduğu belli olan kurgu montajla, PKK'ya "Silah bırakın ve örgütü feshedin" çıkışının, hiçbir reel karşılığı yoktur.

Şayet çağrı metninde şöyle denseydi, belki de bizim de kafamızı karıştırabilirdi.

"PKK-PYD-YPG-SDG gibi terör örgütlerin tamamı, elindeki tüm silahlarla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk devletine teslim olun" denseydi, hadi neyse diyebilirdik.

Bu senaryonun 'barış ve demokrasi' soslu bir BOP tuzağı olduğunu anlamak için, dışarıdan yapılan açıklamaların satır aralarına bakmak yeterli.

Mesela Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Brian Hughes, Abdullah Öcalan'ın PKK'nın kendini feshetmesi ve silah bırakması çağrısını "önemli bir gelişme" olarak nitelendirmiş.

Hughes açıklamasında, "Önemli bir gelişme ve bunun Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD'nin IŞİD'le mücadele ortakları konusunda Türk müttefiklerimizi yatıştırmaya yardımcı olmasını umuyoruz. Bu gelişmenin sorunlu bölgeye barışın getirilmesine yardımcı olacağına inanıyoruz" demiş.

IŞİD'le mücadele eden ortaklarımız derken de, Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı ve fakat, mücadele etmeye şimdilik yanaşmadığı, PYD ve YPG'yi kastediyor.

Bir diğer açıklamada KYB lideri Bafil Talabani'den geldi.

KYB lideri Bafil Talabani yaptığı açıklamada, "Kürtler'i birleştirmek ve sorunları barışçı diyalog yoluyla çözmek için bu aşamada bunun sorumlu ve gerekli bir çağrı olduğunu düşünüyoruz" dedi.

Ne demek "Kürt"leri birleştirmek!

Çok açık değil mi?

Bunun Türkçesi, federasyondur!

Türkiye'nin yapılan bu sahte çağrıya karşılık olarak, Suriye'de oluşturulan ve ilanına ramak kalmış uydu terör devletine, kayıtsız kalması ve ses çıkarmaması isteniyor.

Az sayıda kalmış PKK teröristlerinin üniforma değişikliği yaparak, PYD-YPG tarafına geçtiğini de hatırlatırım.

100 bini aşkın olduğu bilinen ve ABD tarafından son teknolojik silahlarla donatılan, PYD-YPG terör örgütü sizce o bölgede buğday mı yetiştirecek!?

Yoksa Türkiye Cumhuriyeti devletinin kalbine hançer saplamak için, sinsice uygun zamanı mı kollayacak?

Sevgili okurlarım, aziz Türk milleti!

Çok kez yazdık çizdik ama, bir türlü gündeme getirmeyi başaramadığımız çok temel bir mesele şudur:

Türkiye'de "Kürt" ismi ile anılan tek bir Allah kulu yoktur.

Bunun en büyük ispatı ise, Türk ve Türk milleti tanımıdır.

Orhun abidelerinde de açıkça yazıldığı üzere, Türk ifadesi; ÖKÜK-TÜRÜK" olarak yer alır.

Bu ifade ise, "Yaradanını bilen ve tanıyan kişi" olarak açıklanmıştır.

Aynı coğrafyanın ortak kültürünü yaşamış ve benimsemiş Orta Asya halkına, işte bu tarihi tanım gereği, Türk denmiştir.

Dolayısıyla Türk bir ırkı değil, toplu olarak aynı coğrafyayı ve ortak kültürü yaşamış insanların tamamını kapsar ve hiçbir unsurunu dışarıda bırakmaz.

Bundan dolayıdır ki Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk, "Benim en büyük övünç kaynağım, Türk olmamdır" diyor.

"Ne Mutlu Türküm Diyene" şeklinde formülize edilen bu muhteşem tanım, Türk milletinin ayrı ayrı unsurlardan müteşekkil olmayıp, aynı inanç ve ortak kültürü yaşayanların tamamını kuşatır.

Şimdi siz söyleyin "Kürt" bunun neresinde?

Peki, o halde nereden çıktı bu "Kürt" sözü diyebilirsiniz.

Çok defa kaleme aldık ama sadece bir cümle.

Alp Urungu döneminde bir aşiret reisine verilen yetki veya belge adı olan, "ÖKÜ-ERT" ismi, zamanla günümüze kadar sıkışarak, "KÜRT" diye anılmaya başlanmış ve bunun bir halkın adı olduğu sanılmıştır.

Bu konuya ilişkin çok daha detaylı olarak ele aldığım yazılarımdan yararlanabilirsiniz.